Mutasavvıf Cemalnur Sargut annesi Meşkûre Sargut'u anlattı
Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü'nün tasavvuf kültürü ve literatürüne katkı yapmış önemli şahsiyetleri anmak gayesiyle Kerim Vakfı ve TÜRKKAD iş birliği ile düzenlediği ‘Meşkûre Sargut Hatırasına programının 9'uncusu Üsküdar Üniversitesi Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleştı.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut açılış konuşmasında, “Annem Meşkûre Sargut’un bize ilk öğrettiği şey edep.” sözleriyle açılış konuşmasına başlayan Cemalnur Sargut, “Edep, her yerde her şeyde Allah’ı görebilme kabiliyetidir.” dedi.
Meşkûre Sargut’un son sözlerinin ‘Allah aşkında buluşalım!’ olduğunu dile getiren Cemalnur Sargut, toplumda birlik ve beraberliğin ancak Allah aşkında buluşmak suretiyle gerçekleşeceğini ifade etti.
Cemalnur Sargut, davetlilere şu hatıralarını anlattı: “Hiçbir gün biz evde bir sıkıntı, üzüntü yaşamadık. Bir şeyleri negatif algılamadık. Babam hapse girdiğinde başı secdede ‘çok şükür Hz. Yusuf’a eşlik ediyoruz’ diyen bir anne. Hiçbir zaman yüzünde olumsuz bir ifade dahi görmedik, hep pozitifti. Nefsin cenneti, ‘bu dünyadaki zevkleri verenden haberdar olarak yaşamak’ demek. Yani ye, iç, eğlen ama hepsini verenin Allah olduğunu idrak et ve bunları helalse yap. Meşkûre Sargut nefsinin de hakkını verir, öbür alemi ve bu dünyayı beraber yaşardı. Onun en titizlendiği şey namazdı. Bir ülkeye gideceksek önce namaz saatlerini öğrenirdi. Pencereyi açar, hava ne kadar soğuk olursa olsun, camiden ezanın okunuşunu dinler ve hemen kılardı.
Bir gün eve hırsız girdiğinde, ‘çocuklar hırsızın çok ihtiyacı varmış almış gitmiş, biz giden şeye mutlu olmalıyız’ demişti.”
Cemalnur Sargut: Annem aleyhte konuşmayı temizlenmek olarak addederdi
“Bir gün bir hanımefendi annemi düğüne davet etmiş. Annemin de hiç gidecek hali yok, tam özür dileyecekken hanımefendi benim aleyhimde konuşmaya başlamış. O kadar çok konuşmuş ki benim aleyhimde annem ‘ben geleceğim düğüne’ demiş. Neden gittiğini sorduğumda, ‘çünkü seni temizledi kızım, seni o kadar temizledi ki benim de ona borcum oldu, düğününe gidip şahit olacağım.’ dedi. Aleyhte konuşmayı temizlemek olarak addederdi. ‘Üzülme’ derdi, ‘eğer senin amacın varsa, sağ ve sol senin için ne diyor hiç düşünme, sen amacına doğru yürü, doğru bildiğinden vazgeçme’. İşte böyle bir anne ile yetiştik.”
‘Gönül sahibinden ilk önce sükût tahsil ediniz’
Dr. Asuman Kulaksız’ın moderatörlüğünde, Yıldız Teknik Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. V. Emre Ömürlü, Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dr. Öğr. Üyesi H. Dilek Güldütuna ve Yazar Necmettin Şahinler tarafından gerçekleştirilen ‘Edep’ konulu panelin ardından ikinci bölümde, Ahmet Kayhan Vakfı’nın katkı ve destekleriyle düzenlenen ‘Hacı Ahmet Kayhan’ı anma programında, Ahmet Kayhan Vakfı Onursal Başkanı Mustafa Kayhan konferans verdi.
‘Edep’ konulu panelin açılışını Ken’an Rifai hazretlerinin Edep şiiriyle yapan Dr. Asuman Kulaksız, “Muhammedî ahlakı bu alemde bize tam hakkıyla öğreten Ken’an Rifai hazretlerinin elinde yetişmiş birisi olarak Meşkûre Sargut’un, ‘edep’ en ön plana çıkan özelliğiydi.” dedi.
Mutasavvıf Hayatında Kâl ve Hâl Tecellisi
Panelin ilk konuşmacısı Meşkûre Sargut’un yanında yetişen Prof. Dr. V. Emre Ömürlü ‘Mutasavvıf Hayatında Kâl ve Hâl Tecellisi’ konusunu ele aldı.
1983 yılında Meşkûre Sargut’un sohbetlerine katılmaya başladığını dile getiren Prof. Dr. Ömürlü, “Meşkûre Sargut bir sohbetinde ‘Herkesin meşrebi ve zevki ayrı ayrıdır, kendine aykırı meşrebe uymaya mecbur değilsin ama incitmemeye Allah yolunda mecbursun. Buna çalış, kalben ahlaken edebi muhafaza et. Sana ‘aptal’ desinler, ziyanı yok. Sen yalnız Allah de ve istikamet et’ dedi. Başka bir sohbetinde ise, ‘gönül sahibinden ilk önce sükût tahsil ediniz; bize iki türlü sükûtu öğretir gönül sahibi; birisi lisanın sükûtu, diğeri kalbin sükûtu. Lisanın susması, yani beyhude söz söylenmemesi, dedikodudan dilin muhafaza edilmesidir. Kalbin sükûtu ise her olanda bir hayır bulmak, hoş veya nahoş her vaki olanı kalben beğenmektir.” dediğini nakletti.
