Ancient Alien Theory (Antik Astronot Teorisi) Nedir?
İngilizce'de "alien" kavramı "hem dünya dışı yaratık" hem de "bilinenlerin dışında tür" anlamlarında yabancı, farklı ifadeler içerdiği için "Ancient Alien Theory" fenomenini hem "Antik Uzaylı Teorisi" hem de Hem de "Antik Yaratık Teorisi" olarak Türkçeleştirmek mümkün. Aslında yaratık demek daha doğru olmakla birlikte kavramı ortaya atanların kastının uzaylı olmasından dolayı biz de ilk seçeneği kullanıyoruz. Fenomenin bu adın verilmesinin nedeni ise aşağıda ayrıntılarını yayınlayacağımız diziden kaynaklanıyor.
Antik Astronot adı üstünde antik uzaylıların varlığını savunan bir tür komplo teorisi. Bu teoriye göre, tarih öncesi dönemlerde Dünya'ya gelen Dünya-dışı yaratıklar uygarlık sürecini başlattı, hızlandırdı ve yönlendirdiler. Geçmişte dünyamıza başka yıldız sistemlerinden gelen zeki varlıklar (uzaylılar), insan uygarlığının gelişiminde önemli rol oynadılar Piramitler gibi devasa megalitik yapılar, Nazca çizgileri gibi gizemli tarihî kalıntıların ardında uzaylılar veya kayıp gelişmiş medeniyetler vardı. Antik Metinler ve tasvirlerde tanrılar olarak algılanan uzaylılar yer alıyordu. İnsanlık bundan binlerce yıl önce teknolojik olarak daha ileri bir uygarlık seviyesine ulaşmıştı vs...
Antik Uzaylı Müdahalesi İddialarının Tarihçesi
Her ne kadar "uzay" bilinci insanlığın erken evrelerinde gelişse ve "Kozmik Tanrılar" uygarlık tarihine kadim çağlarda girse de "uzaylı" kavramı Milattan önceki bir kaç yüzyıla kadar toplumların gündeminde yoktu. Ya da en azından dinsel anlatılar ve mitolojik öykülerdeki tanrılara nasıl bakıldığına dair bilgimiz ve bugüne kalan metin olmadığından yok demekle yetiniyoruz. Antik Uzaylı Teorisini savunanlara göre ise tam tersi söz konusu.
M.Ö. 341'de doğan antik Yunan felsefecisi Epiküros'un oluşturduğu "Epikürosçuluk ekolü" "uzayda yaşam" düşüncesinin ilk filizlerini yeşerten kurum oldu. M.Ö. 123 yılında doğan Samsatlı Lukianos'un “Gerçek Bir Hikaye” adlı eserinde uzaylılar karşımıza çıkıyor. Her ne kadar Adıyamanlı yazar o dönem bunu hiciv olarak dillendirmiş ve çevresindekilerin görüşlerini alaya almış olsa da ilk bilimkurgu eseri kabul edilen bu kitaptaki maceralara bakarsak o dönemin insanları "uzayda savaşan uygarlıklar" tasvir edecek kadar işi ileri götürmüşlerdi. Daha sonra yaşanan emperyalist akınlar, savaşlar ve zorlu yaşam koşulları bu düşünceleri çok fazla geliştirmese de mitolojik öykülerde taş atan "robot"lar, "konuşan gemiler" cirit atmayı sürdürüyordu.
Orta çağda özellikle de Engizisyon etkisi ile bu tür fantastik düşünceler pek ortalıkta görünmedi. Hatta bırakın fantastik düşleri, Dünya'nın Güneş'in etrafında döndüğü gerçeğini dillendirmek bile kelleyi gövdeden ayırmaaya yetecek kadar tehlikeliydi. Her ne kadar, İncil ve Tevrat metinlerdeki bazı pasajlar, göksel varlıkların dünya dışı yaşamı ima edebileceğini yorumlama cesareti gösteren çatlak sesler çıksa da konu teolojik ve metaforik kapsamın dışına çıkarılamamıştır.
