Koronavirüs ile ilgili komplo teorilerine dair bir inceleme
Prof. Dr Sait Yılmaz'ın Anka Enstütüsünde Yayınlanan Makalesi
Coronavirüsü, zamanı durdurdu, hayatımızın ayrılmaz bir parçası gibi gözüken pek çok şey (oyun parklarındaki çocuklar, kahveler, alış veriş merkezleri, üniversiteler, etkinlikler, dost toplantıları vd.) kısa sürede hayatımızdan çıktı. Seyahat ve sokağa çıkma kısıtlamaları, iş yerleri ve fabrikaların çalışamaması ekonomileri vuruyor. Ülkelerin dış ticaret zincirleri salgın hastalık tedbirleri nedeni ile kesintiye uğradı. Turizm bitti. Her ülke kendine göre yöntemler geliştirirken İtalya ve İran‟ın çaresizliğini izliyoruz. İspanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri ve ABD‟de durum gittikçe daha kötüye gidiyor. Olup-bitenler, Batının ne kadar hassas olduğu yanında dünyada çok önemli gelişmelerin olacağının da göstergesi. Arka planda istihbarat savaşları var.
Kovit 19 (Covit 19) Virüsünün Arkasında Ne Var?
Ebola, MERs ve SARs‟tan çok daha ciddi bir salgın hastalıkla karşı karşıyayız. Coronavirüs büyük bir virüs ailesinin ismi; şu an karşı karşıya kaldığımız son üyesi COVID-19, öngörülmesi zor bir şekilde hızla yayılan bir virüs. Henüz ilacı veya aşısı olmadığı için hastalığın yayılmasını geciktirerek zaman ve bağışıklık kazanmaya çalışıyoruz. Bu yüzden, evde oturuyoruz. Sağlık alanında pek çok uzman kurum ve kişi akla gelebilecek her tedbiri zaten tavsiye ediyor. Bu onların işi. Bizim işimiz ise bunun arkasında ne var, neler olacak? Bunları ortaya koymak. Akla gelen ilk soru şu olabilir; bu virüs neden ortaya çıktı, işin içinde kimler var? Burada pek çok komplo teorisi ortaya çıkıyor. Ne olacak sorusu ise daha çok hastalığı gerçekten bitirebilecek aşının bulunma zamanına odaklanmış durumda. Bu makalede, bu konuları ele alacağız.
Komplo Teorileri Neye Yarar?
Komplo teorileri genel olarak dezenformasyon yani maksatlı olarak sahte bilgi yaymak gibi görülür. Pek çoğu da bu amaca hizmet eder. Dezenformasyonun babası Rus Vladimir Volkof‟tur. Ruslar bu işte oldukça uzmanlaştılar. 1980‟lerde Sovyetler Birliği, CIA ve Pentagon hakkında pek çok hikâye uydurmuş ve bunlara Amerikalıların bile inandığı görülmüştü. 2018‟de Ruslar, ABD‟nin araştırma çalışmalarını önlemek için anti-aşı kampanyası görünümlü yeni bir dezenformasyon program başlattılar. Coronavirüsün ortaya çıkışı ile birlikte Rusların benzer bir dezenformasyon program başlattığı, CIA tarafından üretilen virüsün Çin‟e karşı kullanıldığı hikayesi sosyal medyada sürekli işleniyor. İstihbarat teşkilleri bundan elli yıl önce haber ve veri toplar, bunları analiz ederek istihbarat haline getirirdi. Ancak, dünyanın işleri gittikçe karmaşık hale gelirken, öngörülemeyen konular için önce uzun dönemli (stratejik) değerlendirmeler üretildi, sonra da gelecek senaryoları yazıldı. Bu da yetmeyince olup-biteni açıklayabilmek için komplo teorileri üremeye veya üretilmeye başlandı.
Komplo Teorilerinin İçindeki Bilgi Parçaları İnsanlara Doğru Resmi Gösterir
Bizler için mesele bir komplo teorisi içindeki doğru parçaları bir araya getirip, resmi daha iyi görmektir. Coronavirüs ile ilgili pek çok komplo teorisi var. Bunları tek tek ele alacak ve sonra bir doğruya varmaya çalışacağız. Önce COVID-19‟un kimin çıkardığı ile ilgili görüşlere bir bakalım.
