Konumuz düşünmekten hareket edemeyenler.

21 Ocak 2018 Pazar
Konumuz düşünmekten hareket edemeyenler.
Konumuz düşünmekten hareket edemeyenler.

Kötüdür değil mi? Düşünmeden yaptığı her şeyden hemen hemen pişman olur insan. Sonuçlar nadiren olumlu gelir, çünkü piyango oynamak gibidir bir yerde. Tuta da bilir, tüm birikim hava da olabilir.

Fakat incelersek şayet, ne demektir düşünmeden hareket etmek?
Mümkün müdür gerçekten bu? İnsanın karar vermeden eyleme geçmesi olası mıdır?

Teknik olarak pek değil.

Önce “pek” kısmını açıklayalım.
Ani travmatik bir olay neticesinde süreli bilinç kaybı yaşamak olasıdır. Böyle durumlarda acı, korku veya öfkeden, hatta daha sonra muhtemelen hatırlanmayacak eylemlere geçmek olasıdır. Ancak konumuz bu grup değil.

Konumuz gündelik hayatında, ilişkileri, kariyeri, vizyonu hakkında düşünmeden eyleme geçen ve genelde olumsuz sonuç alan yurdum insanı.

Oysa düşünmeden hareket etmek mümkün değildir, tuvaletimizin geldiğini bile bize, beynimiz söyler. Tuvalete girip, sonradan tuvaleti geldiğini fark eden yoktur sanıyorum içimizde?
Peki düşünme faaliyeti de varsa, sorun nedir o zaman?

Sorun düşünmekte değildir. Düşünmeden hareket ettiğini düşünen insanlar da, en az düşünen insanlar kadar düşünür, hatta çok düşünür, hatta düşünmekten algılarını kaydırırlar.
Mesele düşünmekte değil, hangi malzemeyle düşünmekte olduğumuzdur.

Eğer düşünürken malzemelerimiz, yalnızca hayallerimiz, belirsiz olan koca hayat konusunda net, esnemez yargılarımız, kendimize veya dışarıya dair subjektif algılarımızsa, o zaman yanlış düşünüyoruz demektir ki bunu bir önceki yazıda da izah etmiştik.

İşte düşünmeden hareket etmek dediğimiz budur. Duygularımızla, beklentilerimizle düşünmek ve eyleme geçmek.

Genelde o eylem realitede karşılık bulmaz, çünkü realite farklı akmaktadır.

Ama konumuz bu da değil.

Aslında konumuz düşünmekten hareket edemeyenler.

İlk önce doğru düşünmeden hareketi ve sonuçlarını anlattım, çünkü genelde düşünmekten hareket edemeyen insanlar o gruptan çıkar.

Bir süre bazı hatalar yapılır yanlış düşünme ile, o hataların bedelleri zorlayıcı olur.
Böylece kişi, tabiri caizse yoğurdu üfleyerek yemeye, hatta bazı noktalarda süt ürünlerini toptan yememeye başlar.

Eskiden duygularına söz geçiremeyen kişi, şimdi de düşüncelerine söz geçiremez olmuştur. Hayali bir satranç tahtasında, bir olasılığı defalarca farklı biçimde oynamakta ve hep yenilme riskinin orada olduğunu görmektedir.

Artık yenilmekten bıkmıştır, bu yüzden o ilk piyonu gerçek hayatta hiç bir kare ileri koyarak oyuna başlamaz.

Yanlış düşünerek hareket ederken hayatında bir sürü şey -genelde olumsuz şey- olup biterken, artık hayatında hiçbir şey olup bitmemektedir.
Bu yeni tip vizyonsuzluk, yani hatalı vizyonluluktan sonra gelen güvenlik amaçlı vizyonsuzluk, insanı içten içe yemeye başlar ve kişinin hayatı bir bakıma söner.