10 ve 12. yüzyıllarda İslam dünyasında bu konuda dür sesle tartışılan farklı fikirler görmek mümkündü: İbn-i Sina ve İbn Rüşd gibi alimler, evrenin çok katmanlı yapısını ve diğer dünyaların var olma olasılığını tartışmaya açmışlardı. Ancak bu fikirler de uzaylılardan ziyade metafiziksel varlıklar veya melekler bağlamında tartışlıyordu. .
Batı dünyasında benzer sesler duyabilmek için Rönesans rüzgarlarının esmesini beklemek gerekiyordu.
1473 -1543 yılları arasında yaşayan Nikolaus Kopernik, Aristoteles- Ptolemi evren modelini hatalarından arındırmak için kaleme aldığı Gök Cisimlerinin Dönüşleri Üzerine (De Revolutionibus Orbium Coelestium) adlı eseri ile heliosentrik (Güneş merkezli) evren modelini savunarak ortaçağ felsefesine ilk yıkıcı darbeyi indirirken kilisenin öfkesini de doğa olarak üzerine çekmişti. Bilimsel düşüncenin dirilişi ve optik teknolojisindeli gelişme ile teleskobun icadı sayesinde 17. ve 18. yüzyıllarda uzaylılar Batının gündemine dönmeye başladı
1571 -1630 tarihleri arasında yaşayan Johannes Kepler, 1608 yılında kaleme aldığı Somnium (Rüya) adlı eserinde Levania'da yani Ay'da yaşayan uzun boylu ve kısa ömürlü hayali varlıkları tasvir etmiştir. Bu eser, Samsatlı'dan sonra bilimkurgu türünün erken örneği kabul edilir ve uzaylı yaratıklar fikrini dolaylı olarak ele alıyordu.
Aynı dönemde yaşayan İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci Giordano Bruno da evrenin sonsuz olduğunu ve başka dünyalarda yaşam olabileceğini savunmuş ve Kopernik'in teorilerini desteklemiştir. Ama o Kopernik ve Kepler (annesinin cadılıkla suçlammasını saymazsak) kadar şanlı değildi."Sapkın" düşüncelerinden dolayı Engizisyon'da yargılanarak idam edildi.
Astronomi geliştikçe ve bilimin üzerindeki dinsel baskı azaldıkça uzayla ilgili bilgiler sağlıklı gözlemlerle elde edilmeye ve gerçekler kavranmaya başladı. Evrenin sonsuzluğunu kavrayan insanoğlu bu kez onu nasıl keşfedebileceğine kafa yorarken 1950'li yıllara gelinmişti. İkinci Dünya Savaşı'nın yaralarını sarmaya çalışan dünya bu kez bir "Uzay Savaşı"nın kucağında buldu kendini. Neyse ki bu savaş, ekonomik açıdan yıkıcı olsa da ölümcül değildi ve bilimsel açıdan yapıcı etkileri de vardı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dünyanın iki süper gücü haline gelen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), geliştirdikleri nükleer silahlarla uzak hedeflere vurabilmek üzere kıtalar arası güdümlü füze sistemleri geliştiriyordu. Uzun menzilli roketler aynı zamanda Dünya'nın alçak yörüngesine yapay uydular taşımaya da olanak sağlıyordu. Bu da uzayda uydu yarışına neden oldu. SSCB, 4 Ekim 1957'de "Sputnik 1" uydusunu uzaya fırlattı. 4 ay sonra ABD, 31 Ocak 1958'de, "Explorer 1" uydusunu Dünya yörüngesine yollayarak karşılık verdi.
SSCB, 12 Nisan 1961'de Vostok 3KA roketiyle uzaya ilk insan (Yuri Gagarin) gönderen ülke oldu. ABD, bu yenlginin telafisi için 21 Temmuz 1969'da Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins adlı astronotları taşıyan Apollo 11 mekiği Ay'a indirdi ve Ay'da yürüyen ilk insanı Amerikalı yaparak rövanşı aldı...
20. YÜZYILIN SÜPER ÜLKELERİNİN UZAY YARIŞI!
Uzay yarışı bu noktadan sonra konumuzla bağlantılı bir noktaya evrildi.
