BAŞLANGIÇ ...

25 Kasım 2017 Cumartesi
BAŞLANGIÇ ...
BAŞLANGIÇ ...

BAŞLANGIÇ

Başlangıçta herşey bir ve tekti. Tekillik, özündeki harikulade renk huzmelerini deneyimlemek üzere farklılıkların içerisindeki bilinç boyut kademelerindeki enerji deneyimlerinden varoluş okyanusunu meydana getirdi. Bu okyanustaki her bir zerre çok özel, eşsiz ve bir o kadar da aynı idi…Her yeni doğum, yepyeni bir ölümü vaad ederken ve her ölüm yeni bir doğuma neşe ile kapı açarken, eşsiz güzellikteki varlıkların oluşturduğu okyanus şen şakrak bir hal deneyimi ile kendi şarkısını mırıldanmaktaydı… Herşey olması gerektiği gibi pırıl pırıl akarken, her varlık o anın realitesine bağlı en biricik niteliği ile ışıldarken bir an geldi; “en parlak, en iyi olmak, en mükemmel olmak” gibi  hiçbir varoluşsal boyutta gerçekleşmeyecek düşünce akımları uyanarak illüzyonu var etti. İllüzyon var olalı hiçbir şey eskisi gibi değildi, içsel göz dışa yönelmiş, kalbin sesi kısılmış, korku ve kaygı rüzgarları hüküm sürerken; insan varlıkları, biricik özlerini dışarıda gerçek zannettiği uyaranlarda merakla aramakta idi, peki bulabilecekler miydi…?

Değerli mistikler; sezgi yolu ile gerçeği algılama yolunda olan siz değerli yolcular, bu sayfa aracılığıyla psikolojik rahatsızlıklarımızın benim deyimime göre; kendi merkezimizi- kendi varoluşumuzu korumaya yönelik bedenin-zihnin-ruhun sisteme verdiği tepkiler bütünü olan uyanmaya emek veren benliğimizin alarm çağrılarına farklı bir bakış açısı ile ışık olmaya niyet ederek yolculuğumuza heyecanla başlangıç yapıyoruz…

Kendimizi bilmek daha doğrusu özümüzü yeniden hatırlayabilmemiz yaşam /hayat adını atfetmeyi seçtiğimiz; ölüm-doğum döngüsünde var olan kendini hatırlama yolculuğu sürecinde nasıl gerçekleşiyor, size göre?

 Yaşamın bizlere en özenerek hazırladığı ve varoluş döngülerimizde leziz biçimde sunduğu olaylar, hal durumları; karşılaştığımız varlıklar; dokunduklarımız ve bizlere dokunmasını seçtiklerimiz aracılığıyla olmasın…?  Şu an hangi deneyimi tecrübe etmeyi seçti isek her boyutu ile bizi bize yaklaştıracak yegane deneyim olduğunu an olur; göremez, hissedemez, işitemez, mis gibi kokan gerçekliğin tadını duyumsayamadığımız zaman realiteleri olabiliyor. İşte o zaman realitelerinde zihin-beden-ruh bütünselliği denge olma halini deneyimlemekten uzak kaldığında, organizmayı yeniden sağlıklı olma hali (denge hali) ile buluşturmak adına semptomlar belirlemeye başlıyor. Örneğin baş ağrısı bir semptom; sıkışıp kalmanın, baskı hissetmenin, ne yapacağını bilememenin, darmadağın düşüncelerin bir sembolü olarak tezahür ediyor, çoğu zaman… Baş ağrısı yanına öksürük, ateş yüksekliği gibi semptomları da beraberinde buluşturduğunda hep birlikte sendrom oluşturuyorlar ve bizler buna genellikle “enfeksiyon” diyoruz. Fiziksel bedenimizde var olan bu semptomların üzerindeki eterik beden katmanlarımızdaki enerji akımının dengeli olmayışı en son durak olan bedende bu şekilde tezahür ediyor oysa ki herşeyin enerji olduğundan başlar isek düşüncelerimiz ile yarattığımız realiteleri deneyimliyoruz. Önce zihinsel boyutta başlıyor herşey ardından psikolojik boyutunu deneyimliyoruz ve en son bedensel katmanda herşeyin sonucunu görüyoruz. Bugünün toplumsal realitesinde genellikle sonuçtan başlayarak sonucun meydana getirdiklerini; ağrıyı-acıyı-korkuyu-kagıyı baskılamaya ya da ortadan kaldırmaya yöneliyoruz. Halbuki anlamaya yönelsek ve sorsak şu an deneyimlemekte olduğum baş ağrısının ya da deneyimlemekte olduğum duyumun  bana iletmek istediği mesaj ne olabilir? Bedenim benden hangi konuda yardım talep ediyor? Sorusunu sormaya cesaret ettiğimizde fark edeceğiz ki; acılarımız bizlerin en değerli yol göstericileri. Acının içine doğru yürüyebilme cesareti gösterdiğimizde dönüşür, gerçekte kim olduğumuzu hatırlarız.

ÖZGE GENLİK -MİSTİKALEM

Uzman Psikolog / Yoga Eğitmeni