Sosyal damgalama ve pazarlanan hastalıklar
Sosyal bir sorun tıbbileştirilerek üstü örtülmekte, hem de şirketlerin yeni hastalık sayesinde yeni pazar oluşturup bu sayede kârlarını katlamalarının önü açılmakta. Oysaki sorun açık ve net bir sosyal sorun, dahası tıbbi stigmatizasyon (sosyal damgalama) nedeni ile bu kişiler dışlanmakta işlerinden olmaktalar. Kısacası bir hastalık gibi gösterilen yorgunluk sendromu aslında pek çok sosyal olgunun bir araya gelmesi neticesi oluşan ve basbayağı da kurulu düzen tarafından üretilen bir mesele.
Yorgunlukla hareket arasında ve hareket esnasında harcanan enerji miktarı arasında kesin bir bağ olduğu bir hakikat. Ancak bugünün toplumunun en önemli sorununun zayıflık değil de aşırı şişmanlık olması da bu çağın bir paradoksu olsa gerektir. İlk topluklardaki avcılar günler süren yürüyüşlerine rağmen günümüz insanının yaşadığı türden bir yorgunluğu yaşamaz iken, bugünün insanlarının çok büyük bir bölümü masa başında işlerde minimum hareketle günlerini sürdürmesine rağmen sürekli yorgunluk hissediyorlar.
Bu duruma Kronik Yorgunluk Sendromu ya da Sürekli Yorgunluk Sorunu teşhisi konmakta. Bu olgu aslında oluşum nedeni bilinmeyen ve organik mi yoksa psikiyatrik bir sorun mu olduğu hâlâ tartışılan sosyal bir sorun. Bu sorunu yaşayan kişinin yorgunluğu, sürmekte olan egzersizden kaynaklanmıyor, dinlenme ile rahatlamıyor ve sorun başka tıbbi durumlardan da kaynaklanmıyor. Bu sorun karşısında tıbbın yetersiz kaldığı bir hakikat. Üstelik mesele ilk bakışta tıbbın hastalık icad etmesi gibi de görülmüyor, bu ciddi fiziksel belirtilerle ortaya çıkan ve muhtemelen psiko somatik olarak adlandırılmayı hak eden bir sorun.
Altı aydan uzun süren, başlangıcından önce normal aktiviteler yaparken başladıktan sonra bu kabiliyetini düşürüyor. Söz konusu durum başlamadan önce rahatlıkla yapılabilen fiziki ve zihinsel aktiviteler belirtiler başladıktan sonra kötüleşmeye başlar kişiler bu aktiviteleri yapamaz duruma gelir. Bunların yanında bu sorunun belirtileri ile birlikte uyku sorunları da ortaya çıkar. Ek olarak bu durma tanı koymak açısından şu belirtilerin en az birinin bulunması gerekiyor düşünme ile ilgili sorunlar (konsantre olamama, unutkanlık, zihinsel becerilerde düşme vb.) ayakta durma veya oturma ile ilgili ortaya çıkan sorunların daha da kötüleşmesi. Bunların yanında kas ağrısı, eklem ağrısı ve baş ağrısı, boynunda veya koltukaltlarında hassas lenf düğümlenmeleri, boğaz ağrısı karında şişkinlik, aşırı gaz, kabızlık ve ishal ataklarının birlikte görüldüğü sinirsel bağırsak sorunları, gece terlemeleri gıdalara, kokuya, kimyasallara veya gürültüye aşrı duyarlılık. Bütün bunlar söz konusu sorunun yarattığı fiziki rahatsızlıklar.
