İslâm dünyasında en etkili 19 Tarikat
Tarikat nedir?
Arapça "yol" anlamına gelen Tarîk kelimesinden türeyen Tarikat (çoğulu tarâik) terimi; sözlükte “yol, gidilecek yol, izlenecek usul, hal ve gidiş” anlamına gelmektedir. Tarikat, dinsel anlamda "Tanrı'ya ulaştıran yol" anlamında kullanırken, İslami tasavvufta "Hakk’a ulaşmak için benimsenen usul, tutulan yol, Allah’a ulaşmak isteyenlere mahsus âdet, hal ve davranış” anlamına gelir.
Mutasavvıflara göre Tarikat; insanı kendisinin ve evrenin hakikatlerine, bu hakikatleri bir bütün olarak kendisinde barındıran Hz. Muhammed’e, hakikatlerin kaynağı ve yaratıcısı olan Allah’a götüren ruhanî yol...” anlamında kullanılır.
9. ve 10. yüzyıllarda tarikat, bireysel Sufilerin (mistiklerin) manevi yolu anlamına gelirken, 12. yüzyıldan sonra, mürit toplulukları şeyh veya pīr etrafında toplanmaya başladı. Zamanla tarikat liderleri ritüel sistemini belirlemeye başladı, ardından cemaatler sistemleşti ve mistik düzen oluşturuldu. Zamanla tarikatlar merkezileşti ve kurumsallaştı.
Kurumsal anlamda Tarikat; “Hz. Muhammed’e ve Allah’a mânevî açıdan erişmede rehberlik eden bir mür- şide bağlı kimseler için kurulmuş, mânevî, ahlâkî ve sosyal kuralların bütünü ve bu kurallara göre teşkilâtlanmış müessese" olarak tanımlanmaktadır.
İslamiyyette bütün tarikatler temel itibarıyla Tarîkat-i Muhammediyye adına sahiptir. Tarikatler öncelikle bireyin kemâlini amaçlar ve uyguladıkları âdâb, erkân ve seyr ü sülûk ilkeleri bakımın- dan birbirinden farklılıklar arz ederler.
Hicrî altıncı yüzyıla kadar dînî ilimler alanında oluşumunu tamamlamış olan tasavvuf, dînî düşünce alanında da önemli mesafe kat etmiştir. Tarikatler, tasavvufun belirlediği gayeye götürmek için yöntemleri farklı olmak üzere tespit edilmiş ekollerdir. Altıncı yüzyılda İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinde kurulan tarikatler, tekkelerinde insanları bireysel olduğu gibi gruplar hâlinde de terbiye etme misyonunu üstlendiler. Yaygın eğitim kurumları diyebileceğimiz tekkeler, varlıklarını sadece şehir merkezlerinde sürdüren müesseseler olarak kalmayıp devletin ulaşamadığı, medreselerin kurulamadığı en ücra yerleşim birimlerindeki insanlara, hatta göçebe ve yarı göçebe kitlelere, açtıkları küçük tekkeler vasıtayla ulaştılar.
Tarikatler, yediden yetmişe, toplumun her kesimini içine alacak şekilde bir terbiye yöntemi geliştirerek bireylerin içlerinde taşıdığı iyi ve güzel hasletleri harekete geçirmeye çalıştılar. Zaman ve mekânın farklılığı olgusunu dikkate alarak geliştirdikleri bu yöntemler, tarikatlere dinamiklik sağlayarak gittikleri yerlerde tutunmalarının zeminini teşkil etti. Tarikat erbâbı, maddî devlet sınırlarını ortadan kaldırarak geniş ortak zeminlerde insanları buluşturmayı başardı. Sadece devlet sınırları değil kökleşmiş ve katılaşmış mezhepsel sınırları da bertaraf ederek kitlelerin birbirlerine yaklaşmasını ve dayanışmasını sağladı.
Bir tarikate girmek isteyen tâlib veya muhib o tarikatin mürşidine, onun yapacağı yönlendirmelere tamı tamına bağlı kalacağına dair söz vererek intisâb eder. Mübâyaa, ahz-ı tarîk, ahid, bîat, telkîn-i zikr, inâbe, el almak ve ikrâr vermek gibi terimler de intisâb anlamında kullanılır. Bu yolla mürşidin mâneviyatından müridin kalbine akan feyiz onu ruhen yeniler. Tâlibin elinin üstünde mürşidin eli, onun elinin üstünde de tarikat pîrinin eli bulunduğu ve tarîkatin silsilesiyle bu durumun Hz. Peygamber’e kadar ulaştığı kabul edilir. Bu yolda seyr ü sülûkdenilen terbiye sürecini tamamlayanlara halîfe denilir ve kendilerine bu yolda yetkinliklerinin bir nişânesi olarak hilâfetnâme verilir. Bu kişi, duruma göre mürşidinin adına başkalarını tarikate kabul edebilir veya bağımsız olarak yolu temsil etme yetkisine sahip olur. Şeyh, halife ve dervişlerin kullandığı tesbih, asâ, kemer, tâc, hırka, keşkül, teber vb. eşyalara tarikat cihazı denilir.
