Formülü hâlâ çözülemeyen Rum ateşi: Grejuva
Grejuva; yanıcı, yakıcı ve patlayıcı ve suda bile yanan hatta su atılarak söndürülemeyen tarihi bir savaş silahıdır.
Bizanslılarca Grejuva olarak adlandırılan Rum ateşi'nin (Ateş-i Rumî); kömür, kükürt ve zift karışımından oluşan haliyle M.Ö. 5 yüzyılda Peloponez Savaşlarında kullanıldığı, M.S. 7. yüzyılda Bizanslılarca bu kez zift, reçine, kükürt, nafta, kireç ve güherçile ile zenginleştirilerek kullanıldığı biliniyor. Su üzerinde dahi yanan ve üzerine su atıldığında sönmeyen özelliğinden dolayı 'âteş-i bahrî' de denilen Grejuva Ateşi'nin kükürt ve zift karışımına neft yağı eklenerek sıvı hale getirildi bilinmektedir ama formülünde tam olarak ne bulunduğu hâlâ gizemini korumaktadır.
Yunan ateşi ile ilgili sahip olduğumuz bilgileri çoğunlukla Bizans askeri el kitaplarından, birtakım ikincil tarih kaynaklarından ve dönemin çağdaş vakanüvislerinden elde ediyoruz.
İlk önce Çinliler tarafından bulunduğu sanılmaktadır
Bizanslılar’ın Tanrısal bir armağan ve ilahi güç kabul ettikleri ateşin formülü yüzyıllarca sır gibi saklandı. Formülün, Bizans imparatorlarından Konstantin Pogonatos’un hükümdarlığı zamanında Mısırlı veya Baalbekli Kallinikos adlı biri tarafından Bizans’a getirildiği ve silâh olarak kullanıldığı biliniyor. Rum ateşi, Bizanslılar tarafından ilk defa, Halife Muâviye zamanında İstanbul’un fethi için gönderilen Süfyân b. Avf kumandasındaki İslâm ordularına daha sonra da İstanbul’u kuşatan Ruslar’a ve yine müslüman kuvvetlerine karşı kullanıldı.
Her ne kadar Rumların adıyla özdeşleşse de Grejuva'nın ilk önce Çinliler tarafından bulunduğu ve Çin’den yayıldığı tahmin ediliyor.
Avrupalılar Arap ateşi olarak tanıyordu
Araplar tarafından Çinliler’den öğrenilen bu ateş daha da geliştirilerek “neft-i kāzıf” veya “harrâka” adları altında Haçlı seferleri sırasında kullanıldığı görülmüştür. Bundan dolayı Avrupalılar bu silâha “Arap ateşi” adını vermişlerdir. Rum ateşinin kullanımı XIV. yüzyıldan sonra Anadolu’da da yayılmış, Timur İzmir Kalesi’ni bu ateş sayesinde alabilmiştir. Bizanslılar bu ateşi son olarak 1453’te Osmanlılar’ın İstanbul’u kuşatmaları sırasında kullanmışlardır.
Alev makinelerinin en erken örneğiydi
Rum ateşinin fındık büyüklüğünden fıçı büyüklüğüne kadar birçok çeşidi vardı. Bunlar büyüklüğüne ve yerine göre ok ucuna bağlanarak veya mancınıkla, topun icadından sonra ise toplarla atılmıştır. Şişeler içinde hazırlananları ise günümüzdeki el bombaları gibi kullanılırdı.
Yunan ateşinin başlıca kullanım şekli gemilere veya cheirosiphones adı verilen kuşatma motorlarına yerleştirilmiş siphon denilen bir tüp aracılığıyla dağıtılırdı. Elde taşınabilen bir siphon, günümüz alev makinelerinin en erken örneğiydi. Ayrıca Bizans askeri el kitapları Yunan ateşiyle doldurulmuş kavanozlar, yanıcı maddeyle ıslatılan kendir liflerine sarılmış demirden dikenleri ve gerania ile bu ateşi düşman gemilere boşaltırlardı.
Surlara tırmananlara karşı büyük kaplarla burçlardan aşağı boşaltılan bu ateş Araplar’ın eline geçtikten sonra havai fişeklerle ve mancınıklarla atılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra, Osmanlı Türkleri tarafından topun geliştirilmesiyle ikinci planda kalan âteş-i Rûmî Avrupa’da bir süre daha varlığını sürdürmüş, XIX. yüzyılda ise tamamen tarihe karışmıştır.
Rum Ateşinin kullanımı ne zaman ve nasıl sona erdi tam olarak bilinmiyor fakat IV. Haçlı Seferi (MS 1202-1204) itibariyle tarih sahnesinden çekilmiş görünüyor ama birçok kimyagerin yüzyıllar boyunca sırrını çözmeye çalıştığı bir gizem olarak tarih sayfalarında yerini koruyor.