31 Ekim Boğa Burcu Dolunayı: Kozmik Orgazm

31 Ekim 2020 Cumartesi
31 Ekim Boğa Burcu Dolunayı: Kozmik Orgazm
31 Ekim Boğa Burcu Dolunayı: Kozmik Orgazm

“Ev Gibisi Yok!”

Bilinmeze doğru bir adım atmaya yaratıcı bir biçimde cesaret göstermek, öz evimiz ile bir olmamıza vesile olur. Lyman Frank Baum’un ölümsüz eseri “Oz Büyücüsü’deki cesur kahramanı Dorothy nin söylediği üzere: “Ev gibisi yok!”, değil mi? Aradığımız herşey bizlerin en derinliklerinde, eşsiz ışığımızın kaynağında zaten mevcut ancak bu mevcudiyetin idrakına varabilmek, kendimizden kendimize doğru uzanan yaşam serüvenimizde olanın zaten hep orada olduğunu bütünü ile görebilmek ve temas edebilmek için ayrışmak , risk alarak konfor alanımızdan/güvenli zeminimizi bırakmamız ile başlıyor, öz yolculuğumuz. Haydi bakalım gümüş ayakkabılarımızı birbiri ile özgün bir ritimde tokuşturalım, acaba sarı tuğlalı yol bizleri nasıl bir maceraya davet ediyor?
Shiva’ nın kozmik davulunun sesinin ritmini sezgilerimizin ışığında izlemeyi seçerek önümüzde uzanan on dört günlük sürecin enerjisi ile buluşalım mı? Haydi başlayalım öyleyse, buyrun bakalım gökkuşağının ötesinde neler neler, hangi sonsuz ihtişamlı olasıklar bizleri süprizler ile bekliyor? Bakalım zamanın gücü, ince felsefemizi eskitmeye yetecek mi?

31 Ekim Cumartesi günü (saat. 17:49 da), yaşamın döngüselliğindeki oyunumuzda bir “joker” kartı çekiyoruz. Joker; istediği herşeyin yerine geçebilir değil mi? Evet, şimdi yaşam oyununuzda seçtiğiniz bir alanda yeniden seçim gerçekleştirme şansınız mevcut!

Doğa ananın kalbi Boğa burcunun verimli ve zengin topraklarında ihtişamın sihri “Merkür” gezegeninin kısmi asalet ışığının altında, tezahür eden dolunay sürecine (Merkür gezegeninin İbranice de “BET” anlamına : ‘düşüncenin oturduğu yer olan ev’ anlamına geldiğini hatırlamak burada işlevsel olacaktır), “evrensel ruhun yaratıcı gücü”* Uranüs gezegenin de kozmik hafızamıza (Ay) dokunması ile adeta tüm beden hafızamızda deneyimleceğimiz bir kozmik orgazm sürecine uyanıyoruz.

Uranüs gezegeni; Kabala öğretisinde; “Tanrının düşüncesi” olarak nitelendirilir. Henüz söze dönüşmeden önceki düşünce formudur bu bağlamda sonsuz olasılıklar potansiyelini simgelemektedir. Şimdi kozmik okyanusta “her ne istiyor isek o olabileceğimiz” gerçekliğine minik bir dokunuş gerçekleştiriyoruz. Uranüs, 1781 yılında William Herschel tarfından keşfedilmişti ancak Uranüs her zamanın kalitesinde gökyüzünün sonsuz enginliğindeki çılgın ve sıradışı dansını sergilemekte idi, değil mi? Bizlerin bilinci, onu fark etmeye ve görmeye hazır olduğunda, “Uranüs” adı ile tanımladığımız yeni bir gezegen bilincinin kanalını içsel gökyüzümüzde uyandırdık, açtık. Bu bağlamda şimdi gökyüzü; bilinç yapımızın ikiliklerin ötesinde var olan ‘bir’in bilincimizde uyanması ile ilk başlangıçta yeryüzü(Gaia) ile gökyüzü(Uranos) arasındaki bağı farklı bir bakış açısı ile iyileştirmemiz için bizlere süpriz bir özgürleşme ve özgün bir varoluş şansı sunuyor , şimdi yanıtlayın bakalım:“Şaka mı, Şeker mi ?”

Biz şeker tadındaki bilgiler ile yaşamımızın özünü tatlandırmaya devam edelim...

