Psikolog Ömer Bayar: Ramazan başlı başına psikolojik terapidir
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Ömer Bayar, pandemi koşullarında idrak edilen Ramazan ayının psikolojik iyi oluş üzerindeki etkilerine değindi:
Tüm canlılar yaşamlarında “homeostasi” denilen içsel bir denge haline sahiptir ve dışsal koşullara rağmen bu dengeyi korumaya çalışırlar. Çünkü çevresel şartlar sabit ve kararlı değildir. Gıdaya ulaşım, iklim şartları, tehdit ve riskler gibi birçok değişken, iç dengenin korunmasının ne kadar önemli olduğu gösterir. İnsan da yaşam boyu onu bekleyen sayısız ihtimallere rağmen hayatında bir denge oluşturabilmelidir. Psikolojik iyi oluş ise insanın zorlu yaşamsal etmenlere rağmen kendi ruhsal dengesini koruyabilmesine işaret eder. Ailevi sorunlar, ilişkisel çatışmalar, maddi problemler, krizler hepsi birer meydan okuma gibi kabul edilebilir.
İbadet etmek, psikolojik deneyim barındıran bir eylemdir
Ramazan bir yandan manevi bir anlam taşırken diğer yandan kültürel etkileşimin de yoğun olduğu, ziyaretlerin, ortak ibadetlerin, toplu iftarların yapıldığı bir aydır. İbadet etmek kendi içinde birçok psikolojik deneyimi de barındıran bir eylemdir. Daha büyük bir üst varlığa sığınmak, kendi ahlaki ve etik değerlerini gözden geçirerek doğrularına ve yanlışlarına yönelik farkındalık geliştirmek, suçluluk yaratan içsel deneyimlerin verdiği rahatsızlıktan bağışlanma beklentisiyle kurtulmak, dünyada yakalanamayan adaletin ilahi adalet ile yakalanacağı beklentisiyle öfkesini kontrol edebilmek gibi birçok dinamiğin yer aldığı ibadetler bu yanıyla birçok din içerisinde önemli bir yer tutar.
Ramazan başlı başına psikolojik iyi oluşun örneğidir
Pandemi nedeniyle kısıtlamaların olması, bulaş riskine karşı tedbirlerin arttırılması, Ramazan ayına yönelik söz konusu toplu ibadetleri ve sosyal etkileşimi büyük ölçüde azalttı. Tam da bu noktada bahsettiğimiz denge hali, yani hali hazırda alışık olduğumuz yaşam tarzı sekteye uğrayacaktır. Bu durumla baş edebilmek bir yanıyla ihtiyaçların önceliklerini değiştirmek, bir yanıyla da ihtiyaçlara yönelik tolerans gösterebilmekle olur. Aslında Ramazan birçok yönden bu becerilerin kullanıldığı, insanın nefsine ağır gelen ibadetlerin daha fazla yapıldığı, maddiyatın çok değer gören bir kavram olmasına rağmen infak, zekat ve sadakaların verildiği, zorlayıcı açlık ve susuzluğa tahammüllün gösterildiği, öfke ve kırgınlık gibi zorlayıcı duygusal süreçlerin kontrol edilmeye çalışıldığı, elde var olana şükredildiği bir aydır. Yani aslında Ramazan ayı başlı başına psikolojik iyi oluşun önemli bir örneğidir. Pandemi sürecinde bu gerçekliğin farkında olmak ve nasıl diğer zorluklara sebat gösteriyorsak bu zorluğa da sebat göstermek ve mevcut şartlara uygun şekilde dini ibadetler ve sosyal etkileşimi gerçekleştirmek gerekir. Bir yanıyla beklentilerin de yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine işaret eder bu süreç.
Tam da yaşanan böylesine bir kriz durumu içerisinde geçmiş yıllardaki gibi geleneksel bir Ramazan ayı geçirmeyi beklemek yerine mevcut şartlarda neler yapılabilir? Akrabalar ile iletişim nasıl kurulabilir? Sosyal izolasyon ve kısıtlamalar eşliğinde ailece nasıl vakit geçirilebilinir? Bu soruların yanıtlarını düşünmek ve sorun odaklı değil çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemek gerekir. Gerçekçi beklentiler ve çözüm odaklı yaklaşım, motivasyon kaybı ve moral bozukluğunun önüne geçmede yardımcı olacaktır.
Şartlar, koşullar ve yaşam her daim değişim içerisindedir
İbadet ederken de bu bakış açısıyla yaklaşmak önemli. Örneğin camide cemaat ile namaz kılınamıyor ise evde aile üyeleri ile birlikte namaz kılmak, Kuran-ı Kerim tilavetlerine katılmak mümkün değilse online programları takip etmek, yapılacak yardımları aracı dernekler vasıtasıyla gerçekleştirmek gibi yeni yaklaşımlar ile hem mevcut dönemin riskleri gözetilebilir hem de Ramazan ayının manevi ruhu bir yanıyla yakalanabilir.
Unutmamak gerekir ki şartlar, koşullar ve yaşam her daim değişim içerisindedir. İnsanlar da hep bu değişime ayak uydurarak varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu pencereden bakıldığında hayatta sadece ideal/mükemmel koşulları bekleyerek değil, mevcut koşulları en iyi şekilde yöneterek yaşam kalitesi arttırılabilir