Kara Şövalye Uydusu efsanesi ve Nikola Tesla'nın aldığı mesajlar
Kara Şövalye Uydusu'nun (The Black Knight Satellite) varlığına inananlara göre, 13.000 yılı aşkın süredir Dünya'nın yörüngesinde dönen, bizi yukarıdan izleyen, sinyallerimizi bize geri gönderen ve hatta zaman zaman Nikola Tesla'ya şifreli mesajlar gönderen yapay bir uydu var.
Peki bu kanıtlar ne derece doğru?
Nikola Tesla'ya 1899’da gelen mesaj iddiası ile başlayalım: Titanik'te ölen Jacob Astor tarafından, Nikola Tesla'ya, yeni bir aydınlatma sistemi oluşturması için 100.000 dolar veriliyor. Tesla, bu sistem için yaptığı deneylerinden biri sırasında, bu Dünya'dan olmayan akıllı bir türden geldiğine inandığı bir sinyal kaydediyor.
Tesla, 1901'de sinyal hakkında "yeni bir bilginin doğuşunda ya da büyük bir gerçeğin ortaya çıkışında oradaymışım gibi hissettim" diye yazıyor ve ekliyor: "Şimdi bile olayı canlı bir şekilde hatırlayabiliyorum, cihazımı sanki gerçekten önümdeymiş gibi görebiliyorum. İlk gözlemlerim beni kesinlikle korkuttu, çünkü içlerinde doğaüstü demesek bile gizemli bir şey vardı ve gece vakti laboratuvarımda yalnızdım. Bir süre sonra, gözlemlediğim rahatsızlıkların akıllı bir kontrolden kaynaklanabileceği düşüncesi aklımda parıldadı. Anlamlarını çözemesem de, bunların tamamen tesadüfi olduğunu düşünmem imkansızdı. Bir gezegenin diğerine selamını ilk duyanın ben olduğum duygusu sürekli artıyor."
Kara Şövalye teorisyenleri, bu sinyalin gizemli uydu tarafından gönderildiğine inanıyor:
Aslında Tesla böyle bir uydudan hiç söz etmemişti O mesajların kaynağının Mars olduğuna inanıyordu.
1920’lerde amatör telsizciler de aynı sinyali almışlardı.
1927'de mühendis Jorgen Hals garip bir sinyal aldığını açıkladı. sinyan garip şekilde tekrarlanıyordu. Oslo Üniversitesi'nden profesör Carl Stormer de, aynı tarihte "Hollanda kısa dalga verici istasyonu PCJJ'den (Eindhoven) defalarca sinyaller duydum. Telgraf sinyallerini duyduğum anda yankılar da duydum. Dünya çevresinde yaklaşık 1/7 saniye aralıklarla dönen olağan yankıyı ve ana sinyalden yaklaşık 3 saniye sonra daha zayıf bir yankıyı duydum. Ana sinyal özellikle güçlü olduğunda, sanırım 3 saniye sonra son yankının genliği, ana sinyalin 1/10 ila 1/20'si arasındaydı. Bu yankının nereden geldiğini şu anda söyleyemem. Burada sadece bu yankıyı gerçekten duyduğumu teyit edeceğim" açıklamasını yapıyordu.
1928’de Norveç-Oslo’dan uzaya kısa dalga radyo yayını denemeleri yapan bilim insanları da uzun zaman gecikmeli yankı sinyalleri (UZGYS) almaya başladıklarını açıkladılar.
Bilimsel açıdan bu sinyalleri açıklayan mantıklı varsayımlar var. Duncan Lunan 1973’te uzun zaman gecikmeli yankı sinyalleri verilerini koordinat sistemine aktarıp yıldız haritasını çıkardığında ise Black Knight ya da başka herhangi bir tuhaf kutupsal uydu ile ilgili bir fikri yoktu. Zaten onun yorumu da uzun zaman gecikmeli yankı sinyallerinin Dünya’nın L5 Lagrangian (sallantı) noktasından geldiği şeklindeydi. L4 ve L5 Ay yörüngesindeki iki noktadır, biri Ay’ın 60 derece önünde diğeri 60 derece arkasındadır, her iki nokta da sabit olup Dünya ve Ay’ın çekim kuvveti etkilerinin, bir cismi sabit yörüngede tuttukları noktalardır. Buna ek olarak daha sonra Lunan hem yönteminin bilime aykırı olduğunu hem de bariz hatalar yaptığını kabullendi ve bulgularını geri çekti.
Dolayısıyla günümüzün pop-kültür hikayesine rağmen Epsilon Boötis’i gizemli bir uyduyla veya 12.600 yıl öncesi bir tarihle ilişkilendiren akla yatkın bir yorumlama hiç olmamıştır.
Peki bu sinyaller ne olabilir? Pek çok izah mümkün: Bir pulsar ve Jüpiter gibi bir gezeginin yaydığı dalgalar gibi çok uzaktaki bir gök nesnesi tarafından yayılan sinyallerin benze şekilde kaydedilebileceğini artık biliyoruz.