“Biricik misyonum…” “Hakikatim…”

Dolunay süreci bizlere; zamanın döngüselliğinde bağlı kalmayı seçerek adeta saplandığımız, tutuklu kaldığımız; düşünce-duygu-davranış boyutlarında var ettiğimiz alışkanlık ritmimizin öz doğamızı ne kadar yansıttığı ile temas etmeye ve hakikatimizin saf ifadesinin dünya toprağında köklenebilmesi adına kainatın orkestrasının ihtişamlı müziğinde kendi özgün sesimiz ile yer almamız üzere bize aydınlatıcı bir davetyiye iletiyor. Ve bu davetin ana mesajı:

“Dünya gezegenindeki biricik misyonunu hatırla!
“Esneklik binaları daha güçlü yapıyor, ruhunuza neler yapabileceğinizi siz hayal edin.”
Carlos Barrios

Dolunayın haritasının iskeletini; sabit nitelikteki burçların var ettiğini görüyoruz. Bu süreçte; dayanıklılık, kararlılık enerjilerinin , esneklik ve akışta var olabilme enerjileri ile dengelenmesi faydalı olacaktır. Başladığımız herşeyin enerjisinin belirli bir ritimsel doğada değişerek, sonuca vardığını ve her sonun yeni bir başlangıç dalgasını tezahür ettirdiğini hatırlayalım.

Nitekim dolunayın yönetici gezegeni ‘Venüs’ ün antisya noktasının ‘Mars’ gezegeninin kısmi asaletinde ve Dolunay derecesinin kısmi asaletinde yer alan ‘Merkür’ gezegenin antisya noktasının ‘Venüs’ gezegeninin kısmi asaletinde Balık burcu sürecinde yer alması; yaşam zeminimize esneklikle, kabullenme ve teslimiyet farkındalığı ile yaklaşmamızı, insan bilinci ile evrenin sonsuz bilinci arasındaki akışta anlayışla var olarak, özümüzdeki biricik sanatçı ile temas etmemizi destekler yönde olduğunu görüyoruz. Nitekim öz yaşam gücümüz, sonsuzluk içindeki yerimizi ışıyan Güneş, bugüne değin kim olduğumuza ilişkin anıları ve sonsuz potansiyel olasılıklarını hafızasında eş zamanlı olarak barındıran hayat kaynağı su elementinin en derinliklerinde tutkuyla ilerliyor (Akrep burcu sürecinde) ve güvenli alanın genişletilmesi, aydınlatılması bir başka deyim ile ‘değişim’ sürecini destekliyor.

Ay; ‘evrensel anne’ arketipi ve Güneş; ‘evrensel baba’ arketipi karşı karşıya gelmiş iken; ana rahminden bugüne değin; bireyselliğimizin ışığını bir sarmaşık misali sarıp sarmalayan her türlü olumlu yönde olmayan toplumsal, sosyal, mesleki boyuttaki zihinsel ve duygusal kuşatmaları, zihnimize süreki dalgalanarak kendine has dokusunu oluşturmuş herşeyden özgürleşme, öz biricik sesimizi ışıma vakti! Sahi k bir melodi olsanız, nasıl bir ritminiz olur ? Beden doğasında, nasıl bir duygu uyandırmak istersiniz?

Bu süreçte, sabit nitelikteki burç süreçlerinin mevsimlerin ortasına denk gelmeleri gibi; orta yolu bulabilmek, başlangıç ile son arasındaki köprüyü sağlamlaştırmak adına “dönüşüm” sürecimize odağımızı yöneltmemiz ‘öz-değer’imizi hatırlayarak özümüzdeki eşsiz sanatçıyı dünya sahnesinde var etmemiz, bilgeliğin özündeki merhamet ile buluşmamıza ışık olacaktır. Dolunay, derinlemesine köklere değin bir arınma sürecini bir ruhsal dönüşümü vaad ediyor. Nedir dönüşüm? Dönüşüm; görmeyi hatırlamak, varlığımızın (- ve +) tüm yönleri ile olduğu gibi kabullenmek ve varlığımızın kendine has, biricik niteliklerini en verimli şekilde paylaşabilmektir.

