Covid-19 pandemisinin ikinci dalga etkileri
Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tuğba Aydın Öztürk, Method Research Company Proje Direktörü Hale Aslı Kılıç ve Pazarlama Uzmanı Şeyda Aydın tarafından yürütülen ‘2. Dalga Sonrası Türkiye Araştırması’ sonuçlandı.
Ocak 2021 boyunca Türkiye’nin 56 şehrinde yaşayan 18 yaş ve üzeri 3 bin 500 katılımcı ile yapılan araştırma, pandemide özellikle ikinci dalga sonrasının etkilerini anlamayı amaçladı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın danışmanlığı ile gerçekleşen araştırmada kaygı hali, kişilere, kurumlara ve medya organlarına duyulan güven, Covid-19 (Kovit 19) kapsamında alınan önlemler hakkındaki düşünceler, gelecekle ilgili olumlu ve olumsuz beklentiler, aşı çalışmaları, uzaktan eğitim ve tüketim alışkanlıkları gibi çok sayıda konu masaya yatırıldı. Ayrıca elde edilen veriler Nisan 2020’de yapılan ‘Koronavirüslü Günlerde Hayat Araştırması’ sonuçları ile karşılaştırmalar sunması açısından da önem taşıyor.
Araştırmaya ilişkin sonuçlar Üsküdar Üniversitesince düzenlenen çevrimiçi basın toplantısında açıklandı. Basın toplantısına Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Sosyoloji Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Aydın Öztürk ve Method Research Company Kurucu Ortağı Selçuk Kılıç katıldı.
Araştırma sonuçları
Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Aydın Öztürk araştırma sonuçlarını şu şekilde paylaştı.
Araştırma sonuçlarına göre, katılımcıların %60’ı pandemi ile ilgili en büyük korkularının sevdiklerini kaybetmek olduğunu belirtirken, %48’i sağlık sorunları yaşamaktan endişe duyduğunu belirtti. Ekonomik sorunlar yaşamaktan korkanların oranı %37 olurken; katılımcıların %7’si temizlik konusundaki takıntının uzun bir süre daha hayatlarında olacağını düşündüğünü kaydetti.
Yazın gerileyen kaygı, yeniden %59 seviyesine yükseldi
Nisan 2020’de %60 seviyesinde olan genel kaygı durumu, yaz aylarındaki normalleşmenin etkisiyle %48’e geriledi ve ancak ikinci dalga sonrasında tekrar %59 seviyesine çıktı.
Orta ve ileri yaşta kaygı seviyesi yükseldi
Araştırmaya göre 46-55 yaşları arasında %55 olan kaygı düzeyi %63’e; 56 ve üzeri yaş grubunun %64 olan kaygı seviyesi %77 oldu.
Kaygı seviyesi en yüksek düzeyde
Benzer şekilde ekonomi, siyaset, halk sağlığı ve psikolojisi konusundaki tüm olumsuz beklentiler 2020 yılının Mayıs - Eylül döneminde düşüş yaşarken; 2020’nin sonlarına doğru tekrar en yüksek seviyeye ulaştı.
Sosyal ilişkilerin zayıflayacağı düşünülüyor
Türkiye’de şu anda insanlar, ilk vakanın görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden itibaren en yüksek kaygı, korku ve olumsuz düşüncelere sahip oldukları dönemi yaşadı. Bu olumsuz tabloya ikinci dalga sonrası dönemde sosyal ilişkilerin zayıflaması ve eğitim sisteminin kötüleşeceği düşünceleri de eklenmiştir. Nisan 2020’de pandemiden sonra aile bireylerinin iletişimi güçlenir diyenlerin oranı %70 iken; bugün bu oran yalnızca %40 oranındadır. Katılımcıların %71’i kişiler arası sosyal ilişkilerin zayıflayacağını düşünmektedir
Abartılmadığını düşünenlerin oranı yükseldi
Pandeminin abartılmadığını düşünenlerin oranı Nisan 2020’de %70, Mayıs 2020’de %45’ken; Ocak 2021’de bu oran %76’ya ulaştı.