Aslında bu sinyaller Dünya kökenli de olabilir. Sadece birkaç yıl önce mikrodalga fırınlardan çıkan sinyallerin de bilim insanlarını büyük heyecana sürüklediğini biliyoruz.
Contact (Mesaj) filminde uzaylılar, ilk olarak Adolf Hitler'in konuşmalarını göndererek yayınlarımızı aldıkları konusunda insanlığı uyarıyorlardı, çünkü (filme göre) iyonosferden geçebilen ilk yüksek frekanslı yayınlar bunlardı.
Kara Şövalye komplo teorisyenleri, uydunun benzer bir şey yaptığına ve kendi sinyallerimizi "uzun süreli gecikmiş yankılar" olarak bize geri gönderdiğine inanıyor.
İddianın medyatik kökenine gelirsek 1954’te the St. Louis Post Dispatch ve San Francisco Examiner gazetelerinde yer alan ABD Hava Kuvvetleri tarafından doğrulanan UFO konulu aspagaras bir haber: Habere göre; henüz hiçbir ülkenin fırlatma imkanı olmamasına rağmen Dünya’nın yörüngesinde dönen iki uydunun varlığı tespit edilmişti. ABD Hava Kuvvetleri de uyduların varlığını teyit etmişti!
Aslında bu uydurma haber; UFO'lara dair bir kitabın satış kampanyası olarak uydurulmuştu. Haberde adı geçen Hava Kuvvetleri subayı, bir zamanlar UFO gördüğünü iddia etmişti fakat Dünya’nın etrafında yörüngede dönen kimliği belirsiz uydu fikrini hiçbir zaman doğrulamamıştı.
Fakat 11 Şubat 1960’ta bütün gazeteler aspagas olmayan bir başka haber yayınladı: ABD Donanması’nın düşman casus uydularını tespit etmek için tasarladığı radar ekranı garşp bir cisim yakalamıştı. Dümya erafında dönen koyu cisim ne ABD’nin ne de SCBB'nindi!
Ertesi günkü haberlere göre ise; Gizemli cisim, uygun bir kutupsal yörüngenin 90 derecelik açısıyla değil, ekvatora yaklaşık 79 derece açılı bir yörüngede dönüyordu. Ayrıca 1728 kilometrelik yer ötesine (uydu yörüngesinin Dünya’ya olan en uzak mesafesi) karşılık sadece 216 kilometrelik yer berisiyle (uydu yörüngesinin Dünya’ya olan en yakın mesafesi) basıklığı (eccentricity) da oldukça fazlaydı. Cisim bir tam turunu 104,5 dakikada tamamlıyordu.
İşin aslına gelince; o zamanlar ABD Donanması 20 Kasım 1959’da fırlatılan Discoverer VIII Uzay Mekiği'nin fırlatılması esnasında düşen yaklaşık 6 metrelik bir kabuk parçasının fotoğrafını çekmişti. Discoverer VIII'in fırlatılması planlandığı gibi gerçekleşmiş fakat kapsülün kopup düşmesi gereken kabuk parçası, beklenmedik şekilde gövdeyle birlikte uzaya çıkmış ve yörüngede kaybolmuştu. Donanma 950 km’lik yeröte, 187 km’lik yerberi ve 80 derecelik açıyla tam turunu 103 dakikada tamamlayan bu parçayı takibe almıştı.
Kara Şövalye Uydu teorisinin "NASA her şeyi örtbas ediyor" kısmına bir şekilde karşı çıkan bir kanıt da, NASA web sitesinde kamuya açık olan birkaç fotoğraf var. Kimine göre fotoğraflar tanımlanamayan bir uçan cisme aitti, kimine göre ise Kara Şövalye Uydusunun varlığını kanıtlıyor.
Oysa fotoğraf, NASA personelinin uzayda düşürdüğü enkazın bir parçasını gösteriyor. Hatta tam olarak, fotoğraflar komplo teorisine dahil edilmeden önce NASA'nın kaybolduğunu bildirdiği (birkaç başka parça ve kısımla birlikte) bir termal örtüyü gösteriyor.
Fotoğraf 1998’de uzay mekiği Endeavor STS-88 uçuşuyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na ilk uçuşunu yaptığında Endeavor‘daki astronotlar tarafından çekildi ve NASA'nın internet sitesinde, erişim kısıtlaması olmadan yayınlanmıştı.
Komplo teorsiyenlerin usta kurgularına göre ise o fotoğraflar, kısa bir süre sonra siteden kaldırıldı. Bir süre sonra yeni URL’lerle yeniden siteye eklendiler ve enkaz parçaları ve uzay çöplüğü hikayeleri ile gerçek gizlendi.
Peki komplo teorisi Kara Şövalye adı nereden aldı? İşte cavabı:
1958’den 1965’e kadar İngiltere Birleşik Krallığı, Black Knight ismindeki bir program çerçevesinde atmosfere test amacıyla 22 roket fırlattı. Fakat Black Knight projesi çerçevesinde hiçbir zaman yörüngeye bir uydu yerleştirilmedi.