O yıllarda uzay yolculuğu temalı bilimkurgu ve sözde bilimkurgu eserleri biribiriyle yarışıyordu (Arthur C. Clarke, Isaac Asimov, Stanislaw Lem, Philip K. Dick, Asimov, Kurt Vonnegut J.R., H.G Wells, Pierre Boulle, Michael Crichton vs...) ki ABD, SETI (Search for Extra-Terrestrial Intelligence; Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması) Projesini gündeme taşıdı.
SETI, Dünya-dışı olası bir uygarlıktan veya başka bir gezegenden gelen mesajların varlığının saptanması ve incelenmesi amacıyla ön çalışmaları 1960'lı yıllarda ABD tarafından yapılan, daha sonra geliştirilerek 1971'de NASA tarafından başlatılan bir projedir. Projenin amacı Dünya dışı bir uygarlıktan veya uzak bir gezegenden gelen mesajların varlığını saptanması ve var olduklarının saptanması halinde bunların incelenmesiydi.
VE ANTİK UZAYLILAR TEZLERİ SAHNEYE ÇIKIYOR
İşin ilginci bu proje devam ederken "Antik Uzaylılar" gündeme geldi.
'Yumurta mı civcivden, civciv mi yurutadan çıkar" deyimini andırır bir gelişme yaşandı. Antik Uzaylı Teorileri, SETI projesi için gereken bütçeleri meşrulaştırmak için mi havada uçuşuyordu, yoksa SETI düşüncesi mi bu fikirlerin popülerleşmesini mi sağlıyordu? Buna cevap vermek zor.
O süreçte başlayan ve bilimsel açıdan yıkıcı etkileri halen süren eserlerin fikir babaları şu şu isimler oldu.
1. Immanuel Velikovsky – Çarpışan Dünyalar "Worlds in Collision* (1950) adlı eseriyle tanınır. Kitabında, antik çağlarda gezegenlerin çarpışmaları sonucu dünya çapında doğal afetlerin yaşandığını öne sürdü. Teorileri bilim dünyasında büyük tartışmalara yol açtı, ama aynı zamanda popüler kültürde kıyamet senaryoları ve kozmik felaket kavramını tetikledi. Teorileri, özellikle Worlds in Collision kitabı, belgesel yapımcılarına ilham verdi. Onun fikirleri, antik mitolojiler ve kozmik felaketler üzerine odaklanan belgesellerde sıkça ele alındı.The History Channel'ın "Ancient Aliens" serisinde Velikovsky'nin fikirlerine sık sık atıfta bulunulmuştur..
2. Erich von Däniken – Tanrıların Arabaları “Chariots of the Gods?” (1968) Teoriyi popülerleştiren başlıca eser. Däniken, dünyanın hemen diline çevrilen hemen her sokağına giren bu eserinde İncil'deki Ezekiel'in arabası gibi mitolojik anlatımların aslında uzay gemileri olabileceğini savundu. Piramitler, Paskalya Adası heykelleri, Nazca çizgileri gibi yapıların "insanlarca yapılmış olması mümkün değil" görüşünü savundu. Kitap akademik eleştiriler aldı, bilim adamlarınca tüm tezleri paçavraya çevrildi, arkeologlar tarafından tarihsel ve bilimsel hatalarla dolu yanları defalarca kantılandı ama çok satanlar listesinden onlarca yıl inmesi sağlanamadı.
3. Zecharia Sitchin – 12. Gezegen “The 12th Planet” (1976) Sitchin, bu kitabında Sümer metinlerin yorumlayarak “Nibiru” adlı bir gezegenin varlığını ve Anunnaki adlı uzaylıların insanlığı yarattığını iddia etti. Dilbilimciler ve Sümeroloji uzmanları, Sitchin’in Sümer metinlerini çarpıttığını belirterek ve temel dilbilgisel hataları izah ettiler ama onların eleştirilerinden çok eserdeki iddialar okundu..
4. Zecharia Sitchin'in takipçileri: Zecharia Sitchin'in teorilerini genişleten yazarlar ve araştırmacılar; örneğin Michael Tellinger, *Slave Species of the Gods* (2005) adlı kitabında insanlığın dünya dışı varlıklar tarafından genetik olarak tasarlandığını öne sürer.