Ancak bir hastalık asla sadece hastalık değildir ve bu en çok da psikosomatik hastalıklarda görülür. Asabi Bağırsak Sorunu adı verilen ve büyük oranda stresse bağlı olan hastalık belirtisi bile aslında bireylerin kendini baskı altında hissetmesi ile yakından ilgili. Ki bu da kapitalizmin bize sattığı, tükettiğimiz hastalıklardan birisi, ha keza tükenmişlik sendromu adı verilen ve kronik yorgunluk sendromu ile benzeyen kimi özellikleri de olan hastalıklardan birisi de tıbbın icad ettiği hastalıklardan. Bu nedenle her ne kadar çok net fiziki belirtiler göstere de satılık hastalıklar kategorisinde değerlendirilmesi muhtemel ve çok net bir sosyal sorun olduğu tespiti yapabiliriz.
Yaşamın Tıbbileştirilmesi Olarak Hastalık ve Bir Damga Olarak Kronik Yorgunluk
Tıbbıleştirilme insan yaşamının ve sorunlarının tıbbi koşullar altında tanımlanması ve bunlara tedavi edilmesi gereken bir sorun olarak bakmak ve böylece toplumsal yaşamın tıbbi çalışma, teşhis, önleme veya tedavi konusu olmasıdır. Tıbbileştirme toplumsal yaşamda ortaya çıkan sorunlara yönelik hastalık tanısı konması ve bununla ilgili yeni kanıtlar ya da hipotezlerle, sosyal tutumlar veya ekonomik konuların değiştirilmesiyle sağlanır. Tıbbileştirme, profesyonellerin, hastaların ve şirketlerin rolü ve gücü açısından sosyolojik bir perspektiften incelenir ve aynı zamanda öz kimliği olan sıradan insanlara etkileri bakımından incelenir ve yaşam kararları, sağlık ve hastalık konusundaki hâkim kavramlara bağlı olabilir. Bir durum tıbbi olarak sınıflandırıldıktan sonra, bir yetersizlik sosyal bir olgu olarak ele alınmaz bunun yerine tıbbi model kullanılır. Yetersizliğin tıbbi model içinde kullanılması tıbbin sosyal otoritesi ile bir sosyal kontrol sistemi inşaa etmesini sağlar. Sosyolog Cassell’in “Acı Çekmenin Niteliği ve Tıbbın Hedefleri adlı kitabına göre, tıbbileştirme için tıp normalden sapmayı tanımlayarak kendi sosyal kontrolünü yaygınlaştırır. Tıbba eleştirel bakan sosyologlar, tıbbileştirmeyi, tıbbın otoritesini gündelik varoluş alanlarına genişleterek sağlık otoritesini bir toplumsal denetim biçimi olarak tanımladılar.
Thomas Szaszın deyimi ile “Tanımlama mücadelesi gerçekte hayatın kendisi için verilen mücadeledir. Tipik olarak Batıda İki adam yere atılmış bir silahı ele geçirmek için umutsuzca savaşıyor: Kim silahı ele geçirirse diğerini vurur ve yaşar, düşmanı vuruldu ve öldü. Sıradan hayatta mücadele, silahlarla değil kelimelerle verilir; durumu ilk tanımlayan kimse galip olur; düşmanı kurban. İlk sözcüğü ele geçiren kişi, diğerine kendi tanımladığı gerçekliği dayatmış olur. Böylece tanımlayan kimse hâkimdir ve yaşar”[1]
Vicente Navarro gibi Marksistler ise tıbbı kapitalist topluma bağladılar. Tıbbın, sosyal eşitsizlik ve yoksulluk gibi altta yatan hastalık nedenlerini örtbas ettiğini ve bunun yerine sağlığı bireysel bir mesele olarak sunduğunu savunurlar.
Tıbbıleştirme olgusunu Kronik Yorgunluk sendromu denen olguya uyarlarsak ben burada Marksist Navaro gibi düşünüyorum. Kapitalizm tarafından bir sermaye birikim modeli olarak tıbbileştirme yeni hastalıklar icad ederek hastalık satma peşinde, Ama aynı zamanda bir sosyal kontrol olarak, bir damgalama biçimi olarak da yeni hastalıklar icad edilerek bireylerin çeşitli fiziksel yetersizliklerini, sorunlarını hastalıklaştırarak bir medikalizasyon olarak iş görmekteler. Kronik Yorgunluk sendromu adıyla aslında birçok sosyal olgunun bir sonucu olarak ortaya çıkan sorunları tıbbileştirerek altta yatan toplumsal nedenlerin üstünü örtmekteler.