Dolunay süreçleri; ‘hasat vakti’ni işaret eder. Terazi ve Akrep burcu dinamiklerini yansıtırlar. Bu bağlamda ilişki dinamiklerinin bağları ve bu bağların paylaşımsal düzlemdeki motifleri ön plana çıkar. “Herşeyin gelişimsel bir taban planı vardır” diyerek insan varlığının psiko-sosyal gelişimini 8 evrede tanımlayan Erik Erikson ın tanımladığı ‘kimlik kazanımı & kimlik karmaşası’ ve sonuç olarak

‘BAĞLILIK’ bilincinin geliştiği beşinci evre tanımı ile dolunay süreçlerini özdeşleştirdiğimi de belirtmek isterim bu konu hakkında kaleme aldığım yazıyı okumayı seçmek isterseniz: https://vesta77akademi.blogspot.com/2019/04/erik-erikson-psiko-sosyal-gelisim.html

Şimdi ‘dokunarak iyileştiririm’ melodisini fısıldayan dolunayın tezahür ettiği toprağın niteliğine bir göz gezdirelim:

Baharın Güneşini simgeleyen bilinen en eski takımyıldız Boğa burcu; “doğa ana”, “üreme”, “verimlilik” , “yeniden doğuş” simgesidir. Boğa burcu süreci en temelde öz-değer duygulanımımızı simgeler. Bu bağlamda “para” olgusu ile de ilişkilidir. Kendimize verdiğimiz değer sınırlarımızın maddi metaforu olan “para” Boğa burcunun sembollerinden birisidir. Şimdi kozmik banka hesabımızda “ayı piyasasında mı, yoksa boğa piyasasında mı var olmayı seçtiğimizi de görme vakti! Öz yeteneklerimizi ne kadar duyumsar ve takdir edersek maddi refahımız o denli yüksek oranda var olur. Bu bağlamda Boğa burcu süreci; özümüzdeki spiritüel yönü de sembolize etmektedir, doğuştan var olan yeteneklerimizi sorgulamamızı ve bu öz yeteneklerimizi geliştirmemizi işaret eder. Duyuların efendisi Boğa burcu vücudumuzda, “boyun/ense” (yaşam döngümüzde ilk hatırladığımız eylemin, emme-yutma-nefes alma ritmini gerçekleştirebilmemiz adına; ‘başımızı dik tutmak’ olduğunu da burada hatırlamanın faydalı olacağını öngörüyorum) ve “genital” bölgemizi sembolize etmektedir. Yaşamın somut güzelliğini beş duyu ile duyumsamayı arzulayan Boğa burcu; yaşamın döngüselliğinden zevk almak, keyif duyumsamak, kendisini güvende hissetmek isterken eş zamanlı olarak sakinlik, huzur, tatmin ve cinsel doyum arayışındadır. Boğa burcu sürecini tanımlayabilecek en önemli dört eylem şöyle olabilir: Dokunmak - Güvenmek- Sahip Olmak - Haz Duyumsamak .

Ancak Nietzsche nin güzel özlü sözünde belirttiği gibi: “Hayallerinizden başka hiçbir şey size ait değildir!” Boğa burcu süreci de, ‘sahip olabileceği tek şeyin hiçbirşeye sahip olamadığı bilincine sahip olduğu gerçeği’ ile Akrep burcunun aynasında yüzleşir. Akrep burcunun tutkulu kriz fırtınasında; dönüşüm sürecinin öz yeteneklerini geliştireceğini, üretkenliğini paylaştıkça verimliliğinin güçleneceğini, kendisini yeniledikçe bolluğun bereketin daha da artacağını görür ve aslında öz olarak ancak bu şekilde güven atmosferinin perçinlenebileceği gerçeği ile yüzleşir.
Boğa burcu süreci, sahip olma yönündeki tutumunu inatçı doğası ile sürdürürse, arzu bataklığına saplanacağını, ‘kesinlikle bırakmam, vazgeçmem’ diyerek bağımlılık oluşturduğu herşey ile sınanacağı yaşam sınavlarına tabi tutulacağını hatırlamalıdır.

Boğa ve Akrep burcu sürecinin ortak temaları : “GÜVEN” ve “CİNSELLİK” tir.