5. William Cooper – İşte Soluk Bir At "Behold a Pale Horse" (1991) kitabında, UFO'lar, dünya çapındaki komplolar ve gizli hükümetlerin varlığı hakkında fikirler sundu. Paranoyanın popüler kültürde yer bulmasına ve komplo teorilerinin yayılmasına katkıda bulundu.
6. David Icke – İnsana benzeyen sürüngenlerin (Reptilianlar) "1999' dünya liderlerini kontrol ettiği teorisiyle tanınır. *The Biggest Secret* (1999) adlı kitabında bu iddiasını geniş bir şekilde dile getirir. Teorileri, bilimkurgu hikayeleri ve komplo teorilerinin popülerleşmesinde etkili olmuştur.
7. L.A. Marzulli – Nefilim Üçlemesi ''The Nephilim Trilogy'' (2004) Eski metinlerde geçen devlerin dünya dışı kökenleri olduğunu savundu. Teorileri, özellikle dini ve mitolojik komplo teorilerine ilham verdi.
8. Michael Tellinger – Adem'in Takvimi "Adam's Calendar" (2008), Dünyadaki En Eski İnsan Yapımı Yapıyı Keşfetmek iddiasındaki ilk eserinin ardından 2012 yılında Tanrıların Köle Türleri: Anunnakilerin Gizli Tarihi ve Dünyadaki Görevleri . İçsel Gelenekler ve 2009 yılında J. Heine, J. ile birlikte (2009). Afrika Tanrılarının Tapınakları: Güney Afrika'nın Antik Harabelerinin Kodunu Çözmek eserlerini yayınlayan politik bir şarlatandır. İnsanlığın dünya dışı varlıklar tarafından genetik olarak tasarlandığı fikri, Ancient Aliens gibi belgesellerde geniş yer bulmuştur.Ücretsiz kaynakların tedarikini destekleyen Ubuntu Partisi'nin kurucusudur Zecharia Sitchin'in antik astronotlar hakkındaki fikirlerinden etkilenen sözde arkeolojinin de destekçisidir. Arkeologlar tarafından 16. yüzyıl sınır işaretleri olarak yorumlanan Blaauboschkraal taş kalıntılarını , Güney Afrika'daki taş çemberler ağının merkezinde bulunan ve antik çağlarda enerjiyi yönlendirdiği iddia edilen uzaylılar tarafından inşa edilmiş bir yapı olarak sunmuştur.
9. Graham Hancock, 2 Ağustos 1950 doğumlu İngiliz gazeteci, yazar ve belgesel yapımcısıdır. Özellikle alternatif arkeoloji ve kadim uygarlıklar üzerine yazdığı kitaplarla tanınır. Onun görüş ve eserlerindeki tezlerine verdiği mantıksal destekler açısından bu listede yer alıp almaması gerektiği tartışılır. Ancak Hancock’un görüşleri, akademik çevrelerde genellikle spekülatif ve bilim dışı kabul edilip, geniş bir popüler takipçi kitlesi olması yanıyla adının zikredilmesi de gereklidir. Onun bazı görüşleri ile ilgili eleştirilere de açağıda değineceğiz.
10. Giorgio A. Tsoukalos – Antik Yaratıklar “Ancient Aliens” (TV Serisi, 2009) History Channel’da yayınlanan bu seri, yıllarca dergiler ve gazetelerle gündemde tutulan konuları daha geniş kitlelere ve ana akım medya kültürüne taşıdı. aslına yeni bir şey yoktu, önceki safsataları ısıtıp ekranda kullanıyordu ama Giorgio'nun uzaylılarca şekillendirildiği iddiası ile efsaneleşen saçı ve "Uzaylılar olduğunu söylemiyorum ama Yaratıklardı". (I’m not saying it was aliens… but it was aliens” sloganı ile program fenomen oldu ve pek çok taklidi yapıldı. Bilimsel temeli olmayan popüler kültür içerikli bir eğlence programı olsa da milyonlarca insna tarafından ciddiye alındı ve safsata tezleri o güne duyma şansı olmayanlara da duyurdu. .
