Konya'da taş devrinden kalma ahşap merdiven bulundu
Cilalı Taş Devri insanlarının nasıl bir merdiven kullandığı sonunda keşfedildi. Çatalhöyük'te 8500 bin yıllık Neolitik Dönem ahşap merdiven kalıntısı ortaya çıkarıldı.
Konya'nın Çumra İlçesindeki Çatalhöyük'te 1961 yılında başlayan ve arkeoloji tarihine damgasını vuran buluntularla günümüze kadar dünya çapında popülerliğini sürdüren arkeoloji kazıları, son iki senesi Anadolu Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ali Umut Türkcan başkanlığında, 34. aktif çalışma yılını geride bıraktı.
60 yıl içinde 30 sene İngiliz Arkeologların başkanlığında süren kazılardan sonra Çatalhöyük’teki kazıların başın atanan ülkemiz bilim insanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, geçtiğimiz iki yılda gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkan önemli arkeolojik keşifleri arkeolojikhaber.com ekibine açıkladı.
Türkcan; geçtiğimiz yıl keşfi basına açıklanan ve büyük yankı uyandıran; klasik Çatalhöyük heykelcik buluntularından çok farklı 5 santimetre boyunda geriye yaslanmış insan biçiminde üçgen prizmatik formlu mermer heykelcik dışında kazılarda ilk kez bir ahşap merdiven ve olasılıkla fırın kenarında bulunmuş bir tür ekmek olduğu düşünülen mayalı arpadan imal edilmiş bir yiyecek parçası bulduklarını açıkladı. Ancak bunun sadece bir ön tespit olduğunu ve Konya’da yapılacak analizlerden sonra netleşeceğini belirtti.
Çatalhöyük Arkeoloji Kazı Projesi Başkanı Ali Umut Türkcan, "Çatalhöyük Dünya Kültür Mirasında önemli bir arkeolojik alan ve sergi alanlarıyla örnek bir yerleşme. Bu sene yeni önlemler ve uygulamalarla başlayarak yeni karşılama merkezi ve düzenlenecek teşhir alanları ile yeni bir Çatalhöyük göreceğimizi umuyorum. Koruma ve belgeleme amaçlı çalışmalarımızla yeni ziyaretçi merkezimizin açılışını bekliyoruz." diyerek Konya Büyükşehir Belediyesi'nin inşaatını sürdürdüğü daha büyük yeni ziyaretçi merkezimiz ve gezi alanlarımızla Çatalhöyük'ün kültür tarihi içinde görkemine yakışır şekilde ziyaret edilebilir hale getirmek için çaba sarf ediyoruz. Neolitik Dönem ve Çatalhöyük kültürünü öncelikle Konya’ya ve Türkiye’ye yeniden anlatarak daha çok sahiplenmesini amaçlıyoruz" açıklamasına bulundu.
Höyüğün kuzeyinde yeni açmalar açılması planlanıyor
Türkcan kazılarla ilgili planlarını "Alanda kendimin de içinde olduğu yıllardır süren ve gelenekselleşmiş bir kazı sistemi var. Çatalhöyük’te yıllardır süren farklı açmalardaki kazı çalışmalarının, yıllar içinde oturmuş ve uluslararası standarttaki kazı sistemi ve belgeleme dahilinde devamının sağlanmasını hedefliyoruz. Kazı çalışmalarının yoğunlaştığı güney alanın şimdilik yalnızca koruma ve sergileme olarak düzenlenmesi ve kapatılmasını, kuzey Höyük’te ise yeni açmalar açılmasını planlayarak başladık." şeklinde açıkladı.
