Bingöl'ün dereleri kuruyor, Barajı gölleri küçülüyor
Bingöl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kağan Kökten, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu yıl kuraklık yaşandığını ifade ederek, yağışın azalmasının bitkisel ve hayvansal üretimi etkilediğini söyledi.
Kökten, "Kentte iklim verilerine bakıldığında uzun yıllara göre yağışta yüzde 43-44 azalma söz konusu. Yağışın azalması özellikle tarımsal, hayvansal ve bitki üretimi açısından çok büyük bir risk durumu. Komşu il Diyarbakır'da geçen senelerde dekara 200 kilogram civarında olan mercimek verimi bu yıl 60-70 kilograma kadar düşmüş durumda." dedi
Bitkisel üretimin azalmasının hem bu ürünlerin hem de hayvansal üretim girdilerinin fiyatında artışına neden olduğuna işaret eden Kökten, çiftçilere salma, sulama yerine yağmurlama ve damlama sulama sistemini önerdiklerini belirtti.
"Kuraklığa dayanıklı türlerin yetiştirilmesini tavsiye ediyoruz." diyen Kökten, bununla ilgili pek çok deneme çalışmalarının bulunduğunu aktardı.
Kökten, "Yüksek lisans, doktora öğrencilerimize bunlarla ilgili tez konuları veriyoruz. Bu sene yüksek lisans dersi belirledik, 'marjinal alanlarda yem bitkileri yetiştiriciliği' olarak. Buradaki en büyük amacımız sulama imkanı olmayan alanların tarıma kazandırılması için kuraklığa dayanıklı tür veya çeşitlerin üzerinde durmak. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bunları en kısa zamanda tespit ettikten sonra bölgedeki çiftçilerle üretiminin yaygınlaştırılmasını sağlayacağız." diye konuştu.
Bingöl Sürdürülebilir Kalkınma, Çevre Gençlik ve Sivil Toplumu Geliştirme Derneği (BİNÇEVDER) Başkanı Cuma Karaaslan da Bingöl'deki su kaynaklarının Murat, Fırat ve Dicle nehirleri ile İç Anadolu Bölgesi'ndeki bir kısım suları beslediğini söyledi.
Karaaslan kentin kar iklimi hakimiyeti ve orman varlığıyla yer altı suları bakımından oldukça zengin olduğuna işaret ederek, son 3-5 yıldır kentte kuraklığın etkilerinin görüldüğünü aktardı.
İlkbahar döneminin yağışsız geçtiğini kaydeden Karaaslan, şöyle konuştu: "İklim kaotik bir duruma girince doğanın stresi en başta en kaynağında hissedildi. 57 yaşındayım, Çötele Yaylası'nda yıllardır karın eridiğine şahit olmadım. Bu yıl orada kar yok. Dolayısıyla bu dönem orada dağların tepesinden ormanlık bölgeye kadar olan mera alanlarında hem bitkisel hem de hayvansal bir sürü doku yok olacak. Barajların şu anda doluluk oranı yüzde 50'nin altında. Çabakçur Deresi yaz döneminde 2 metreküp su taşırdı. 'Bingöl Ovası' dediğimiz İnalı bölgesi dahil Çapakçur Deresi'nin sağında ve solunda bulunan bahçelere ait 10-15 bin dekar arazi sulardık yazın. Şimdi burada 20-30 litre civarında su kaldı. Bu da yer altı su kaynaklarının bittiği anlamına geliyor. Mayıs ayından temmuz ayı sonlarına kadar bölgeye hayvan otlatmaya gidilirken, haziran sonundan sonra gidilmedi. Çünkü su yok. Hayvanları tarımsal alanların kenarında, kıyısındaki yaban otlarla beslemeye çalıştılar."
Karaaslan, kurumların çalışmalarında toprak ve suyun ayrı ayrı ele alınması gerektiğine dikkati çekerek, "Yapısal ve mühendislik tedbirleri ya da fiziki bakışlarla suyu ve toprağı koruyamayız. İnsanın tek başına suyu koruması yetmiyor, tıpkı bir üniversite yapısı gibi bununla ilgili araştırmaları, değerlendirmeleri, dönüştürmeyi sağlayacak bütün durumları bu işe katmamız lazım. Bir an önce su yönetiminin ele alınmasını öneriyorum." değerlendirmesinde bulundu.