Hepimizin içinde bir kibrit kutusu vardır!
İÇİMİZDEKİ KİBRİT KUTUSU
Bizler sosyal varlıklarız!
Yardımlaşmak, paylaşmak, konuşmak, dertleşmek, tutunmak, güvenmek, sevmek ve sevilmek için birbirimize muhtacız...
Varoluşumuza anlam katan ve ruh-beden sağlığımızı en çok etkileyen unsurların başında, başkalarıyla kurduğumuz ilişkiler gelir.
Bir başkasının aynasında gördüğümüzde ancak, kendi kendimizi fark ederiz.
Sınırsız güce ve maddi imkânlara sahip olsak bile, sağlıklı bağlar kurabileceğimiz başkaları yoksa tüm bunlar anlamını yitirir.
Laura Esquivel’in dediği gibi:
"Hepimiz içimizde bir kutu kibritle doğarız. Ama tek başımıza bunu yakamayız.’’
Diğer yandan bazılarımız, kendi kibrit kutusunun farkında bile değildir.
Böylelerimiz içindeki gücü göremez; kendi kaynaklarına güvenmez!
Yaşamla yalnız başına başa çıkamayacağına inanır.
Yetmezmiş gibi, kendi içindeki kibrit kutusunu görürse ya da başkaları o kibrit kutusunun varlığını fark ederse, sevilmeyeceğine, kabul görmeyeceğine, reddedileceğine inanır.
Küçücük kararlarda bile, başkalarına danışma ihtiyacı hisseder, tavsiye bekler.
Çünkü başka herkes kendisinden daha akıllı, daha güçlü, daha beceriklidir, ona göre.
İnsiyatif kullanma, bir şeyi kendi iradesiyle başlatmakta zorlanır.
Sürekli başkalarını memnun etmeye çalışır.
‘’Hayır!’’ demek çok zordur.
Kalbi kanaya kanaya, istemediği şeyleri yapar, kötü muameleleri sineye çeker.
Bu kötü muamele, duygusal, fiziksel ya da cinsel şiddet içerebilir.
Başkalarının kendi üzerinde baskı kurmasına ve aşağılamasına izin verir.
Vermezse, tamamen dışlanacağından korkar.
Onaylanma ihtiyacı sınırsızdır.
Yaşamıyla ilgili sorumlulukları, başkalarına bırakmak ister.
Yalnız kalamaz, bir ilişki biter bitmez diğerine atlar.
Yapışkanlık ölçüsünde bağlanır.
Alıştığı çevreden ayrılması zordur. Yeniliklerden ve değişikliklerden korkar.
En küçük bir eleştiriden bile fazlasıyla etkilenir.
Bağımlı olduğu insanların ilgisinin sürekli üstünde olmasını ve kendisini bırakıp gitmemesini sağlamak için, fiziksel hastalıkları kullanabilir.
Bazılarında aşırı utangaçlık, içe kapanıklık ve sosyal fobi vardır.
Kimisi ise, gürültülü yaşar.
Telkine yatkınlık, kolay etki altında kalma, abartılı davranışlar, baştan çıkarıcılık ve dikkati sürekli üzerine çekme eğilimi gösterebilir.
Tüm bunlar, ‘‘Bağımlı Kişilik Bozukluğu’’ adı verilen bir sorunun varlığına işaret edebilir.
Bağımlı kişilik, ruhsal ve fiziksel pek çok hastalığın ortaya çıkmasında büyük rol oynayabilen önemli bir sağlık sorunudur.
Bağımlı kişiler, endişe ve depresyona yatkındır.
Psikosomatik hastalıklara daha sık yakalanırlar.
Psikosomatik hastalık, içsel sıkıntıların beden yoluyla ifade edilmesi demektir.
Psikolojik sorunlar çeşitli hastalıkları başlatabilir, var olan hastalığın ilerlemesine ve şiddetlenmesine neden olabilir.
Bunlar arasında, karın ağrısı, baş ağrısı, baş dönmesi, denge kaybı, mide bulantısı, kusma isteği, terleme, titreme gibi bulguların yanı sıra, migren, yüksek tansiyon, kas ve eklem ağrıları, fibromyalji, ülser, astım, egzama, zona, gastrit, reflü, İrritabl Bağırsak Sendromu (İBS) gibi pek çok klinik tablo yer alabilir.
Ortaya çıkmasında, genetik yatkınlık önemli yer tutar.
Ailede sıklıkla fobi, endişe bozuklukları yaşayan, çekingen başka bireyler de vardır.
Çoğu, çok küçük yaşlardan itibaren, yalnız kalmaya ve değişimlere verdiği aşırı tepkilerle, gelecekteki bağımlı kişiliğin ip uçlarını verir.
Erken çocuklukta ilgisizlik, terk etme gibi nedenlerle kendisine bakmaktan sorumlu büyükleriyle güvenli bağlar kuramamış bireyler, yetişkin olduklarında kolayca başkalarına bağımlı hale gelirler.
Terkedilme korkusuyla adeta onlara yapışırlar.
Yakın bağlar kurmakla, bağımlı olmayı birbirine karıştırırlar.
Çocuğun tüm sorumluluklarını kendi üstlenip ona hiç sorumluluk vermeyen ebeveynler de, bağımlılığa giden yolların taşlarını döşer, maalesef.
Ayrıca aşırı baskıcı, eleştirel ve kontrolcü ebeveynlerin çocuklarının kalbine de, hata yapma korkusu yerleşir. Böyleleri, insiyatif almaya ve sorumluluk üstlenmeye cesaret edemezler.
Her zaman belirttiğim gibi, duygu, düşünce ve davranış dünyamızdaki sorunların düzeltilmesinde ilk ve en önemli adım, onların fark edilmesidir.
Daha sonra sorunun ortaya çıkmasına yol açan nedenler ve oluşan hasarın telafi yolları bulunmalıdır.
Kendini tanıma, özgüven inşa etme ve stresi yönetmeyi öğrenme yoluyla, bağımlı kişinin kendine yeten, bağımsız bir kişiye dönüşmesi mümkündür. Bu, emek ve sabır gerektiren bir süreçtir.
Unutmayın; hepimizin içinde bir kibrit kutusu vardır!
Ve sizin kibritinizi yakacak kişi de, kendi kibritinin yanması için size muhtaçtır!
Doç. Dr. Şafak Nakajima - mistikalem
www.safaknakajima.com
0212 570 80 20