Prometheus Entertainment tarafından üretilen, yapımcısı Giorgio Tsoukalos olan Ancient Aliens,antik uzaylıları savunan sözde belgesel formatta bir Amerikan televizyon dizisidir. Erich von Däniken, Zecharia Sitchin, Graham Hancock, Robert Bauval, Brinsley Trench, Charles Hapgood ve Edgar Cayce'nin eserlerindeki iddialr ile Atlantis, diğer dünyalar, antik uygarlıklar, dünya dışı temas, ufoloji ve popüler komplo teorilerini köpürterek yayınlamaktadır. 2009'da iki saatlik özel belgesel olarak yayınlanan Ancient Aliens: The Series , 2010'dan 2012'ye kadar History'de amiral gemisi serisi olarak üç sezon yayınlandı. [ Dizi, 2012'den 2014'e kadar H2'ye geçti ve Tarih ve diğer A&E hizmetlerinde bölümlerin sık sık yeniden yayınlanmasıyla devam etti. 2015'te dizi, H2'nin TV'de Vice olarak yeniden yayınlanmasının ardından History'ye geri döndü. Dokuzuncu sezon 2023'te başladı. Tüm bölümler Robert Clotworthy tarafından anlatılıyor.
Dizi, tarihçiler, astronomlar, arkeologlar ve diğer ilgili bilim insanları tarafından sahte bilim, sahte tarih ve sahte arkeolojiyi gerçekmiş gibi sunup teşvik ettiği için sık sık eleştirilmiştir.
Anunnakiler: Ancient Alien Theory (AAT) tarafından popüler hale getirilen Anunnaki tasvirleri çoğunlukla Zecharia Sitchin'in Earth Chronicles kitap serisinden kaynaklanmaktadır, ancak Sitchin'in Anunnaki çıkarımları antik Sümer metinlerince desteklenmemektedir.
Sözcük anlamı olarak "Kraliyet soyu" veya "asil kan" anlamına gelen Anunnaki'yi Sitchin'in "cennetten gelenler" olarak tercüme etmesi temel hatasıdır ve sonraki tezlerini de bu hatalı çeviriye bindirerek meşrulaştırır.
Sitchin'in, "Anunnakiler'in insan ırkını yaratmak için kendi DNA'larını Homo erectus'un DNA'sıyla çaprazladıklarını iddia eder. Onlar, altın başta olmak üzere değrli mineralleri çıkarmak için insanları köle olarak kullanmışlardır.
Sitchin, 12. Gezegen'de Ea'yı yüceltmek için kullanılan Bel Nimiki ululamasının "Madenci Efendisi" anlamına geldiğini savunur. Ancak filologlar ve sümerologlar Sümer metinlerindeki Ea'yı madenlerle ilişkilendiren bir ifade olmadığında hemfikirler. Bel Nimiki uzamnlara göre "Bilgelik Efendisi" anlamına gelmektedir.
Sitchin, kitaplarının satış rekorları kırmasının ardından, çok sayıda popüler medyada boy göstermiş ve onun sayesinde Sümer edebiyatının Anunnakileri uçan araçlar, uzay kıyafetleri veya diğer gereçlerle dünyaya inen bir grup uzaylı varlık olarak tasvir edilmiştir. Oysa Sümer metinlerinde Anunnakilerin böyle bir tasviri yoktur. Bu çıkarımlara en yakın anlatı "Anunna, An'ın (veya Anu'nun) gökyüzünde tanrılardan hamile kaldığı ifadesidir.
Sitchin'in Anunnakileri temsil ettiğini savunduğu semboller, başka tanrıları da temsil için kullanılmaktadır. Yazar kanatlı diskler ve hilalleri Anunnakilerle bağdaştırı oysa bu sembol güneş ve ay tanrılarının sembolü olarak kullanılırler.