Akrep burcu süreci güvenli üssünü, sürekli kontrol eden yoğun tutkulu enerjisi ile, Boğa burcu süreci ise güvenli üssünü, sahip olma yönündeki saplantılı arzusu ile gerçekleştirmeye çalışır. Ancak her nerede zenginleşmek istiyor (Boğa burcu) isek; o zeminde dönüşmemiz (Akrep burcu) gerekliliğini, her nerede kendimizi güvende hissetmek istiyor( Boğa burcu) isek orada derinleşmemiz ve yenilenmemiz (Akrep burcu) gerekliliğini, birbirlerine aynalarlar.
İşte, dolunayın derin bir o kadar da süprizli dönüştürücü enerjisi bizlere güven zeminimiz ile olan “bağ” ilişkimizi irdelememiz, biricik öz sesimizin ritmi ile buluşabilmemiz adına bir alan tutuyor, peki en çok “güven” duyumsadığımız zemin neresidir?

Eve Dönüş= Bedeni Hissedebilmek

Beden odaklı psiko-terapi akımının babası Wilhelm Reich’ ın şöyle bir ifadesi vardır: “ Psikoterapi ancak tam bir beden orgazmı deneyimlendiğinde başarılı olur.”

İlk haz ve acı yaşantılarının deneyimlendiği ilk oyun nesnesi bedenimiz ile ne kadar barışık bir haldeyiz? Şu an yüzümüzde yer alan maskeler, bizlerin beden hissiyatlarımız ile pek de barışık olmadığımızın genellikle hep bir yerde düzeltilmesi gereken veyahut eksik olan birşeyler varmış gibi bir algı yanılsamasının rüzgarına kapılıp gittiğimizin ana göstergesi. Şimdi bu ılık meltem rüzgarları yerini şiddet eşiğini yüksek bir fırtınaya dönüştürerek öz potansiyelimizin ışığını dünya gezegenine tezahür ettirmemizin “an”ını işaret ediyor! Mutasyona uğrayan virus değil, bizlerin bilinç doğası, sürekli temizlemeye uğraş verdiğimiz bedenimiz değil; bilinçdışımız! Görebiliyor ve duyumsayabiliyor musunuz?

Nefes ve yer çekimi ile var olan mevcudiyetimizin bağını yeniden yapılandırmaya hazır isek ana referans noktamız: bedenlerimizin içerisinde bütünüyle olma cesareti gösterebilmekten geçiyor, desem?

Beden Hafızası

“Geçmiş asla ölmüş değildir. Geçmiş geçmiş bile değildir.”
William Faulkner

Ana rahminde deneyimlediğimiz tüm zamanın kalitesi mevcut bedenimizdeki varoluşumuzun bir prototipidir. Ana rahminde, bizi dünya gezegeni toprağında beden almamıza vesile olmasını seçtiğimiz kişinin tüm hissiyatlarını; gerilmeler ve kasılmalar vasıtası ile sinir sistemimize kayıt ederiz. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde deneyimlenen olaylar, sinir sistemindeki tuşlara basar ve orada yer alan kayıtlı melodiyi biz hazır olduğumuz bir zamanın kalitesinde bilince taşır, işte bizler bu süreç deneyimlerine çeşitli tanımlamalar atfedebiliriz; depresif bozuluk, genel anksiyete bozukluğu, bipolar bozukluk, travma sonrası stress bozukluğu, vb. Annemizin, anneannemizin rahminde büyürken bizim orada bir potansiyel olarak var olduğumuzu da hatırda tutalım bu bağlamda kuşaktan kuşağa aktarılan birçok travmatik izi beden hafızamızda taşıyoruz. Astroloji literatüründe Ay (anima); “ışık aktarma” prensibini ve “hissetme” fonksiyonu ile özdeşleştirilmiştir. Kollektif bilinç boyutunda; ‘anne’ arketipidir, vücudu/bedeni, alt dünyayı, bilinçdışını, kozmik hafızamızı simgeler. Bu bağlamda Ay ın dolunay evresinde Uranüs gezegeni ile birleşiyor olması; bilinçdışında sinir sisteminde kalıplaşmış halde yer alan tüm yaşamlar boyu sürelen prenatal gerginliğin ani bir biçimde çözüleceğini işaret etmektedir. Bu nedenle yazının başlığını “Kozmik Orgazm” olarak seçtim. Orgazm deneyimlediğiniz anı gözünüzün önüne getirin şimdi, herhangi birşeyi kontrol edebilir misiniz bu süreçte? Orgazm, ‘petit morte’ küçük bir ölüm deneyimidir. Bu bağlamda seks; egonun işlevsel olmayan kabuğunun ölüm sürecidir. Bizler cinsel enerjimiz aracılığı ile bedenlenmiş sonsuz ruhani varlıklarız ancak bu sonsuz cinsel enerji =yaşam enerjimizi ötekileştirmeyi, bastırmayı seçtikçe, dış dünyada ‘şiddet’ temalı eylemler ile daha sıklıkla yüzleşiyoruz çünkü kendi öz doğamız ile barış ve uyum halinde değiliz. Zihin-beden arasındaki bağ kopuk kopuk var olduğundan, eylemlerimiz öz irademizin gücünde tonlanamıyor, öz olarak yanıtı aramamız gereken soru: “zihin-beden arasındaki köprümüzün ne kadar sağlam ve esnek bir yapıda inşa edildiği?