Amerikalılar, coronavirüsün ortaya çıkışı ile ilgili kendilerine yönelik komplo teorilerinin arkasında Rusların sosyal medya ve özellikle Twitter, Facebook ve Instagram üzerinden devam eden deonformasyon kampanyasının olduğunu iddia ediyorlar. Bu teorilerde ABD‟nin Çin‟e karşı bir ekonomik savaş için virüsü kullandığı hikâye ediliyor ama Rusya iddiaları kabul etmiyor. Bununla beraber, Rus medyasında Wuhan’ın seçilmesinin nedeni, burada BSL-4 Laboratuvarının olması ve böylece CIA ve Pentagon’un örtü sağlaması. Amerikalı yorumcu Josh Bernstein Demokrat Parti ve medikal derin devletin Çin hükümeti ile işbirliği yaparak coronavirüs ile Trump’ı devirmeye çalıştıklarını iddia etti.
Çin ve Arap Dünyası ve İran'a göre Kovit 19 Virüsünün Arkasında CIA Var
Çin medyası da komplo teorilerinden geçilmiyor ve ortak kanı, virüsün CIA tarafından ülkeyi çökertmek için üretildiği. Bu kapsamda, SARS‟ın da ABD tarafından Çin’e karşı kullanıldığı anlatılıyor. Bazı makalelerde Çin’deki Küresel Gen Enstitüsü (BGI) ekibinin Çinlilerin genetik bilgilerini ABD’ye sattığı iddia ediliyor. Bazı makaleler ise virüsün Ekim 2019’da Wuhan’da yapılan Dünya Ordu Oyunlarına gelen ABD atletleri tarafından yayıldığını, bu askerlerin biyo-savaş operatörleri olduğu iddia ediliyor. Bu kişilerin Wuhan’daki Deniz Ürünleri Toptancı Pazarına çok yakın bir yerde kaldıkları söyleniyor. 13 Şubat 2020 tarihinde Japon TV Ashai News, COVID-19‟un ABD‟de çıkmış olabileceğini iddia etti. Habere göre, ABD’de gripten ölen 14 bin kişini çoğunun Coronavirüs ile ilgili olabileceği söylendi. ABD ise ancak 12 Mart tarihinde bazı vakaların Coronavirüs ile ilgili olabileceğini açıkladı.
Arap medyası ise coronavirüsün ABD tarafından aşı satmak için üretildiği ve Çin’e karşı ekonomik ve psikolojik savaşı bir parçası olduğundan emin gözüküyor. Arap ve İranlı yorumcular ABD ile birlikte İsrail’in ve Siyonist unsurların SARS ve Kuş Gribi’nde olduğu gibi COVID-19‟dan da sorumlu olduğunu iddia ediyorlar. İran, coronavirüsün ülkeyi vurmasını ABD‟nin intikam aldığı şeklinde yorumluyor. İran medyasına göre, ABD bu virüs ile hem Çin hem de İran’a karşı bir ekonomik savaş başlattı.
Koronavirüs Küresel Sermayenin Nüfus Azaltma Planına mı Hizmet Ediyor?
Şimdi asıl hikâyeye geçmeden önce adres göstereceğimiz küresel sermayenin biyolojik savaş alanındaki geçmişi ile ilgili bir özet yapmak istiyoruz. Bahsettiğimiz, devletler değil, onları da yönlendiren daha önce “Küresel Sermaye ve Türkiye” kitabımda yer alan, ABD ve Avrupa içine dağılmış, başını Rockefeller ve Rothschilds gibi ailelerin çektiği zengin iş adamlarının oluşturduğu milliyetsiz çıkar ağı.
19. yüzyıldan beri Küresel Sermaye kastının hedefi, sürekli babadan oğula geçen bir oligark grubu altında tek bir dünya hükümeti yaratmaktı. Bu düzende orta sınıf olmayacak, sadece yöneticiler ve hizmetçiler bulunacaktı. Böyle bir dünya için bir milyar nüfus yeterli idi. Kurallara uyanlar yaşamakla mükâfatlandırılacak, uymayanlar ise ya aç bırakılacak ya da yasadışı ilan edilerek, en sonunda yok edilmek için hedef alınacaktı. Bu ağın önde gelen isimlerinden Bill Gates 2010‟da şöyle demişti; “Dünyanın nüfusu bugün 6.8 milyardır ve 2030’da 9 milyar civarına ulaşacaktır. Eğer yeni aşılar üretir, yeniden üretim sağlık hizmetleri ile birlikte bu nüfusu %10-15 azaltabiliriz.”