Beyin öğrendiği her alışkanlığı sürdürme eğilimindedir; eskiden doğru düşünmeyi bir türlü oturtamayan birey, şimdi doğru düşünebilmektedir ama bu sefer de hareketi bir türlü sağlayamamaktadır.

Bir diğer deyişle eskiden bir kartal olan ama bol bol kaza yapan araç, şimdi bir mercedes’dir ama bu sefer de benzin yoktur, akü bitmiştir.

Peki çözüm nedir?

Çok basit.

Başlangıçta zor, ama basit.

SADECE YAPMAK!

Sürekli düşünmemiz veya sürekli eylemde olmamız bizi hep aynı kilit sonlara götürür. İşin sırrı, düşünmekle eylemin yerini bilmektir. Her karar öncesi, o kararın olası zarar ve faydalarını, eylemin son kullanma tarihini geçirmeyecek kadar düşünmek, sonra da kafaya üşüşen düşüncelere pay vermeden uygun bir hızda eyleme geçmek, dengeli olacaktır.

Örnek verelim: çok büyük bir kalp kırıklığı yaşadınız geçmişte. Şimdi her yeni ihtimalde aynı olayın tekrarı olasılığı içinizi sıkıyor, sizi endişelendiriyor. Bu yüzden çok düşünüyorsunuz. Biliyorsunuz, belli bir süre içinde eğer karşımızdaki yeni hoşlanmakta olduğumuz insana hamle yapmazsak, friendzone’a düşme ihtimalimiz vardır (=

Aslında eylemsizlik düşürmez bizi friendzone’a, karşımızdaki insana kayıtsız davranmak düşürür. Kayıtsız görüntümüzün sebebi, bizi en ufak hamleye dahi cesaret etmekten alıkoyan aşırı düşüncelerimizdir, yani literatürdeki bir adıyla mindfuck.

Karşımızdaki kişi de bizden hoşlanıyorsa, biz de kayıtsız davranırsak, bir süre sonra o kişi ondan hoşlanmadığımızı düşünüp, başka insanlarla yakınlaşacaktır. Bu uzaklaşma ve yakınlaşmayı hemen hepimiz sezeriz. İşte o aralığı kaçırmadan birkaç elzem soruya cevap vermek yeterli olacaktır. O sorular, ” bu ilişkim sonunda bir nihayete erer mi?”, “ya üç gün sonra bayıklaşan o çiftlere dönersek?” gibi ahiret soruları değildir, çünkü bu soruların cevabı yaşanmadan bilinemez. Daha basit, daha temel sorulardır: “bana duygusal veya fiziksel olarak zarar verecek biri gibi duruyor mu?”, “ne istediğini biliyor gibi duruyor mu, yoksa aklı karışık veya dağınık mı?” “insan olarak benimle uyumlu bir profili var mı? Ben onunla uyumlu muyum?”

Bu kadar. Bunun gibi birkaç temel soruya cevap leyhteyse, o zaman artık düşüncelerin bizi kontrol etmesine izin vermeden, onlar elimizden hayatı çalmaya devam etmeden, adım atmak en iyisi. Ayarında bir adım. Bir selam mesajı, bir kahve içmeye davet gibi. Aleyhte ise tamam, duruyoruz; geçmiş derslerimizi almışız demektir.

Bu durumda hem eylem hem düşünce aynı anda olamaz. Biriyle hem birlikte olmayı düşünüp, hem onunla birlikte olamazsınız. Ya birlikte o an içinde, göz gözesinizdir ya da değilsinizdir.
Esas sorun ne eylemdedir ne de düşünmede. Esas sorun ayarı kaçırmaktadır. Düşünmeye fırsat kalmayacak kadar eylem, eyleme yer bırakmayacak kadar düşünme.

Dengede ise hayat, başımızı döndürmeyecek, kaza yaptırmayacak ya da bize yerimizde saydırmayacak bir hızda akar.

Dengede kalın.

Caput Draconis - mistikalem.com