Nibiru: Sitchin, Anunnakiler'in dünyadan altın çıkarmalarının amacını, Plüton'dan daha dışta ve 3600 yılda bir güneş sistemimizden geçen Nibiru gezegenini kurtarmak olarak açıklar. Oysa bilimsel incemelere göre Nibiru konusunda belirsilik söz konusu olsa da Plütondan daha uzakta bir yerde olduğuna dair destekleyici hiç bir bilgi söz konusu değildir. Öte yandan Nibiru ile Anunnakiler metindelerde hiç yanyana gelmez ve birlikte ifade edilmez. Bazı metinlerde Nibiru'nun her yıl görüldüğü ifadesi ise 3600 yıl tezinin şarlatanlık olduğunu kanıtlamaktadır.
Antik Uzaylılar tezleri Yeniçağ Akımı taktiği mi?
Esasında sadece şarlatalık iddilarını değil, bilimsel olduğu iddia edilen her ifadeyi sorgulamak gerekir.. Fakat, Sitchin ve Erich von Däniken gibi, araştırmacılıktan çok, seyir endüstrine hitap eden iddiaların doğurduğu nakil zararlarını bilimsel gerçeklerle onarabilmek çok zordur. Daha teklikei kitleler arasında yayılan asılsız iddialar zamanla öbekleşmeler meydana getirmektir.
İnsanlığın başarılarını daha üstük ırklara dayandırma (antik genetik mühendisliği), kıyamet beklentileri oluşturma ve insanları gelecek bir kurtarıcıya inandırma, sözde bilimsel tanrı (uzaylılar, üstün ırklar) inancı oluşturma taktikleri Newage Tarikatlar oluşturma taktikleri ile örtüşmektedir. Yani işin sadece ticari yanı değil, toplumsal sömürüye dönüştürülme riski de söz konusudur. Ki Siyentoloji (Scientology) benzeri UFO tarikatlarının ünlüleri bile cezbetmesi bunun canlı örneklerindendir.
Batıda baskıcı gelenekel dinin etkileri azalırken insanların beklenin aksine "inançsız / tanrısız" olmayı tercih etmek yerine Yeniçağ Tarikatlarına meyletmelerine dair pek çok sosyolojik araştırma yapılmaktadır. Ancak Glykon kültü örneğinde oluğu gibi antik çağdan bu yana sahte peygamberlerin, ifadeleri eğip bükerek söylencelerle kitleleri peşlerinden sürürkleme becerilerinde bir değişme olduğu aşikar.
Antik Uzaylılar Teorisinin, batıda geleneksel dinin gerilemesinin bıraktığı boşluğu doldurmak için mi yükseltildiğine dair sorular bir yandan komplo teorisi olsa da bir yandan zamanla Antik Uzaylılar Tarikatına evrilmesi riskine de önemli bir vurgudur.
Zecharia Sitchin ve Sümer Tabletleri: Çarpıtmaların Anatomisi
Konumuza dönersek Sümer tablet ve yazıtlarını kullanarak şunları iddia etti:
Güneş Sistemi'nde gizli bir 12. gezegen (Nibiru) var.
Bu gezegende Anunnaki adını verdiği uzaylılar yaşıyor.
Anunnaki, altın madeni için dünyaya geldi, Homo erectus’un genetiğiyle oynayarak bizi yarattı.
Bu olaylar Sümer tabletlerinde açıkça anlatılıyor, ama bilim bunu görmezden geliyor.
Peki bilim ne diyor?
Sumerolog Dr. Michael Heiser çarpıtmalara dikkat çekiyor.:
Anunnaki için Sitchin’in Yorumu: = Uzaylılar
Anunnaki Gerçek Metin Anlamı: “Anunnaki” tanrılar topluluğudur, yeraltı dünyasıyla ilişkilidir.
Nibiru için Sitchin’in Yorumu = 12. Gezegen
Nibiru'nun Gerçek Metin Anlamı: Marduk adlı tanrının yıldızı olarak geçer. Gezegen anlamında değildir.
Yaratılış için Sitchin’in Yorumu: “İnsan, tanrılar tarafından genetik olarak yaratıldı”
Yaratılış'ın Gerçek Metin Anlamı: Sümerce'de “kil ve tanrının nefesiyle yaratılma” vardır.