Haydi şimdi dolunayın anının haritasından yıldızların dilinin aktardıkları ile bu soruya yanıt üretmeye çalışalım:

Dolunay sürecinde Ay ve Uranüs Boğa burcunun yeniden doğuş toprağında biraraya gelirlerken tam karşılarında biricik ısı, ışık ve öz yaşam kaynağımız Güneş (animus/bilinç) ise zodyakın fokur fokur kaynayan derin kazanında, ölüm-doğum arasında olduğumuz derin alanda ‘ilahi eş’ artekipi, “ilişki ilkesini” simgeleyen, “Evlilik Tanrıçası” olarak nitelendirilen; Juno (Juno: toprak/dünya anlamına gelen he era’dan gelmektedir)** astreoidi ile birleşerek özümüzdeki ‘evlilik’ (vesica pisces) sürecinin bağlarının niteliğini derinlemesine aydınlatıyor.

Evlilik sürecini; kimliğimizin sembolik bir tanımı, yaşama sunulan bir bağlılık sözü, biraz daha derin manada; iki farklı bedende birbirleri için nefes alan tek ruh olarak değerlendirebiliriz. Bu bağlamda; evlilik en yalın hali ile; “birleşmektir”: öz potansiyelimiz ile birleşmektir, Sansktrit bir kelime olan “yoga”; “birleştirmek, bir araya getirmek, boyunduruk altına almak” anlamındaki YUJ kökünden türemiştir ve yoga ilmine göre, yoganın en üst mertebesi, evlilik sürecidir.

Uranüs ve Ay birleşimin, Güneş Juno astreodi birleşimine karşıt açısı, dolunayın yönetici gezegeni, ölüm-doğum döngüsünden sorumlu, değerlendirme fonksiyonumuz, aşk ilkesi ‘Venüs’ gezegeni yöneticisi olduğu ilişkilerin üstadı Terazi burcu sürecinde ‘Satürn’ gezegenin kısmi asaletinde yer alıyor ve Dolunay derecesinin kısmi asaletinde yer alan öz yönetici gezegen; gökyüzü ile yeryüzünün iletişim sürecinden sorumlu sihirbaz Merkür de Terazi burcunda geri harekette ‘Venüs’ gezegenin kısmi asalet derecesinde yer alıyor. Bu da bizlere; yeryüzü ile gökyüzünün evlilik akdindeki bir yenilenme sürecine işaret ediyor. Bizlerin henüz fizyolojik beden katmanında can bulmadan, öz enerjimizin ailemizi, köklenmek istediğimiz coğrafyayı, ve isimlerimizi seçtiği bir alan mevcut. Bu alanda bir bağlılık sözü gerçekleştiriyoruz, işte şimdi o bağlılık sözünde birtakım değişiklikler gerçekleştirilebilmesi söz konusu. Bunu gerçekleştirebilmenin yolu ise; ‘öz de ve söz de bir olmaktan’ geçiyor. İhtişamımızı hatırlamamız için cinsel enerjimizi = varoluşsal öz enerjimizi iyileştirmek üzere bir arınma sürecine (bedensel-zihinsel-duygusal-tinsel boyutta) başlamak işlevsel olacaktır. Merkür gezegeni bedenimizde sinir sistemi ile ilişkilendirilir ve ayrıca; yoga literatüründe ‘vishuda’ çakra ile ilişkilidir. Vishuda nın anlamı; ‘saflaşmak ve arınmak’tır.