Hayattan memnuniyet azaldı, olumsuz kelimelerle konuşuyoruz
Araştırma sonuçlarına göre, pandemi öncesinde hayatından memnun olduğunu söyleyenlerin oranı %57 iken, bu oran Ocak 2021’de %38’e geriledi. Memnuniyet oranındaki en büyük değişim gençler, öğrenciler ve iş sahipleri/ girişimcilerde oldu. Gençler ve öğrencilerde bu oran %52’den %23’e; iş sahibi/girişimcilerde %65’ten %31’e geriledi.
Salgına yönelik uygulamaların yeterli bulunma oranları da Nisan 2020’ye göre yükseldi. Uygulamaların yeterli olduğunu düşünenlerin oranı %23’ten %30’a yükseldi.
“Hafta içi herkese yasak getirilmesi” şeklindeki yönergeye de katılımcıların %59’u “Evet getirilmeli”, %33 getirilmemeli şeklinde görüş belirtirken; %8’i kararsız olduğunu kaydetti.
Uzaktan eğitim verimsiz bulundu
Araştırmada ilk araştırmadan farklı olarak uzaktan eğitim ve evden çalışmanın verimliliğine ilişkin değerlendirme de yer aldı.
Öğrenci katılımcılar uzaktan eğitimi verimsiz bulduklarını belirtti. Nisan 2020’de bu oran %35’ken Ocak 2021’de bu oran %41’e yükseldi. Evden çalışma ise %36 oranında verimli, %36 oranında verimsiz bulundu. Kararsızların oranı %28 oldu.
Kendini yalnız hissedenlerin sayısı çoğaldı
Araştırmada ayrıca yalnızlık hissi de pandemi öncesi ve sonrası olarak kıyaslandı. Buna göre, kendisini her zaman ve çok sık yalnız hissedenlerin oranı pandemi öncesinde %19 iken ikinci dalga sonrası bu oran %30’a yükseldi. Yalnızlık hissinin en yoğun olarak yaşandığı yaş grubu 25 yaş ve altı olarak tespit edildi ve oran gençlerde %44’e çıkarak Türkiye ortalamasının çok üzerinde kaydedildi.
Pandemiyi en çok açıklayan kelimeler: Korku ve kaygı
Nisan 2020’de pandeminin ilk aylarında, katılımcılar salgın hakkında belirsizlik, kaygı, tedirginlik ve endişe kelimelerini sıklıkla dile getirdi ancak bunun yanında büyük bir çoğunluk da bu salgının içe dönme, sağlığın ve ailenin önemini kavrama, maneviyet duygularının güçlenmesi, çevre bilinci ve şükür kelimeleri ile de açıkladı. Ocak 2021’de yapılan araştırmada ise katılımcıların pandemi dönemini açıklarken kullandıkları sözcükler, “korku başta olmak üzere kaygı, endişe, yalnızlık, bıkkınlık, sıkıntı, mutsuzluk ve ekonomi” olup katılımcıların neredeyse tamamına yakını hiçbir olumlu ifade kullanmadı.
Araştırmada katılımcılara pandemiyle mücadelenin umudu olan aşı çalışmalarına ilişkin görüşleri de soruldu. Katılımcıların %39’u aşı yaptırmayı düşündüklerini, %22’si kararsız kaldığını ve yine %39’u ise aşı yaptırmayı düşünmediğini belirtti. Aşı yaptırma taraftarları %59 oran ile eğitim oranı yüksek profesyoneller ile %55 oran ile 56 yaş ve üzerindeki katılımcılar oldu. Erkeklerde aşı yaptırma eğilimi %43 iken bu oran kadınlarda %35 oldu.
Yerli ve Alman aşıları çoğunlukla tercih nedeni
Ayrıca katılımcılara hangi ülkenin aşısını yaptırmayı tercih ettikleri de soruldu. Katılımcılardan %38’i yerli, %38’i Almanya, %12 Çin, %8 Amerika, %7 İngiltere, %3 Rusya cevabını verirken %12’si fark etmeyeceği cevabını verdi. En yüksek oranlara sahip olan Almanya aşısını 45 yaş ve üzeri katılımcılar tercih ederken, yerli aşıyı 45 yaş altı kişiler tercih ettiklerini ifade etti.
