Prometheus öyküsündeki mitolojik ve astrolojik semboller

15 Temmuz 2022 Cuma
Prometheus öyküsündeki  mitolojik ve astrolojik semboller
Prometheus öyküsündeki mitolojik ve astrolojik semboller

Yaratıcılık ve Cinsellik Arasındaki Bağlantı: Tanrıların Lanetini Göze Alan Prometheus

Rollo May, Yaratma Cesareti adlı eserinde sanatçıda yaratım esnasında- herhangi bir yaratım esnasında- ortaya çıkan suçluluk duygusundan bahsediyor ve bu durumu, tanrılardan ateşi çalarak insanlara getiren ve bunun için bir kayaya zincirlenerek ciğerinin kargalarca her gün didik didik edilmesi cezasına çarptırılan Prometheus örneğiyle açıklıyor.

May, yaratıcı süreçte ortaya çıkan suçluluk duygusu ve cezalandırılma beklentisini  "açıklanamaz" olarak ifade ediyor. (Yaratma Cesareti, Metis Yayınları, sf. 60)  Gelin biraz bu noktada sazı onun elinden birkaç dakikalığına alıp bu durumu açıklanabilir kılmaya çalışalım. 

Prometheus ile başlayalım; ateşi tanrılardan çalan titan, sonunda kargalar tarafından ciğerlerinden didiklenme ile cezalandırılır. 

Ateş: Arzular / arzulanan / haz.

Tanrılar: otorite / süperego / ebeveyn.

Kargalar: Satürn'ün sembolü olan hayvan. Satürn astroloji literatüründe sınırlayan, basıtran, daraltan, muhafazakarlık, toplumsal sınırlar olarak geçmekte. Tarot semboliğinde ise Satan kartı ile, zincirleme, bağımlılık, ceza, mahkumiyet olarak resmedilmekte. 

Ciğerler: Yine ciğerler de astrolojik literatüre göre İkizler burcuna denk gelmekte (beden astrolojisi) ve İkizler burcu konuşmak, düşünmek, yaratıcı fikirler, kendini ifade etmek ile ilgili bir sembol. Aynı zamanda insanların kaygı, korku, suçluluk duygularının tetiklendiği anlarda ilk yaptıkları şey farkında bile olmadan nefeslerini tutmaktır. 

Sonuçta mitoloji ve astrolojiden gelen tüm bu sembolleri birleştirdiğimizde ortaya kendi sesini, kendi arzusunu yaratarak dünyaya getirmek (evet, aynı çocuk yapmak gibi) isteyen bireyin toplumsal ya da otoriter ahlaktan çekinmesi, cezalandırılmayı beklemesi ve böylece nefesini tutması, kendisi tutması, bastırması ortaya çıkıyor. 

Görüldüğü gibi yaratıcılık konusu insan psişesinde seksten çok başka bir yere oturmuyor gibi duruyor ve bilhassa bastırılan toplumlarda yaratıcı olmak çok daha güçleşiyor. 

Yaratıcılığı sadece bir sanat eseri meydana getirmek olarak da almamak gerekiyor. Aslında yaratıcılık çok daha geniş bağlamda kendi özgün pozitif-negatif tüm duygularımızı, içsel olarak süperegomuzun ya da dışsal olarak toplumun onaylayacağı veya onaylamayacağı tüm arzularımızı, hepsi üzerimize gelerek doğum sancısı çeker gibi bize baskı yaptığında, bir forma çevirerek doğurmak demek bir yerde. 

Bir sinir krizini günlükte bir yazıya çevirmek; stresi, bir resme, el işine, hatta yemeğe çevirmek, örnekleri çoğaltın: Ezcümle içsel sıkışmayı somut bir forma bürümek demek yaratıcılık ve aynı cinselliğin sıkıca denetlenmesi, bastırılması ve ancak belli şartlara bağlanması gibi - evlenmezseniz seks yasak ama şu an evlenebilmek için iş ve ciddi para sahibi olmanız gerekir ki bu da ortalama 35'ten önce size seks yasak demektir, yaratıcılığın da -mesela günlük tutan her insanın o defteri burnunu sokacak büyüklerden deli gibi saklamayı öğrenmesi- bastırılması, denetlenmesi ve ancak iyi ve kabul görmüş sanatçılık formunda- herkesin okuyup/izleyip kendini bulabileceği ya da seni yargılamayacağı bir şey yapmayacaksan yapma- ifadesine izin verilmesi yaratıcılığı aynı cinsel libidoda olduğu gibi ketler. 

Sonuç olarak cinsel arzularını ve kabul görmez tüm duygularını ifade etmesi engellenen bireylerin yaratıcı süreçleri de sekteye uğrar ve böyle zamanlarda nefesleriyle birlikte yaratımlarını da tutarlar. 

Belki de bu yüzden Türkiye'de insanlar içsel buhranlarıyla başa çıkmayı pek beceremez; o sancıyı bir yaratıma çevirmek ya da bunu istikrarlı biçimde yapmak, kendinilerini ortaya koymak konusunda ciddi sıkıntılar yaşarlar ve doğurulamayan ya bir ura dönüşerek kişiyi ya da bir bombaya dönüşüp patlayarak etrafı yaralar. ( Fikir teatisi için İrem Elçi Bozkurt'a teşekkürler)

Sonuç: Kendi duygularımızı ve arzularımızı kabul edemediğimiz, onları kucaklayamadığımız sürece, onların akışları konusunda söz sahibi olmamamız da zorlaşır ve bunun bir sonucu olarak yaratamayan, üretemeyen ama hasta ama saldırgan bir topluma döneriz. Diğerlerini üzmemek için ağlamamak, çocuksu görülmemek için şikayet bastırmak, yargılanmamak için fikir saklamak, günün sonunda cinselliği, libidoyu bastırmak insanı hasta eder. 

William Blake'le bitirelim: "eyleme dönüşmeyen arzu, ruh bozukluğuna yol açar" 

ve ekleyelim;

Arzunun eyleme dönüşmesi yaratıcılıktır, sanattır. 

Caput Draconis - mistikalem.com

Prof. Yaşam Koçu, NLP ve Öğrenci Koçluğu
Usui-Kundalini Reiki II
Seans/iletişim: [email protected]

www.youtube.com/user/thejenrachelblack

Porsuk Yayın Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCkhsL7gHYhEyvGWXzBnnUMg