Dr. Öğr. Üyesi H. Dilek Güldütuna: “Edep bütün iyilikleri toplamak anlamına geliyor”
‘Bütün Hayırların Toplamı Olarak Edep’ isimli sunumunu yapan Dr. Öğr. Üyesi H. Dilek Güldütuna ise şu bilgileri verdi:
“20. yüzyılda olduğu gibi tasavvufun ilk dönemlerinden itibaren, tasavvuf ilahi edebi tahsil etme ve güzel ahlak olarak tarif ediliyor. Tasavvuf bir hal ilmi olduğundan okuyarak ya da sözle değil ancak irşat eden yani bir edip vasıtası ile elde edilebilir. Allah ilâhi edep makamına ulaşıncaya kadar peygamberine edep öğretmeyi sürdürmüş, o makama ulaşınca Hz. Peygamber ‘beni Allah edeplendirdi, ne güzel edeplendirdi’ demiştir. Edep bütün iyilikleri toplamak anlamına geliyor. Hz. Peygamber ‘beni Allah edeplendirdi’ derken, ‘bütün iyilikleri bende topladı’, ne güzel edeplendirdi derken ‘beni bütün iyiliklerin yeri yaptı’ manasına işaret etmiştir.”
Necmettin Şahinler: “Edep, haddini bilmektir”
Panelde ‘Peygamberlerin Dilinden Kur’ân’da Edep Örnekleri’ konusunda sunum yapan Yazar Necmettin Şahinler, Meşkûre Sagut ile ilk karşılaşmasında, Meşkûre Sargut’un söylediği ‘Tasavvuf, kalbin Allah’a itirazı terk etmesidir’ cümlesinden ne kadar etkilendiğini ifade ederek sözlerine başladı.
“Kalp Allah’a itirazı terk etmiş ise her şey bitmiş demektir.” diyen Şahinler konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tasavvuf eğer edepse ve bütün tekkelerin içerisinde ‘edep yâhu’ diye bir levha varsa, o zaman ‘gerçek edep nedir?’ sorusunun cevabı, ‘kulun Allah’a itirazı terk etmesi ve Allah’tan gelene razı olmasıdır’ diye özetleyebiliriz. Kur’ân’da ‘Allah’ın sınırları’ şeklinde bir ifade var. Eğer edep Allah’ın sınırları ise kişinin Allah karşısında nerede duracağını bilmesi en güzel edeptir. Bu sınırları aşmaması da bir edeptir. Edep, haddini bilmektir. Şeriatin edebi ‘ben’ demeyi bırakmak, tarikatin edebi ‘sen’ demeyi bırakmak, hakikatin edebi ise ‘bizim’ ötesine geçmek, yani görüneni son hakikat olarak değerlendirmemek. Edep, gözün gördüğünü, kalbin yalanlamamasıdır.”
M. Mustafa Kayhan: “Güneşi anlatmak için güneş gibi yanmak lazım”
İkinci bölümde gerçekleştirilen ‘Hacı Ahmet Kayhan’ anma programında konuşan Ahmet Kayhan Vakfı Onursal Başkanı M. Mustafa Kayhan, “Bu bölümde insan-ı kâmil Hacı Ahmet efendiyi tanıtmaya gayret edeceğiz. Fakat böyle zatları tanıtmak oldukça güç herhâlde. Güneşi tanıtırken ondan sadece ışığıyla, sıcaklığıyla, ışınlarıyla bahsetmek yeterli değil, güneşi anlatmak için güneş gibi yanmak lazım.” dedi.
Hacı Ahmet Kayhan Efendi’nin tasavvuf anlayışında bahseden M. Mustafa Kayhan, şu bilgileri verdi:
“Hacı Ahmet Kayhan Efendi’nin tasavvuf anlayışında, tasavvufun şeriate bağlı yoğun bir ibadet hayatıyla yaşanıp haram menfaat ve haram şehvetten uzak durarak, tüm insanlara hizmet içinde olup tüm varlıklara ayrım yapmadan merhamet ve şefkatle yaklaşarak Allah’a ulaşmanın anahtarına sahip olunacağı vardır. Kur’ân’ın ve peygamberin emirlerini harfiyen yerine getirmeden tasavvuf ehli olunamayacağını ifade etmiştir.
Ahmet Efendi, tüm insanlığa renk, dil, din ayrımı gözetmeksizin tüm varlığa sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşmıştır. ‘Hepimiz Âdemin evlatlarıyız, ayrım yok’ demiş ve ‘var olan her şey Allah’ın kuludur, hepsi için çalışmak gerekir’ buyurmuştur. İnsani değerlere büyük önem verip, insanın çevresine ve insanlığa karşı görevleri üzerinde ciddi bir şekilde durmuş, özellikle edep ve ahlak ilmini öğrencilerine kazandırmak için büyük bir çaba sarf etmiştir.”
Programın sonunda Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut tarafından Ahmet Kayhan Vakfı Onursal Başkanı M. Mustafa Kayhan’a ve vakfın mütevelli başkanı Şeref Bahşi’ye katkılarından ötürü şilt takdim edildi.