İslâm dünyasında kurulmuş belli başlı tarikatler kuruluş tarihine göre şöyle sıralanır
1. Kâzerûniyye. Ebû İshak-ı Kâzerûnî (ö. 426/1035) tarafından kurulmuştur.
2. Kâdiriyye. Abdülkâdir-i Geylânî (ö. 561/1165-66) tarafından Bağdat’ta ku- rulmuştur.
3. Yeseviyye. Ahmed-i Yesevî (ö. 562/1166) tarafından Türkistan’ın Yesi böl- gesinde kurulmuştur.
4. Sa’diyye. Cebâviyye olarak da adlandırılan tarikat Sa’deddin el-Cebâvî (ö. 575/1180) tarafından Şam’da kurulmuştur.
5. Rifâiyye. Ahmediyye ve Batâihiyye olarak da adlandırılan tarikat Ahmed er-Rifâî (ö. 578/1182) tarafından Irak’ın bugünkü Basra bölgesinde kurulmuştur.
6. Kübreviyye. Necmeddîn-i Kübrâ (ö. 618/1221) tarafından Harezm’de ku- rulmuştur.
7. Sühreverdiyye. Ebû Hafs Şehâbedden es-Sühreverdî (ö. 632/1234) tara- fından Bağdat’ta kurulmuştur.
8. Çiştiyye. Muînüddin Hasan el-Çiştî (ö. 633/1236) tarafından Hindistan’ın Ecmir şehrinde kurulmuştur.
9. Şâzeliyye. Ebü’l-Hasan Nureddin Ali eş-Şâzelî (ö. 656/1258) tarafından Mısır’da kurulmuştur.
10. Bektâşiyye. Hacı Bektâş-ı Velî (ö. 669/1271 [?]) tarafından Nevşehir’in Hacı Bektaş ilçesinde kurulmuştur.
11. Mevleviyye. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) tarafından Konya’da kurulmuştur.
12. Bedeviyye. Ahmediyye ve Sütûhiyye olarak da anılan tarikat Ebü’l-Fityân Ahmed el-Fâsî el-Bedevî (ö. 675/1276) tarafından Mısır’ın Tanta şehrinde kurulmuştur.
13. Desûkiyye. Burhâniyye olarak da anılan tarikat İbrahim ed-Desûkî (ö. 676/1277) tarafından Mısır’ın Desuk şehrinde kurulmuştur.
14. Safeviyye. Safiyyüddîn-i Erdebîlî (ö. 735/1334) tarafından İran’ın Erdebil şehrinde kurulmuştur.
15. Nakşibendiyye. Bahâiyye olarak da adlandırılan tarikat Bahâeddîn-i Nakşibend (791/1389) tarafından Buhara’da kurulmuştur.
16. Halvetiyye. Ömer el-Halvetî (ö. 800/1397 [?]) tarafından bugünkü Azerbaycan bölgesinde kurulmuştur.
17. Bayrâmiyye. Hacı Bayrâm-ı Velî (ö. 833/1430) tarafından Ankara’da ku- rulmuştur.
18. Zeyniyye. Zeyneddîn-i Hafî tarafından Herat’ta kurulmuştur.
19. Celvetiyye. Hüdâiyye olarak da anılan tarikat Aziz Mahmûd-ı Hüdâyî (ö. 1038/1628) tarafından İstanbul’da kurulmuştur.
Bu tarikatler, zamanla çok sayıda kola ayrılmıştır. Her bir tarikatin kurucusu pîr olarak adlandırıldığı gibi şube ve kol kurucuları da aynı isimle anılmıştır. Tarîkat kurucusuna pîr, pîr-i tarîkat veya pîr-i evvel adı verilmiş, asıl tarikatin usullerine bağlı kalmakla birlikte düşünce, âdâp ve erkân yönünden tarîkatte bir kısım yenilikler yapana pîr-i sânî denilmiştir. Bir tarikate intisâb etmiş olan kimse için de ehl-i tarîk ve tarikat ehli gibi ifadeler kullanılmıştır.