Dilbilimsel Çarpıtmalar: Sitchin Sümerce, Akadca ve Babilce gibi dilleri akademik düzeyde bilmemesine rağmen yorumlar yapmıştır. Bilim insanları, onun metinleri yanlış okuduğunu veya tamamen uydurduğunu belirtiyor.,
DANİKEN'İN İDDİALARI
Erich von Däniken'in Tanrıların Arabaları kitapla birlikte antik uzaylılar teorisi popüler kültürde gerçek bir patlama yapmıştı.
Däniken’in temel iddiası özetle; “Antik metinlerdeki tanrılar aslında uzaylılardı. Onların araçları da antik çağ insanı tarafından tanrı arabası sanıldı.”
Bu iddiaya kanıt gösterdiği bazı örneklere ve gerçeklere göz atarsak bakın neler buluyoruz:
1. Ezekiel'in Vizyonu (İncil, Eski Ahit)
İddia: Ezekiel, gökten gelen “parlayan tekerlekler” ve “kanatlı varlıklar” gördü. Bu aslında uzay gemisi ve içinden çıkan uzaylılar.
Gerçek: Teolojik ve tarihsel yorumlara göre bu anlatım bir mistik vizyon: Tanrı’nın ihtişamını tarif etmeye çalışan sembollerle dolu. “Tekerlek içinde tekerlek” metaforu, Mezopotamya'daki ilahi taht arabası kavramının bir yansıması.
2. Palenque Sunağı (Maya Kralı Pakal'ın Lahdi)
İddia: Lahit kapağında bir figür, karmaşık bir araca binmiş gibi görünüyor: Düğmelere basıyor, nefes tüpü takmış, ateş çıkaran bir motor var!
Gerçek Bu aslında Kral Pakal’ın ölümden sonraki yolculuğunu simgeleyen bir mitolojik sahne. Maya ikonografisine göre figür “yaşam ağacının” önünde, yeraltı dünyasına geçişini temsil ediyor. Däniken burada görseli çarpıtarak modern gözle uzay kapsülü olarak pazarlıyor.
3. Hint Destanları – Vimana’lar
İddia: Mahabharata ve Ramayana gibi Hint metinlerinde geçen “Vimana”lar uzay araçlarıdır. Antik Hindistan’da atom bombası benzeri savaşlar yaşandı.
Gerçek: Vimana terimi, genellikle tanrıların uçan sarayları ya da göksel araçlar anlamında mecazi kullanılır. Bu metinler binlerce yıl boyunca sözlü aktarıldı ve zengin sembollerle dolu mitolojik anlatımlardır. “Atom bombası” zaten öz konusu bile olamaz, aslında evrensel destansı abartılar söz konusu: “Gökler titredi, dağlar yıkıldı…” tarzı ifadeler birçok kültürde vardır.
Däniken’in En Sık Eleştirildiği Noktalar:
Bilimsel yönteme uymaması: Kanıtları seçici kullanması, karşıt görüşleri görmezden gelmesi.
Irkçılıkla flört: “Bu yapıları bu insanlar yapamazdı, dışarıdan yardım aldılar” görüşü yerli kültürleri küçümsüyor.
Fanteziyi gerçek gibi sunması: Mitolojileri, modern teknolojiyle karşılaştırarak yanıltıcı çıkarımlar yapması.
GRAHAM HANCOCK'UN TEORİLERİ
Graham Hancock, gazeteci kökenli bir yazar. Arkeolog ya da tarihçi değil ama tarihöncesi dönemlere dair popüler kitaplar ve Netflix belgeselleriyle tanındı. Onun en meşhur teorileri, ana akım arkeolojiyi ciddi şekilde sorgulayan ve çoğu zaman "alternatif tarih" kategorisine giren düşünceler. Yazar bazı açılardan ilginç çıkaramalar yaparak "aksi ispatlanmadıkça benim tezim doğrudur" diyerek açıklanamayan olaylara anti tezler sunarak diğerlerşnde ayrılıyor ama abartı ve çarpıtmaları neden ile de haklı olarak eleştiriliyor.