Küresel Sermaye ve Nüfus Azaltma Projesi
Tavistock gizli örgütünün faaliyetleriKomplo teorilerine göre; Tavistock teşkilatı; İlluminati ve masonların da üstünde bir örgüttür. CIA'nın beyin yıkama ve algı mühendisliği gibi psiko-sosyo-kültürel savaş araçları 'uyutma projesi' içinde yer alır.
Yeni Dünya Düzeni‟nin ilk taslağı, Londra‟daki Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü baş teorisyeni olan Edward Bernays tarafından yapılmıştı. Yeni Dünya Düzeni planı içinde; küresel nüfusu azaltacak bir mühendislik çalışması (virüsler/aşılar/genetik olarak oynanmış yiyecekler), dünya nüfusunun bir milyardan aşağıya çekilmesi ve dünya kaynaklarının küresel oligarkların kullanımına bırakılması vardır. 20. yüzyılın başından beri dünyanın her yerinden virüs ve bakteri toplanarak, askeri amaçlarla üzerinde çalışılmaktadır.
Küresel Sermaye kastı, bu iş için kendisine filantropi (hayırseverlik) örtüsü edindi. 20. yüzyılın başlangıcında Rockefeller, Carnegie ve Ford Vakıfları filantropi yolu ile bu çalışmalara finanse yolu ile öncülük ettiler. MacArthur Vakfı ile Bill ve Melinda Gates Vakfı, bu büyük vakıflar arasına katıldılar. Hayırseverlik amacı ile kurulmuş vakıflar, vergiden muaftır ve böylece zenginler vergi vermek yerine bir kısım parasını -Benim param! diyerek, istediği her (eğitim, din, bilim, kültür vb.) alanda kendine göre projeler için kullanmaktadır. Bu yöntem, süper zengin biri için vakıf aracılığı ile yeni emlak ve gelir elde etme yolu olarak da kullanılmaktadır. Örneğin Bill Gates, gelirlerinin çoğunu Microsoft’tan değil bu tür işlerden elde etmektedir.
Rockefeller Ailesi Vakfı Aracılığı İle Nüfus Azaltmaya Dönük Çeşitli Projeler Uyguladı
Yapılan Çalışmaları Tarihsel Olarak Üç Dönem Halinde Ele Alabiliriz
(1) Soybilim çalışmaları; İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar olan ilk döneme “soybilim (eugenics)” çalışmaları damgasını vurdu. 1920‟lerden itibaren, negatif soybilim‟ çalışmaları ile arka planda istenmeyen ırk ya da nüfusun yok edilmesi hedefleniyordu. Bunun ilk uygulaması Hitler tarafından Yahudiler üzerinde yapılırken, 1939‟daki Negro Projesi’nde ise hedef siyahlardı. Savaştan sonra Hitler’in soybilim alanındaki bilim adamları ABD‟ye getirilerek, Rockefeller Vakfı içinde çalışmalarına devam ettiler..
(2) Yeşil Devrim ve GMO’lu ürünler; 1946 yılında Nelson Rockefeller ve eski ABD Tarım Bakanı ve Hi-Bred Seed şirketinin kurucusu Henry Wallace‟in Meksika‟ya yaptığı bir geziden sonra Yeşil Devrim (Green Revolution) projesine karar verildi. Projenin görünüşteki hedefi dünyada açlığa son vermekti. Yeşil Devrim‟in amacı; ileri mekanize tarım üretimine sahip sanayileşmiş ülkelerin yavaş da olsa dünyadaki “fazla nüfusu” eriteceği idi. Yeşil Devrim işinde Rockefeller Vakfı ile Ford Vakfı el ele idi ama ABD dış politikasını desteklemek için Kalkınma Ajansı (USAID) ve CIA ile işbirliği yaptılar. On yıllarca başta Afrika olmak üzere dünyanın her köşesinde yapılan projeler çoğunlukla başarısız oldu.