Dahası bu hastalık tanımı birçok hastalık gibi bir stigmata yani damgalama ya da Szasın tanımı ile tanımlama olgusu. Bu tanımlama iktidarı tıbbın elinde olduğundan
Neville Millen Kronik Yorgunluk Sendromu ve Hastalık Yapımındaki Değişimin Mikro-Politikası adlı çalışmasında Kronik Yorgunluk Sendromu olgusunda tıbbın onca çabasına rağmen kronik yorgunluk sendromu yaşayanların psişik yaşamlarının daha kapsamlı bir şekilde anlaşılması için gerekli olan temel iletişim süreçlerini ihmal ettiğini belirtir.
Rasyonel Wikide “hastalık” ile ilgili yapılan şu tanımlar aslında nasıl bir stigmata ile karşı karşıya olunduğunu gözler önüne serecek bir halde ve pazarlanan bir “hastalık” olan tükenmişlik sendromu ile nasıl iç içe olduğunu da gösterir nitelikte.
“Bazı araştırmacılar, psikososyal faktörlerin önemini vurguluyor ve Fibromiyalji (Fibromiyalji, yaygın kas iskelet sistemi ağrısı, uyku bozukluğu ve yorgunluğun çoğu kez birlikte bulunduğu kronik bir ağrı)… Fibromiyalji (yaygın kas iskelet sistemi ağrısı, uyku bozukluğu ve yorgunluğun çoğu kez birlikte bulunduğu kronik bir ağrı sendromuna verilen ad). Ve Çoklu Kimyasal Duyarlılık (düşük seviyede kimyasala maruz kaldıktan sonra baş dönmesi, karın ağrısı ve yorgunluk hissetmek, vücutta alerjik kızarıklıklar, bağırsak hastalıkları ve mide problemleri gibi belirtilerle ortaya çıkan bir sağlıklılık sorunu.) Sebebi anlaşılamayan ya da psikolojik olduğuna inanılan belirtilerden mustarip hastalara verilen diğer tanılarla birlikte ele alınabileceğine inanıyor. Bu sendromlar (bozukluklar) nihayetinde psikolojik yardımla ortadan kaybolabiliyor. Bilişsel davranışçı tedavide de iyi sonuçlar bildiren ve saygın bir psikiyatrist olan Professor Simon Wessely KYS’nin (Kronik Yorgunluk Sendromu) devam etmekte olan belirtilerinin, hasta destek grupları gibi şeylerle takviye edilen hastanın anormal hastalık inançlarından kaynaklandığını savundu.
Wessely ’in hastalığın büyük oranda psikolojik aslında Baudrillard’ın simülasyon (taklit) olarak hastalık tanımı ile örtüşmekte. Moliere’in Hastalık Hastalığı tanımındaki hipokondriaklık yani hastalık yoluyla insanların kendisiyle ilgilenilmesini istenmesi ile benzer gözükse de hastalık simülasyonu gerçek bir hastalık belirtisi göstermesi ile farklılaşır. Hastaymış gibi yapan bir kişi der Baudrillard yatağa uzanıp bizi hasta olduğuna inandırmaya çalışır. Bir hastalığı simüle (taklit) eden bir kişi ise kendinde bu hastalığa ait semptomlar (belirtiler) görülen kişidir. Hastaymış gibi yapan insana uygulanacak bir iki tahlil ile gerçek yerli yerine oturtulabilir, ama konu hastalığın simülasyonu olunca bu kişiye ne hastasın ne de değilsin denilebilir. KYS’de de durum kişinin kendini aşırı yorgun hissetmesidir ama büyük oranda sosyo psikolojik etkilerin bir sonucudur bu aslında. Wessely bunları dediği için hem KYS hastalarınca, hem de bunun bir tıbbi hastalık tanısı olduğunda ısrar eden doktor takımınca büyük bir düşmanlığın nesnesi olur.
