Türk sinemasının dünü ve bugünü konuşuldu
28 Mayıs-12 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek İkinci Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında Atlas Sineması’nda gerçekleşen Sinema Söyleşileri, üçüncü gününde “Türk Sinemasının Dünyadaki Yeri” başlıklı oturumla devam etti. Sinema yazarı ve televizyoncu Alin Taşçıyan’ın moderatörlüğünde usta yönetmen Derviş Zaim, yapımcı Gülin Üstün, İKSV Film Festivali Direktörü Kerem Ayan’ın konuşmacı olduğu söyleşide, Türk sinemasının dünü ve bugünü değerlendirildi.
İnsanların yarısı kültür nedir sorusuna yanıt veremiyor
Program esnasında söyleşiyi takip eden gençlerin arasına oturan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, insanlara kültür nedir diye sorulduğunda yarısının yanıt veremediğini belirterek, şöyle konuştu: “%50’si de Zeki Müren diyor mesela... Aslında kültür, hayatımızın her anıdır. Toplum bir arada yaşar, yaşadığı yer şehirdir şehrin yemesi içmesi binaları, estetiği, hayat tarzı, anlayışı bütün hikayeleriyle birlikte kültürü oluşturur. Sinemaya gelince; Sinemada bizi eğlendirecek filmlerle bir yere kadar varabilirsiniz, alanının çok genişlemesi gerekiyor. Bu geçmişte ne yaptık bizim tarihimizi anlatan filmler ortaya çıkınca hem toplum bunu merak ediyordu hem dünya bunu merak ediyordu. ‘Vatanım Sensin’, ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi yapımlar bir merak uyandırdılar, çünkü ihtiyaçtı. İşin tarih tarafı, belgesel tarafı önemsiz gibi duruyor ama bunun nasıl takdim edildiği çok önemli. Buradan baktığında sinema bir aktarım aracı; kültürün gastronomisi, tarihi, belgeselleri, şehirleri, oradaki hikayeleri, medeniyetler bunların felsefeleri bunların yoğun bilgi bombardımanında değil ama bir aşk filminin içerisinde, bir şehir filminin içerisinde, bir aksiyon filminin içerisinde derinlikli anlatabilmek… Eğer bunu başarabilirsek o zaman sinemada yine bir numara olmaya devam ederiz. Ben oradan baktığımda bizim sinemacıların arkeoloji başta olmak üzere oradan başlayarak eğer oralara bakarsa inanılmaz hikayeler yakalayabileceğini ve oradan doyumsuz efsane filmler çıkarılacağını görüyorum.”
Derviş Zaim, bir sinema filminin sürecini anlattı
Tabutta Rövaşata, Filler ve Çimen, Paralel Yolculuklar, Çamur, Cenneti Beklerken, Nokta, Gölgeler ve Suretler gibi başarılı filmlere imza atan ünlü yönetmen Derviş Zaim, bir sinema filminin sürecini şöyle anlattı:
“Şimdilerde Kültür Bakanlığı’nın destekleri var, o zamanda çok cılızdı yok denilecek kadar azdı. O zamanlar film izleme platformları da yoktu. Tabutta Rövaşata bana şunu öğretti her film kendi dengesini kurmak zorunda. Kendi dengenizi, filmin spesifik özelliklerini kurmak ve yeniden tanımlamak zorundasınız. Sinema tarihi bir filmin nasıl yapılacağını öğretir, öğretmiştir, öğretecektir. Bunları bileceksiniz ama bunlar yetmez! Her spesifik filmin sizden nasıl bir metod istediğini de bileceksiniz.”
Türk Sinemasının oyun planının olmadığını ve bunu oluşturmanın bilinçli bir perspektifle olabileceğini belirten Derviş Zaim; “Biz bu planı Ankara ve İstanbul’un beraber oluşturacakları oyun planı ile başarıya ulaşabiliriz. Bu perspektifin de bağımsız, bütün dünyadaki olanın farkında olunan, somut bir şey olması lazım. Bütün dünyayı bilen, Türkiye’yi bilen, Türkiye’deki artları bilen swot analizle ortaya çıkmış bir perspektif yapılması lazımdır. Bizim güçlü ve zayıf taraflarımızı göz önüne sererek, bundan 15 sene sonra, 30, 50 sene sonra Türk sinemasını nasıl görmek istiyoruz ve dünya ödüllerinin bize faydası nedir bunu bilmeliyiz” diye konuştu.
Gülin Üstün: İyi Bir Planlama Artık Yapılıyor
“Film yapma işi aslında sadece filmi çekmek değil filmin reklamını yapmak yolculuğunu kurgulamakla da devam ediyor” diyen Köprüdeki Buluşmalar’ın direktörü, yapımcı Gülin Üstün, “Sinemacının ve yapımcının işini yapmaktan başka bir görevi yok çünkü artık iyi bir planlamayla bir yönetmen filmini iyi bir şekilde sunabiliyor” dedi.
Kerem Ayan: Bizden kent değil, kasaba istiyorlar
İKSV Film Festivali Direktörü Kerem Ayan, “Türk filmleri ve yönetmenleri zaman ilerledikçe, platfomlar ve teknoloji arttıkça kendini daha çok kişiye duyurabildi. Bunun en büyük örneği Nuri Bilge Ceylan’dır. Cannes Film Festivali ödül törenine Türkler bu sayede gidebildi. Yurt dışına giden filmlerden Avrupa ağırlıklı ülkelerin bizden beklediği ‘Taşra Hikayesi.’ Bizden kent değil, kasaba istiyorlar. Yalnız Türk Sineması oldukça değişti yeni nesil fantastik, gerilim gibi filmler çekmeye çalışırken yine de taşra etkisindeyiz.