En az siyasilere, en çok akademisyenler ve uzman hekimlere güveniliyor
Araştırma sonuçlarına göre pandemi döneminde en fazla güvenilen kişi ve kurumların başında %60’lık oran ile akademisyen ve uzman hekimler yer aldı. Katılımcıların %36’sı Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun da içinde yer aldığı kamu kuruluşlarını güvenli bulduğunu belirtti. Katılımcıların %63’ü ise siyasilere güvenmediklerini belirtti. Araştırmada televizyon, radyo ve gazete gibi geleneksel araçlar ile yeni medya araçlarının da içinde yer aldığı medya kanallarına ise genel anlamda güven seviyesinin düştüğü ortaya çıktı.
Temizlik ve hijyen ürünlerinin kullanımı arttı
Araştırmaya göre, salgın sonrasında en çok alınan ürünlerin başında %63’lük oran ile temizlik ve hijyen malzemeleri yer aldı. Bir sonraki sırada %42’lik oran ile online alışveriş, e-ticaret seçenekleri geldi. E-ticaretin en yaygın kullanımı AB yani orta üst ve üst ekonomik sınıfa mensup kişiler, profesyoneller ve gençlerde görüldü. Gençlerde sanal sipariş %60 oranına çıktı. Türkiye genelinde %42 oranda daha fazla çay/kahve, %36 ile abur cubur/ tatlı alındığı da araştırma sonuçları arasında yer aldı. Bu oranlar gençlerde %50’nin üzerine çıktı. Gençlerin tercihi ile ilgili bir önemli konu da %44’lük oranda video ve bilgisayar oyunu oynama alışkanlıkları olarak dikkat çekti.
Türkiye’nin pandemi şarkısı: Ben Yoruldum Hayat
Katılımcılara “Pandemi sürecinde kendinizi düşündüğünüzde hangi şarkı sizi en iyi yansıtmaktadır’ şeklinde açık uçlu bir soru da yöneltildi. Şarkıların çok büyük bir çoğunluğunun arabesk müzik türünde olup olumsuz duyguları temsil ettiği görüldü. Ancak yine de umut, sabır, teselli gibi duyguları yansıtan şarkılar da listede yerini aldı. Buna göre Türkiye genelinde ruh halimizi en iyi yansıtan şarkı Mümin Sarıkaya’nın ‘Ben Yoruldum Hayat’ isimli şarkısı oldu. Kadınlar en çok Göksel’in ‘Depresyondayım’ isimli şarkısını ve erkekler ise Müslüm Gürses’in ‘İtirazım Var’ isimli şarkısının kendilerini en iyi şekilde yansıttığını söyledi.
