Hayatta kalmak üzerine

16 Ekim 2020 Cuma
Hayatta kalmak üzerine
Hayatta kalmak üzerine

Profesyonellerin çektiği yangın sonrası fotoğraflarda, hiçbir zaman yangından kurtarılmış bilgisayarlar, pahalı mücevherler, bitse de gitsek denilen sevgililer, borçtan başka bir şey getirmeyen şirket evrakları, sırta yük aile üyeleri olmuyor. Yangın sonrası fotoğraflarda hep insan veya hayvan yavruları, dostlar, bir de hep geleceğe umut bir meşe palamudu oluyor.

Çünkü hayat cidden bir ölüm kalım savaşına dönüştüğünde, materyal varlık mesela ilk önemini kaybeden şey oluyor. Yani kim bilgisayarı için kolu kopsun ister ki? Değerler sıralamasında en aşağı, uğruna aylarca taksit ödenen, yana yakıla alınan şeyler düşüyor. Saçma gerçi. Gündelik hayatta ömrünü, emeğini yığdığı şeylere insan, bir yangında kolunu çok görüyor.

Sonra farkında bile olmadan o savaşta insan birilerini “unutuyor”. Beynin en aktif çalıştığı an, binadan dışarı doğru koştururken eşini unutuyor mesela. Çocuğunu unutan oluyor. Annesini unutuyor. İnsan cidden krize girdiğinde, geçmiş bir anda puf diye zihninde dağılıyor ve sadece sağ çıkarsa sahip olabileceği bir geleceğe odağını sabitliyor. Böylece batık yatırım haline gelmiş, yani hep geçmişe bakarak “bunca emek verdim, bunca yıl, bunca para” diye diye muhafaza edilmiş ilişkilere, işlere vs artık şöyle bakılıyor: “bunu bi’ 10 sene daha yapar mıyım/ yapmak istiyor muyum peki?” İçten içe artık neye daha fazla vermek istemiyor ama şimdiye kadar verdiklerini de bir kalemde çöp etmekten utanıyor/korkuyor/çekiniyorsa işte, hafıza sürçmesiyle onu yangında unutuveriyor.

Sonuçta sadece yavruları, tohumları ve kaldıysa şayet birkaç sevdiği alıp çıkıyor insan o yangından. Yani günün sonunda, hayatta kalmak için, geleceğe ve şimdiye tutunmak durumunda kalıyor. Bu yüzden o fotoğraflar hep, kedi yavrusu, tohum, dal kaynıyor onca külün içinde salınan. Kalan her şeyinse kül olmasına, aslında tercihen müsaade ediliyor. Yani bir bakıma insan zamanı ve yeri, nefesi ve canı daralınca, aslında çok daha mantıklı davranıyor.

Bu mantık yönetilmiyor, yönlendirilmiyor, düşünerek elde edilmiyor. Bu gerçekten içimizdeki yaşam sevinci ve “bunu da atlatırsam artık ne olsun isterim” sorusunun içsel bir cevabının kombiniyle, kendi kendine oluşuyor.

Kalan her şeyi yangında bırakıyoruz.

Bugünlerde ince bir sızı gibi mesela, geleceğimiz şekilleniyor. Çünkü bu günlerde her yer yanıyor. Bile bilmeye yangında bıraktığımız her şey küle dönüşürken, içgüdüsel olarak kaptığımız şeylerle bir gelecek potansiyeli oluşuyor. Çok kısa bir süre sonra, bizi de yangın sonrası, hayat bir profesyonel fotografçı gibi kameraya alacak ve çektiği karelerde elimizde kalmış kedi yavrularını, meşe palamutlarını bize gösterecek. Dilerim size kalan tohumunuz sağlam olsun.

Caput Draconis - mistikalem.com

Prof. Yaşam Koçu, NLP ve Öğrenci Koçluğu
Usui-Kundalini Reiki II
Seans/iletişim: [email protected]

www.youtube.com/user/thejenrachelblack