Türkcan, "Kazı Başkanlığım dönemindeki çalışmalar 2021'de başladı ancak başta pandemi koşullarının öngörülemez şartları ve baskısı, çeyrek aşırı aşan kazı depolarının devir teslim çalışmaları, alanın durum, tahribat ve altyapı tespit çalışmaları nedeniyle o yıl sadece 3 hafta kazı yapabildik, arazi çalışmalarımız Batı Höyüğü'nde sınırlı kaldı. 2022 tam anlamıyla Neolitik Dönem ve Doğu Höyükte kazı faaliyetine yoğunlaştığımız yıl oldu. Bu yıl ekibimiz 50'nin üzerinde farklı uzmanlardan, (bioarkeoloji, botani, yontmataş, sürtmetaş, obsidyen, seramik, pişmiş toprak v.b) araştırmacılardan, uzman arkeologlar, konservatörler, mimarlar ve çeşitli üniversitelerin öğrencilerinden oluştu. Neolitik Dönem Doğu Höyük'te, Kuzey Koruganın Batısında, Kuzey Teras olarak adlandırılan 200 m2 lik yeni açılan bir alanda kazılar gerçekleştirdik ve özellikle yazın da paylaştığımız gibi sokak olgusunu net görebilmek ve ikinci bir Neolitik Dönem mahallesini ortaya çıkarmayı planlamıştık. Bir yandan Polonyalı ekibimizin daha önceden (2018) başlayan Doğu Eteğindeki Neolitik dönemin en geç tabakalarına ait alanda (Doğu Alan) kazılar sürdü ve dönemin büyük yapılarından biri çoklu mezarları ve zengin buluntuları ile ortaya çıkarıldı.
Kazılardan neler çıktı? Ahşap merdiven nasıl bulundu?
Türkcan açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Kuzey Teras olarak adlandırılan Kuzey Höyükte daha çok yerleşmenin orta Neolitik dönem tabakalarına ait (tabaka VII ve VIB) kazdığımız yapıların ve mekânların ilkinde yanmış kömür parçalarının yoğun yer aldığı bir çöp yığını ile karşılaştık. İçinden küçük figürünler, obsidyen yontma taş ürünler, öğütme taşları ile çanak çömlek parçalarının yanı sıra adak olarak bırakılmış kürek kemikleri, büyükbaş hayvanlara ait çene gibi hayvan kemikleri çıktı. Özellikle Bina 180 adını verdiğimiz ve gömüleri ile dikkat çeken bu büyük yapının gömülerek terk edilen yapılardan olduğu anlaşılıyordu. Büyükbaş Hayvanların kürek kemikleri bu alana Neolitik geleneğe bağlı olarak karşılıklı konulmuştu. Yapılar terk edilirken ahşap direk sökülmesi geleneğine bağlı, duvar kenarında hayli derin bir ahşap direğin çukurunu bulduk. Ortalamanın çok üstünde büyük olması dikkat çekiciydi. Bu da direğin hayli ağır bir yük taşıdığını ve mekânın büyüklüğünü gösteriyordu.
Bir yandan şanslıydık, aynı yapıda aynı duvarın güney köşesinde belirgin şekilde sıvanmış duvar içinde bir merdiven oyuğu ve onun biraz önünde de yine aynı merdivenin ucunun dayandığı sıvanmış muntazam küçük bir çıkıntı bulduk.
Önerimiz mekânın ocaklar önünde binanın güneyinde önceden de saptanmış ve birçok benzer binada gözlenen giriş alanlarının bir türevi olan bu mekânda hareketli bir merdivenin olduğunu ortaya koymaktaydı.
Bu sene 2007 yılında Kuzey Koruganın temelleri kazılırken Mekân 67'de bir ayı kabartması olarak tanımlanan duvarın yüzeye yakın kısmına kadar sıvalı ayıya ait olabilecek büyük bir kabartma açığa çıkan yapının devamı olan ama Koruganın dışında kalarak tümü kazılmadığı için netleşemeyen farklı bir mekân numarası verilen Mekan 66 yı kazmaya başladık. İlk başlarda dolgusunda turuncu renkli karışık Kerpiç, harç ve sıva parçalarının fazlaca yer aldığı bu dolguda yer yer yoğun miktarda yanmış ahşap parçacıkları ile daha çok yapı molozundan oluşan bu dolgudan fazla bir malzeme de gelmiyordu. Bu da yapının bir şeklide bilinçli gömüldüğünü hissettirdi. Dolgunun nerdeyse sonuna doğru Mekan 66'nın güneybatı bölümünde, yapının batı duvarına bitişik şekilde, üst yapısı büyük ölçüde tahrip olmuş fırın kalıntısı tespit ettik. Yaklaşık 30X60 ölçülerindeki bu fırın 11-12 santimetre kalınlıkta inşa edilmişti.