Öz biricik sesimizi hatırlamamız için; duyular yolu ile gerçekleştirdiğimiz alış-veriş in dengesine konsantrasyonumuzu yönelterek kendi iç sesimizin tonuna odağımızı yöneltmeyi seçerek zihnimizde sürekli tekrarlayan kalıpların var ettikleri imgeler ile buluşmak ve işlevselliğini yitirmiş sesler ile vedalaşmak fayda sağlayacaktır. Terazi burcu sürecinde geri hareketinde ilerleyen Merkür gezegeninin Oğlak burcu sürecindeki Satürn ve Pluto birleşimine gerçekleştireceği kare açı ; omurgamız üzerine gerçekleştirmeyi seçeceğimiz bilinçli şifa(iyileşme odaklı) çalışmalarını destekler nitelikte. Beden odaklı psiko-terapi sürecine başlamak, derin bağ dokusu masajı yaptırmak, kundali yoga uygulamak, mantralar ile meditasyon uygulaması gerçekleştirmek, kadim Tantra uygulamasını hatırlamak üzere eğitim almak, sıklıkla şarkı söylemek, bedenimiz ile derin ve farklı bir boyutta iletişim bağı oluşturmaya alan ve zaman tanımak, farklı zihinsel zeminlerde seks yapmak, kendi mantramızı oluşturmak, önümüzdeki on dört gün boyunca deneyimlemeyi seçebileceğimiz bizi bize yakınlaştırabilcek uygulamalar arasında yer alabilir.

Dolunayın yönetici gezegeni Venüs ise Koç burcu sürecindeki Chiron ile karşıt , Kova burcu sürecinde ilerleyen Ceres astreoidi ile bi-quintile (144 derecelik açı) açı ilişkisinde bulunması; (burada Ceres in mitolojik öyküsüne göz gezdirmek güzel olur, ‘bağ kurma, ölüm-yeniden doğum, yas sürecini’ çok iyi nitelendiriyor, okumayı seçmek isterseniz: https://vesta77akademi.blogspot.com/2020/08/dogum-algisinda-kelebek-etkisi-yaratan.html )

Chiron; zamanın (Satürn) aşkının oğludur , bulunduğu alanda iyileşmeyi ve bir eşsiz becerimizin varoluşunu ışımaktadır. Bizlere, zamanın döngüselliğinde hiçbir şeyi red edemeyeceğimizi sadece gerçeklik ile temas ederek özgürleşebileceğimize ilişkin hatırlatıcı bir dokunuşu vardır, Koç burcu sürecinde ise; bizleri öz doğamızın hassasiyetleri ile bir olarak öz saf bilinç doğamızı cesaretle ifade etmemizi işaret ediyor, Venüs gezegeni ile karşıt açısı; öz değerimizin bilincinde olmamızı, duygusal kimliğimizdeki hassasiyetlere ilgiyle dokunmamızı vurguluyor. Ve Venüs'ün ışığının koşulsuz sevgi ilkesi, doğum-ölüm-yenilenme döngüsünü simgeleyen, verimlilik Tanrıçası Ceres astneodi ile gerçekleştirdiği bi-quintile açı ise; koşulsuz bir kabulun, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin, gen hafızamızdaki bağlılık sözleşmelerinin yas süreçlerinin tamamlanması halinde gerçekleşebileceğini ışıyor.

Şimdi buraya kadar okuduklarınızın hepsi kozmik bir şaka idi :)) 31 Ekim 2020 saat 17.49 sularında tezahür eden eşsiz dolunay ışığının ana mesajı: KENDİ BİRİCİKLİĞİNİ KUCAKLA!

Doğa, yaşamın özüne (yaşamın özü, ilişkidir) dokunmamızı destekliyor. Yeni, sağlıklı ilişki motifleri var etmek bizim elimizde hele ki şimdi yepyeni taptaze güzel, güvenli bir inşaat zemini oluşuyor iken zihinlerimizi sıvayalım, ne dersiniz? : İhtişamını hatırla, öz sesin ile buluş, düşüncelerini arındırarak kendi özgün iletişim kanalını aç, seçim hakkın olduğunu daima hatırla ve her seçimin sorumluluklarını adil bir biçimde üstlenmeyi, varoluşsal öz doğana güven, öz misyonunu sonsuz sevginin ışığında paylaş. Bu süreçte Joker hakkınızı kullanmayı hatırlayın ;)

Elohim!