Kaza ve afetlerin çocuğu korkutması nasıl önlenebilir?
Maden ve iş kazaları, savaşlar, afetler ve terör olayları gibi beklenmeyen zamanlarda yaşanan olayların özellikle çocuklar üzerindeki etkilerini yorumlayan Psikiyatri Uzmanı Dr. Melek Gözde Luş, televizyon ve sosyal medya başta olmak üzere farklı medya araçlarından verilen haberlerin çocuklar üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğunu söyledi.
Ebeveynler huzursuzsa muhtemelen çocuk da huzursuz olacaktır.
Savaş, terör olayları, kazalar ve yarattıkları tehlikeler konusunda çocuklarla konuşmanın kolay olmadığını kaydeden Dr. Melek Gözde Luş, “Çocuklar genellikle ebeveynlerinin veya onunla ilgilenenlerin duygularını kopyalarlar. Ebeveynler o durumla ilgili huzursuzsa muhtemelen çocuk da huzursuz olacaktır. Özellikle küçük çocuklar sözel iletişimden ziyade görsel iletişimi tercih ediyorsa o olayın konu edildiği resimler de yapabilir. Çocuk zaten aşırı kaygılı, korkuları olan, çevresinde gördüğü her durumdan korku üreten bir çocuksa o zaman konuyla ilgili izlediği bütün haberler onun kaygı ve endişeye kapılmasına neden olabilir.
Anne ya da babadan ayrılırken sık ağlama, okula gitmekten korkma belirti olabilir
Dr. Melek Gözde Luş, “Kazalar, savaşlar gibi yetişkinlerin de dehşete düştüğü felaketlerde elbette tek problemler ruhsal sorunlar değildir. Çocuklar duygu ve düşüncelerini yetişkinler gibi anlamlı şekilde ortaya koyamayabilirler. Dolayısıyla uzun vadede davranışsal problemler göstermeleri daha olası bir durumdur. Birtakım obsesyonlar görülebilir öfke ve saldırganlık, uzun süre sonra bile anne ya da babadan ayrılırken sık ağlama, okula gitmekten ve aileden ayrılmaktan korkma gibi belirtiler gösterebilir. Üzüntü, korku öfke gibi duygusal ya da yerinde duramama, içe kapanma gibi davranışsal tepkiler görülebilir.” dedi.
Konsantrasyonda azalma olabilir
Bazı çocukların yaşından küçükmüş gibi davranabileceğini kaydeden Dr. Melek Gözde Luş, “Okul çocuklarında dikkat ve konsantrasyonda azalma görülebilir. Uykuda bozulmalar, kâbus görmeler ya da karın ağrısı, baş ağrısı gibi fiziksel belirtiler olabilir ve en önemli kayıpları da güven ilişkileri problemi olur. Başka insanlara ilerleyen zamanlarda güvenmekte zorlanırlar.” dedi.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu, TSSB
Savaş, kaza ve afetler gibi olumsuz yaşam olaylarına maruz kalmanın Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gibi psikiyatrik bozukluklar ile ilişkili olduğunun belirtildiğini ifade eden Dr. Melek Gözde Luş, “Özellikle savaş sonrası göç etmeye mecbur bırakılan ya da bir kazayı bire bir yaşayan çocuklarda depresyon ve kaygı bozukluklarının görüldüğünü bildiren yayınlar bulunmaktadır. Maalesef yetişkin dönemlere geldiklerinde bile tam çözülmeyen çeşitli ruh sağlığı problemleriyle baş etmek zorunda kaldıkları görülmektedir.” dedi.
Otizm ve DEHB gibi çeşitli bozuklukların eşlik ettiği ya da özel gereksinimi olan zihinsel engelli çocukların da travmaya maruz kaldıklarını ve travmanın yıkıcı etkilerine karşı çok daha kırılgan bir pozisyonda olduklarını ifade eden Dr. Melek Gözde Luş, “Özellikle ölüm algısı olmayan otizmli bireyler için yaşananalar kaygı düzeylerini çok arttırabilir. Regresyon yani geride bırakılan bir davranış örüntüsüne geri dönülmesi gözlemlenebilir. Tuvalet eğitiminde gerileme, gerginliğe bağlı olarak idrar ve dışkı kaçırma, kendine zarar verme, başkalarına karşı şiddete yönelme ile karşılaşılabilecektir. Yaşama duydukları güven güçlü olmayan otizmli bireylerin, travma sonrası davranışları için de mutlaka bir uzmandan görüş ve destek alınmalıdır.” dedi.
Çocukların sorularına kaçamak değil açık şekilde yanıt verilmeli
Savaş, kaza ya da afet gibi olağanüstü durumlarda yetişkinlerin çocuklarıyla konuşmasının ve destek olmasının çok önemli olduğunu kaydeden Dr. Melek Gözde Luş, “Konuyu görmezden gelmek veya kaçınmak, çocukların kendilerini yalnız ve daha çok korkmuş hissetmelerine yol açabilir. Ebeveynlerin çocuğun sorularına açık ve dürüst cevaplar vererek olanları anlamasına yardımcı olmaları oldukça önemlidir. 7-8 yaşın altındaki çocukların karmaşık sorunları çözemeyecekleri ve soyut kavramları anlayamayacakları unutulmamalıdır. Dolayısıyla ölüm gibi soyut kavramları duyduğunda annelerinin ya da babalarının ölebileceğinden endişelenmeye başlarlar. Bu nedenle diyalog olabildiğince basit tutulmalıdır. Anlayabileceği kelimeler seçilmelidir. Onlar konuşmadığı takdirde zorla konuşmaya çalışılmamalıdır. Çocuk 8-11 yaşlarındaysa, muhtemelen haberlerde veya okulda neler olduğunu duyacaktır. Bu nedenle kendisi istemese de çocukla bir konuşma yapılması gerekli olacaktır. Yapılacak konuşmada diyaloğun basit tutulması ve konudan genel hatlarıyla bahsetmek yeterli olacaktır. Çocuklar yeterince büyükse (ergen-genç) ne olduğu açıklanmalıdır.” dedi.