Fırının çevresinde çok sayıda in situ Ezgi taşı, obsidyen aletler, kemik aletler, hayvan alt çene kemiği konulmuştu ki yakılıp terk edilen alanlarda bu tür adak kemikleri bulmak Çatalhöyük’te bir geleneğin izi. Tabanına doğru ilerlerken önce büyük bir ahşap buluntu karşımıza geldi. Yaklaşık 75 cm uzunluğunda, 30 santim genişliğinde olduğu anlaşılan bu işlenmiş kalıntıyı tanımlamak başta zordu.
Önce onun 1960 larda James Mellaart'ın kazılarında bulunan oval büyük ahşap teknelerden biri olabileceğini düşündüm, ancak daha sonra üzerindeki yanal hizada geniş çentik sıralarının eşit aralıklarda ikisi net ve üçüncüsünün de hafif izleri ile bir merdivenin basamakları olduğu ortaya çıktı. Bir yandan buluntunun gerek yapının fırının yakınında bulunması gerekse bulunduğu alandaki duvarın üzerindeki temiz sağlam kalmış alçıdan duvar sıvasının diagonal iz kalıntıları da, basamaklı bu ahşap kütlenin bir merdiven olduğunu kuvvetlendiren deliller oldu. Çatalhöyük’te daha önce merdivene ait delilleri ocakların kenarındaki duvarlarda alçı sıvada diagonal izlerden ve olası çatıdan girişin altında küçük yükseltilmiş sıvadan platformlar ile anlayabiliyorduk, ama ilk kez yanmış bir mekânda böyle kütlesel ve basamakları gözüken bir merdiven parçasını net olarak görebildik. Benzerlerini bugün görmek zor olsa da, yakın geçmişte benzerlerinin veya aynısının Anadolu’da kullanımda olduğunu bilmekteyiz.
Bu konuda ekibimizin emektar konservatörü Orbay Aydın ve Hacı Bayram Üniversitesinden koşup yardımımıza gelen Doç. Dr. Murat Cura hocama özellikle teşekkür ediyorum, ki çok tecrübeli bir ekiple çalıştığımızı hissettirdi ve nadir bir işin üstesinden gelerek bizi gururlandırdı. Çıkarılması ve koruma altına alınması iki haftayı aşan bu özel ve zor operasyonda binlerce senelik ahşap kütleyi sağlam olarak kaldırabildik. Neolitik Döneme ve daha çok tabaka VI b ye tarihlenen yaklaşık 8500 senelik bu karbonlaşmış hassas ahşap bloğun yerinden kaldırılması uzun planlama ve hassas uygulamaların olduğu bir operasyonla sonlandırıldı. Bir kere daha alanımızda tecrübe ve sabrın ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu.
Ayrıca Arkeobotanik Uzmanımız Öğretim Üyesi Dr. Salih Kavak tarafından yapılan ön gözlemler sonucu, bu ahşap kalıntının ardıç cinsi bir ağaç olabileceğini tarafımıza belirtmiş ve o dönemin ağaç örtüsü üzerine de ayrıca önemli bir bilgiye kavuşulduğunu belirtmiştir. Bu şekilde bulunmasının sebebi olasılıkla aniden terkedilen, ki burada aynı binanın içinde bir depo mekânında yine haberlerde çıkan mermer heykelcik ve obsidyen ok ucunun beraber adak olarak bulunması da ayrı bir kanıttı. Aynı mekânda ayrıca kilden sıvanmış birebir boyutlarda kilden biçimlendirilmiş bir sığır başı formu ve olasılıkla onun kaidesi olabilecek bir buluntunun da zeminde düşmüş bulunması ile saydığım tüm bu buluntuların özelliği ve bağlamları, yapının özel bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır. Yapının hızlıca yapı molozu ve döküntülerle yığılarak gömülmesi hava geçirimsiz anaerobik bir ortamın oluşması ve içerdeki oksijenin tükenmesi ile ahşap merdivenin ağır ağır karbonlaştığına yol açtığını düşünmekteyiz. Yapılacak analizlerle daha da netleşeceğini düşünmekteyim.
Yaşar İliksiz - Adnan Erdoğan / arkeolojikhaber.com