Pandemiyle ilgili şarkılar listesi
Genel ortalamaya bakıldığında Türkiye’nin pandemi ile ilgili duygu ve düşüncelerini en iyi anlatan şarkıların sıralaması ise şu şekilde oldu:
1. Mümin Sarıkaya- Ben Yoruldum Hayat
2. Göksel- Depresyondayım
3. Edip Akbayram- Güzel Günler Göreceğiz
4. Sezen Aksu- Geçer
5. Müslüm Gürses- İtirazım Var
6. Pinhani- Dünyadan Uzak
Method Research Company Kurucu Ortak Selçuk Kılıç: Pandemi asrın krizi
Method Research Company Kurucu Ortak Selçuk Kılıç, bu araştırmanın 3 bin 500 gözlemlik, Türkiye genelinde düzenlenen 18-65 yaş arası bir araştırma olduğunu söyledi. Pandeminin asrın krizi olduğunu belirten Kılıç, “Bütün ülkelerin aynı anda küçüldüğü, bütün ülkelerin aynı anda sağlıkla ilgili sorunlar yaşadığı bir döneme denk gelmesi hasebiyle gerçekten de çok önemli. Herkesin de bildiği ve kendi dünyamızda yaşadığımız mutlu ve mutsuz kavramamız eskiden, son bir sene önce, Nisan ayında, daha pandeminin başlarında her 10 kişiden 6'sı mutlu olduğunu ifade ederken bu rakam on kişide 4’e düştü. Yani 10 kişiden artık 6'sı mutluyken, 6'sı mutsuz. Nisan ayındaki araştırmada herkes 5 ay sonra biteceğini düşünüyordu. Şimdi aradan 1 yıl geçti ve insanlar bir buçuk yıl sonra anca biter diyorlar. Dolayısıyla bu psikolojiyi biraz daha ileriki araştırmalarda devam edip, izlemek lazım ama mutsuzluk oranımızın arttığını söyleyebilirim. Bütün gruplarda, girişimci, öğrenci, ev hanımı, memur, işçi, herkesin mutsuzluk oranında bir artış var. Herkes mutlulukta düşüş yaşıyor. Ama en çok girişimciler ve öğrenciler dikkatimizi çekiyor” diye konuştu. Nisan ayında her 5 kişiden 3'ünün kaygılı olduğunu belirten Selçuk Kılıç, insanların şimdi de kaygılı olduğunu ancak kaygı boyutunun korkuya kaymış durumda olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Anlamlı sonuçlarıyla yol gösteren bir araştırma
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, araştırmanın çok önemli sonuçlarıyla dikkat çektiğini belirterek yol gösterici olması açısından dikkate alınması gerektiğini söyledi.
Pandemi ve pandemi sonrası halk sağlığı ile ilgili politika belirlemede bu araştırmanın Türkiye’deki sorumlu, yetkililerin işini kolaylaştıracak bir çalışma olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Krizlerde bir söz vardır; ‘Hayat zincire benzer, zincirin de en kuvvetli noktası en zayıf halkasıdır.’ Bu pandemi dönemi küresel bir gerilim ve kriz dönemidir. Bu krizlerde en zayıf halkalardan kopmalar olması beklenir. Bu zayıf halka topluma, yaş grubuna ve insandaki gelir seviyesine göre değişiyor. Bu noktalardan kırılmalar yaşanacak. 1929 ve 2008 ekonomik krizlerinde bu kırılmalar görüldü. Roma’nın bir vebadan sonra, İran’ın da Pers Hükümdarlığındaki veba salgınından sonra yıkılma süreçlerinin ortaya çıkması tarihte çok büyük anlam taşıyan olaylardır. Pandemide de aynı durum geçerli. Bu sosyolojik çalışmalar veri toplama açısından özellikle gelişmiş ülkelerde ciddi bir şekilde sıkça kullanılan yöntemlerdir. Biz de Üsküdar Üniversitesi olarak Method Araştırma Şirketi ile birlikte kendi imkanlarımız dahilinde bu çalışmayı gerçekleştirdik” dedi.
“Aşı konusunda toplumu bilgilendirme hızla değerlendirilmeli”
Araştırmada öne çıkan bazı önemli noktalara da dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Örneğin insanların yüzde 39’unun aşı olmayı düşünmediğini görüyoruz. Aşı konusunda çok ciddi bir şekilde komplo teorileri yazılıyor. Sonuçlarla birlikte bu teorilerin halen toplum tarafında yüzde 39 oranında etkili olduğunu söyleyebiliriz. Aşı konusunda toplumu bilgilendirme faaliyetlerinin hızla değerlendirilmesi gerekir. Toplumdaki kanaat önderlerinin bu konuda açıklamalar yapmaları ve adımlar atmaları gerekiyor. Güvenilirliği ele aldığımızda en çok uzman hekimlere güvenildiğini görüyoruz. Sağlık krizi yönetim politikalarında da ilk defa bir kurumun güvenilirlikte ikinci sırada yer alarak ön plana çıkması, bu politikaları yürütenlere toplumun güvenmesi büyük bir şans olarak değerlendirilebilir. Otobüste, uçakta veya gemide yolculuk ederken kaptana güvenirseniz rahat edersiniz, güvenmezseniz devamlı korkar ve tedirgin olursunuz. Şu anda sağlıkla ilgili yetkililere ve politikalara güvenin yüksek olması sağlık politikalarında önemli. Bilim Kurulu’nun da stratejik olarak büyük bir etkiye sahip olduğunu, her konunun konuşulup analiz edilmesi açısından önemsendiğini söyleyebiliriz” dedi.