Tam da bu nedenle Hastalık Pazarlama gerekliliği nedeniyle KYS’nin farmokostik (ilaç) emperyalizme uyarlanabilmesi için onun tıbbileştirilebilmesi üzerine kapsamlı laboratuvar çalışmaları yapılıp bu araştırmalardan bir ilaç türetilmesi gerekir. Çünkü ABD ve İngiltere gibi ilaç piyasasının çok büyük olduğu pazarlar başta olmak üzere küresel pazarda bir hastalığın satılabilirliğini belirleyen kilit ülkeler de bu “hastalığa” yüz verilmedi, FDA ( Food Drug Agency-Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) buna ilişkin ilaçlara yapılan masraflara para ödemeyince Tıp ve İlaç Endüstrisi çaresiz kaldı, üstelik uzun zaman boyunca “hastalığın” mantıklı bir nedenini de ortaya koyamadılar.
Tam bu noktada satılık bilim devreye girer ve imdada yetişir.
Yapılan bir araştırmaya göre hastalığın nedeni kandaki sitokin yani hücresel iletişimi sağlayan bir maddenin yüksekliği olarak bulundu. Araştırmayı Yapan Stanford Üniversitesi Doktoru “Kronik Yorgunluk Sendromu hiçbir şekilde hayal gücünün bir ürünü değildir. Bu gerçek” diyerek gereken şeyi yapmış oldu. [2]
Böylece artık kandaki söz konusu maddeyi dengeleyen bir ilaçla hastalığın tedavisi mümkün olabilecek. Dahası hastalığı zihinde tahayyül edilen sosyal ve psikosomatik bir olgu olarak tanımlayan ve Pazar avcılarının yoluna takoz koyan Wessely gibilerin de daha fazla yollarına dikilmeleri engellenmiş olmakta.
Hâsılı tam da sosyal bir sorun hem tıbbileştirilerek üstü örtülmekte, hem de şirketlerin yeni bir hastalık sayesinde yeni bir Pazar oluşturup bu sayede kârlarını katlamalarının önü açılmakta. Oysaki bu sorun açık ve net bir sosyal sorun, dahası tıbbi stigmatizasyon[3] nedeni ile bu kişiler dışlanmakta işlerinden olmaktalar.
Kısacası bir hastalık gibi gösterilen bir sorun aslında pek çok sosyal olgunun bir araya gelmesi neticesi oluşan ve basbayağı da kurulu düzen tarafından üretilen bir mesele. O yüzden bundan sonraki bölümlerde toplumsal bir sorun olarak yorgunluk olgusunu ve buna yol açan sosyal olguları masaya yatırmak istiyorum. tıbbi stigmatizasyon, sosyal damgalama
Nesrin Güzelce - yeryuzunden.net
***
- [1] Valeria Lelli, The Body Language: A Semiotic Reading Of Szasz’ Anti-Psychiatry Beden Dili: Szasz’ın Anti-Psikiyatrisinin Semiyotik Okuması) Dialogues in Philosophy, Mental and Neuro Sciences. 4 (2), (2011). , s: 34
- [2] Erin Migdol, Researchers Find Evidence Chronic Fatigue Syndrome Is an Inflammatory Disease (Araştırmacıların Bulduğu Kanıt Kronik Yorgunluk Sendromu İltihaplı Bir Hastalıktır) https://themighty.com/2017/08/stanford-chronic-fatigue-syndrome-real/
- [3] Stigmata Damgalama, bir kişinin ya da grubun, hastalık, etnik grup, ilaç kötüye kullanımı veya fiziksel yetersizlik gibi özelliklerine dayanarak kusurlu veya gözden düşmüş olarak olumsuz değerlendirilmesidir