1. Kaybolmuş Gelişmiş Bir Uygarlık Teorisi
Hancock, Mısır, Mezopotamya ve Maya gibi medeniyetlerin, aslında daha eski ve gelişmiş bir “kayıp uygarlığın” mirasçıları olduğunu öne sürer. Bu uygarlığın genellikle isim vermese de Atlantis gibi yitik uygarlılarla bağlantılı olduğunu iddia eder. MÖ 10.500 civarında, bu uygarlığın büyük bir felaket (muhtemelen kuyruklu yıldız çarpması veya ani buzul erimeleri) sonucu yok olduğunu iddia eder.
2. Göbekli Tepe ve "Tarih Yeniden Yazılmalı" İddiası: 12.000 yıllık Göbekli Tepe’nin varlığı, Hancock’a göre kaybolmuş bir yüksek medeniyetin kanıtıdır. Onun bakışına göre bu yapı, sadece “ilkel avcı-toplayıcılar” tarafından yapılmış olamaz; bu kadar gelişmiş astronomik hizalamalar ve mimari bilgi bir "öğretici kültürden" gelmiş olmalı. Oysa Taş Tepeler arkeoloji kazılarıları ve özellikle de Karahantepe bulguları bu yapıların inan eli ile ve neolitik çağda yapıldığını ispatlayan kanıtlarla dolu.
3- Antik Haritalar ve Bilinmeyen Bilgiler Piri Reis Haritası gibi haritalarda Antarktika’nın buzsuz gösterilmesi gibi detayları, eski bir denizci uygarlığın kanıtı olarak yorumlar. Ona göre bu haritalar, modern bilimin çok daha sonraları keşfettiği bilgileri içeriyor; bu da “unutulmuş bir bilgi aktarımı” demek.
Bilim İnsanları Hancock’un Neden Eleştiriyor?
1. Kanıt Denilen Bulguların Seçmeci Kullanımı: Akademisyenler, Hancock’un verileri seçerek yorumladığını, kendi teorilerine uygun olmayan bilgileri görmezden geldiğini söylüyor. Örneğin, arkeolojik katmanları ya da karbon tarihleme sonuçlarını manipülatif biçimde sunduğu iddia ediliyor.
2. Bilimsellikten Uzak Yaklaşım: Hancock, hipotezlerini bilimsel makalelerde değil, popüler kitaplarda ve belgesellerde sunuyor. Yani fikirleri akran değerlendirmesinden (peer-review) geçmiyor. Bilim insanları, onun “spekülasyonlarını” gerçekmiş gibi sunmasını eleştiriyor.
3. Komplo Teorisi Dili “Akademik dünya bize gerçeği söylemiyor”, “arkeologlar bilgiyi saklıyor” gibi iddialar, komplo teorilerine benzetiliyor. Bu yaklaşım, özellikle genç izleyiciler üzerinde bilim karşıtı bir etki yaratıyor diye endişelenen uzmanlar var.
"Ancient Apocalypse" Belgeseli (Netflix, 2022)
Belgesel, Hancock’un Göbekli Tepe, Malta tapınakları, Endonezya’daki Gunung Padang gibi yerleri ziyaret ederek bu teorilerini görselleştirdiği bir yapım. Arkeologlar bu yapım için açıkça “yanıltıcı, tarih karşıtı” dediler. Hatta bazıları “bilimsel dezenformasyon” ifadesini kullanıyorlar.
Graham Hancock'un iddiaları, tarih ve arkeolojiye olan ilgiyi kesinlikle artırıyor. Ancak bu iddiaların çoğu, kanıtlarla desteklenmeyen spekülasyonlar olarak görülüyor.
Kabul etmek gerekiyor ki Graham Hancock’un teorileri, heyecan verici ve çoğu zaman yaratıcı kurgulara dayanıyor. Ancak bunlar bilimsel değil; yani kanıta değil, ihtimale dayalı anlatılar. Bilim camiasının itirazı da buna: “Teori kurmak serbesttir, ama gerçek demek için delil gerekir.”
Yaşar İliksiz - Arkeolojikhaber