Korkuyu paniğe dönüştürmemek ve rasyonel sınırlarda tutabilmek önemli
Araştırma sonuçlarından birinin de insanlarda korkunun en yüksek düzeyde çıkması olduğunu kaydeden Tarhan, şunları söyledi: “Korkunun ön planda çıkması aslında sadece Türkiye özelinde değil küresel olarak çıkması çok anlamlı. Korku duygusu doğal ve insanın önlem almasını sağlayan bir duygudur. Rasyonel korku faydalıdır. Rasyonel olmayan korku insanı kaçınmaya ve ruh sağlığının bozulmasına iter. O yüzden korkuyu paniğe dönüştürmemek ve rasyonel sınırlarda makul bir düzeyde tutabilmek önemli. Bunun için de toplumu bilgilendirme faaliyetleri sürdürülmeli. Post pandemik dönemde artık enfeksiyon hastalıkları uzmanı yerine halk sağlığı uzmanlarının ve ruh sağlığı ile ilgili uzmanların daha çok toplumu bilgilendirmeye devam etmesine ihtiyaç var. Çünkü post pandemik dönemde ciddi bir kırılmalar yaşanır. Henüz bir yıl geçti ama birkaç yıl daha etkisinin sürmesi yönünde beklentiler var. Bu ihmal edilmemesi gereken bir risk yönetimidir. Korku ve sıkıntı durumları risk oluşturur. Riskin yönetimi ile ilgili politika belirleyicilerin ve karar vericilerin bu durumu göz önüne alması lazım.
“Aileyi düşünme davranışı olumlu bir boyuttur”
Kendinden çok aileyi düşünme davranışı toplumumuzda yüksek. Bu durum olumsuz değil olumlu bir boyuttur. Bir kişi ailede iflas ettiyse yardım edilir, davranış değişiklikleri, içe kapanma ya da intihar eğilimleri olduğu zaman hemen ailedeki diğer bireyler yardım etmeye çalışır. Bu bizim toplumumuzun artı değeridir. Gelişmiş ülkelerde bu değer kaybedildiği için intiharlar çok ön planda. Japonya sosyal dayanakları zayıf ve bireyselleşmeyi kültür olarak teşvik ediyor. Kuzey Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerin çoğunda durum bu şekilde. Bireyselleşme adı altında yalnızlaşma ortaya çıktı. Sosyal dayanakların zayıflaması da psikiyatrik hastalıkların artışında üç ana unsurdan birisidir. İnsanın hayattan beklentilerinin artması, sosyal dayanaklarının zayıflaması ve kişinin tüketim odaklı bir yaşam felsefesi geliştirmesi olarak bu unsurları açıkça belirtebiliriz.”