1970’lere kadar yapılan Yeşil Devrim çalışmalarının sonrasında “genetik” bilimi dâhilinde genliği değiştirilmiş gıdalar (GMO) ile tekrar nüfus kontrolüne geçildi. Moleküler biyoloji ve genler ile ilgili çalışmalar Rockefeller Vakfı’nın yarattığı bir alandır. Nüfus azaltması ve GMO’lar büyük bir stratejinin parçasıdır ve dünya nüfusunda önemli bir azaltmayı hedeflemektedir. Rockefeller Vakfı’nın büyük stratejisi içinde, bitkiler ve hayvanların genetiği ile ilgili araştırmalar iç içe devam etti. Yiyecek tedariği artık aile Çiftlikleri yerine çokuluslu şirketlerin işi olmalı idi. 1970’lerde Henry Kissinger, “Petrolü kontrol ederek ülkeyi kontrol edersiniz, yiyeceği kontrol ederek nüfusu (insan sayısını) kontrol edersiniz” diyordu ve onunla birlikte küresel nüfusun azaltılması ve gıda kontrolü ABD stratejisi oldu.
(3) Biyolojik savaş ve aşılar; İnsanın hayatı üzerine biyolojik savaşın babaları daha önce doğmuştu. İngilizler çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniyeleri kullanıyorlardı. Amerika’ya göç eden İngilizler bu battaniyeleri Kızılderili nüfusunu yok etmek için kullandılar. Biyolojik silah çalışmaları bugün çok değişik örtüler altında yürütülüyor, ülkelerin gen haritaları ortaya çıkarılıyor. Nüfus azaltma projesi, 1960 ve 1980’lerde Henry Kissinger tarafından dile getirilmeye başlandı. Bugün kendisi Rockefeller ve onların Bildelberg Cemiyeti’nin sözcülüğünü yapıyor.
Rockefeller Vakfı ve Diğer Ortak Kurumlar Tetanos ve Diğer Aşılar İle Kadınları Kısırlaştırdılar
Üremeyi Önleyici Aşı Üzerinde Çalıştılar
Rockefeller Vakfı, Nüfus Konseyi, Dünya Bankası, BM Kalkınma Programı (UNDP), Ford Vakfı ve diğerleri Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile birlikte 20 yıl boyunca, tetanos ve diğer aşıları kullanarak üremeyi önleyici aşı üzerinde çalıştılar. 1970‟lerden sonra BM örgütleri ile birlikte insanlar üzerinde denenen aşılar ile çeşitli deneyler yapıldı. 1978-1981 yılları arasında ABD hükümeti tarafından homoseksüellere uygulanan Hepatit B aşısı sonrası HIV mikrobu yayıldı. O zamandan beri Afrika’da nerede ne kadar maden varsa o kadar HIV/AIDS ve iç savaş oldu. Bu hastalıklardan Batının çokuluslu madencilik, ilaç ve gıda şirketleri hep karlı çıktı. İlaç şirketlerinin başında Pfizer, Merck & Co, Novartis GlaxoSmithKline, Amgen, Astra Zenecai Ely Lilly, Abbott sayılabilir. 2000 yılından itibaren ise hedef biyolojik savaşı kazanmaktır. Bugün ABD’de 300‟den fazla bilimsel kuruluş içinde 12.000 kişi biyolojik savaşta kullanılacak patojenler üzerinde çalışıyor. Bu kirli oyunun içine, WHO gibi BM organları, çeşitli araştırma kurumları, biyo-savaş laboratuvarları dâhil edilmiş. Amaç sadece para kazanmak değil, dünyanın ve insanlığın geleceğine, kimlerin yaşayacağına ve yöneteceğine karar vermek. Zaten birçok politikacı, iş adamı, kurumlar ve medya bunların esiri. Çoğu filantropi yolu ile sanki kendini insanlığa adamış maskesi içinde sahnede.
*******
Prof. Dr. Sait Yılmaz Kimdir?
Prof. Dr Sait Yılmaz.1998-2000 yılları arasında ABD-Oklahoma Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Avrupa Programı’nda MA Eğitimi’ni tamamladı. 2000-2005 yılları arasında ise Gazi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Doktora Eğitimi yaptı. 2006 yılında Yrd. Doç. Dr. olarak Beykent Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi kadrosuna atandı. 2011-2014 yılları arasında İstanbul Aydın Üniversitesi Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (USAM) Müdürü olan Sait YILMAZ, 2012 yılında Doçent oldu. Halen Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce bölümünde kadrolu öğretim üyesi olarak dersler vermektedir.
Komplo teorisine neden ve nasıl inanılıyor?Koronavirüs salgınıyla zirve yapan komplo teorileri bazı bilimadamlarınca masaya yatırıldı.