”Üretim odaklı yaşam felsefesi yerini tüketim odaklı yaşam felsefesine bıraktı…”
Üretim odaklı yaşam felsefesinin yerini son 10’lu yıllarda tüketim odaklı yaşam felsefesinin aldığını kaydeden Tarhan, “Ailede en çok ne konuşuluyor diye sorguladığımızda tüketim ortaya çıkıyor. ‘Şunu alacağım, onu giyeceğim’ gibi bir düşünce ve güzellik fetişizmi var. Kendini sergileme fetişizmi var. Bu dönemde insanlar diledikleri gibi tüketim yapamadıkları için kötü hissettiler. Kozmetik ürünlerindeki satışların düşmesi de bunu gösteriyor. Küresel olarak mutsuzluğun artması depresyonun ve ruhsal sorunların artması demektir” uyarısında bulundu
“Psikososyal riskler artacak”
Araştırmada toplumun yüzde 20-25 oranında hiç evden çıkmamak gibi bir seçimde bulunduğunu belirten Tarhan, “Yine aynı oranlarda insanlar da eve hiç girmeme davranışı sergilemiş. Toplumda her zaman yüzde 3 oranında marijinaller vardır. Yüzde 3 oranında ortalama zekası düşük ve yüzde 3 oranında ortalama zekası yüksek kişiler vardır. İkisi de özel gruplar sayılır. Zeka testlerinde çan eğrisinin iki ucu da yüzde 3’tür. Burada baktığımızda çan eğrisinin iki ucunun da yükseldiğini görüyoruz. Bu demektir ki önümüze psikososyal riskler daha çok gelecek. İnsanların yüzde 71’inde kötüye gidecek algısının olması kötü dünya sendromu dediğimiz duruma işaret ediyor. Son yıllarda gündeme gelen kötü dünya sendromu, Covid – 19 döneminde hızlanacak gibi görünüyor. Kötü dünya sendromunda üç türlü tepki oluyor. Bazıları içine kapanıyor ve kaçıyor. İmkânı olanlar farklı yerlere kaçmayı planlıyor. Diğer kitle depresyona giriyor. Bu kişilerde gelecek ve hayat güvende değil duygusu oluyor. Bir grup kişi de saldırganlaşıyor ve suç, şiddet olayları artıyor” dedi.
Gençler ve ileri yaş grubuna dikkat
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençlerdeki artan yalnızlık duygusuna dikkat çekerek “Çok sık yalnız hissediyorum’ diyen gençlerin oranında artış var. Oran yüzde 44. Bu duruma en çok gençlerde rastlandı. Diğer insanlarda ise bu oran yüzde 30 seviyesinde ortaya çıktı. İleri yaşta insanların hayatlarında ilk defa antidepresan kullandıklarını gördük. İleri yaştaki insanların kendilerini faydasız gibi hissetmeleri, eskisi gibi çocuklarının ziyaret etmemeleri, toplum tarafından dışlandıklarını hissetmeleri ileri yaştaki insanları çok olumsuz etkiledi. 60 yaş üzeri insanlar için politikaları gözden geçirmek gerekiyor” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, toplumdaki sevgi ve güven duygusunun önemli olduğunu belirterek “Bu duygular toplumu bir arada tutan en önemli duygulardır. Bu duyguları toplumda canlandırabilmek, ailede krizde söylediğimiz iki kavram vardır. Şefkat sevgiden daha büyüktür. Çünkü onun içerisinde koşulsuz sevgi vardır. Nezaket duygusu da saygıdan daha büyüktür. Onun içerisinde kırıp dökmeden her sorunu konuşabilme boyutunda düşünerek saygı göstermek vardır. Toplumda şefkat ve nezaket duygularını nasıl artırırz konusunu bunları önemseyerek politikalar belirlenirse toplumdaki gereksiz gerilimlere kışkırtıcı şekilde sonuç almak isteyen kişilere karşı en güzel cevabı vermiş oluruz” dedi.
Pandemide en çok önemsediği grubun gençler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gençler şu anda kırılganlığa en yakın yaş grubu. Özellikle 16-24 yaş grubuna özellikle önem vermek gerekiyor. Bu yaş grubunun üç özelliği vardır. Her zaman her dönemde böyledir. Osmanlı’nın son döneminde de Fransız ihtilalinde de böyleydi. Kendilerini dışlanıyor ve önemsiz görüldüklerini hissederlerse protest oluyorlar. Protest olmamaları için gelir eşitliğinin, gelir adaletinin ve ayrımcılığın yapılmadığı daha çok adalet duygusunun önemli olduğunu hissetmeleri gerekiyor. Bu onlarda güven oluşturur. Diğer güven oluşturan duygu da özgürlük duygusudur. Özgürlüğünün kısıtlanmadığını hissederlerse geleceklerini güven altında hissederler. Yurt dışında okumak isteyen gençlerde artış varsa bu gelecek kaygılarının yüksek olduğunu gösterir” diye konuştu.