Rehabilitasyon Merkezim Değilsin, Yoldaşımsın

22 Mayıs 2022 Pazar
Rehabilitasyon Merkezim Değilsin, Yoldaşımsın
Rehabilitasyon Merkezim Değilsin, Yoldaşımsın

Hepimizin aşina olduğu üzere son zamanlarda sosyal medyada kadınlar tarafından, bilhassa 8 Mart gibi günlerde açılan pankartlarda, erkeklere "ben senin rehabilitasyon merkezin değilim" çıkışı epey dile getiriliyor. Bu çıkışı tamamen yanlış bulmuyorum.

Türkiye'de 70'lerin sonundan beri kadınlar anneleri tarafından "kendi çektiklerini evlatları çekmesin" diye, eğitim ve ekonomik özgürlük ile güçlendirilerek yetiştirilirken erkekler "e bunların hali iyi zaten" şeklinde her zamanki gibi büyütüldüler ve sonuçta ülkede ortalama bir erkek ve kadın arasında ciddi bir seviye farkı oluştu. Erkeklerimiz, 1950 model erkeğin "evinin, ailesinin, sevdiklerinin sorumluluğu bilhassa maddi ve fiziksel olarak alma" çipi çıkarılmış, günümüze uyumsuzluklarının yarattığı yetersizlikle de epey huysuzlaşmış, en iyi ihtimalle kaprisli ve itici insanlar oldular. Bu esnada kadınlar ise eskisinden daha bilgili, hayatta aktif rol alan, maddi zeminini kendi başına oluşturan ya da oluşturma potansiyeli yüksek daha sert ve kızgın bireyler haline geldiler.

Sözün özü erkekler kadınlara yetersiz kaldılar.

Dahası, genelde eleştirilmeden, uyarılmadan, kendi doğal hallerinde salınarak yetiştirildiklerinden erkekler, ikaz, revize, güncelleme, gelişme gibi kavramlara da bir hayli yabancılar ve çoğunun yeterli hale gelmek gibi bir niyeti, en azından dışarıdan bakınca yok gibi duruyor. Bu da ikili ilişkilerde çoğunlukla kadını, erkeği "çekmek" zorunda bırakıyor ki kadınlar buna karşı çıkıyor. Ben de çıkıyorum.

Yine de şunu da düşünüyorum. Ben bir süredir anksiyete bozukluğundan mustaribim. Son yıllarda kolektif olarak yaşadıklarımız da beni bir hayli hırpaladı. Benim de psikolojik sorunlarım, yetersizliklerim, hırçınlığım, uyumsuzluğum var ve bu, çoğunlukla buna istemeden sebep olan anne babam ve zaten umursamayan toplumsal yapımız, dünyanın içine düştüğü sistemden kaynaklanıyor. Yani bir erkeği bozduğu kadar, toplum beni de bozdu, bozuyor.

Dolayısıyla her şeyden önce bir insan olarak, kiminle ve ne formatta olursa olsun bir ilişkide anlayışa, sabır, hatta tahammüle ihtiyacım var. Eğer karşılaştığım her insan bana "seninle mi uğraşacağız, git tedavi ol!" derse çok üzülürüm. Bilhassa bir erkek, yani romantik duygular beslediğim ve hakkımdaki kanaati sıradan bir tanıdıktan daha önemli olacak biri bana "ben senin rehabilitasyon merkezin değilim, git tedavi ol, git anan uğraşsın seninle!" derse, gerçekten yıkılırım. Hatta başlı başına bunu duymak, beni çok uzun süre karşı cinse yaklaşmaktan, insanlara yaklaşmaktan alıkoyabilir ki koymadı da değil.

Herkesin harika ve kendi başına harika olmasının beklendiği bu dünyada, ben hasta olduğum için az utanmadım, az saklanmadım. Tedavi olmak için de elimden geleni yaptım ve hala yapıyorum ama bazı yaraların iyileşmesi yıllar alıyor. Bazı şeyler, bazen hiç geçmiyor ya da en fazla hafifliyor. Hatta yanınızda size sahip çıkacak, size anlayış gösterecek bir toplum, bir sevgili, bir yoldaş, dost yokken çok daha sancılı ve uzun sürüyor çünkü "düzelme" çalışmalarına bir de "düzelene kadar bana şeker (hayat, temas, ilişki, bağ, sevgi) yok" stresi biniyor.

Bu çağda, bilhassa da bu toplumda büyüyen ve yaşayan bireyler olarak hepimiz hastayız ve hepimizin rehabilitasyona ihtiyacı var. Elbette birbirimizin doktoru olamayız, bazılarımız diğerlerinin imkanlarını zorlayacak kadar aşırı yük olabilir istemeden veya bir kısmımız da, kadın veya erkek, kendini zorla olduğu gibi diğerlerine, resmen bir ceza gibi dayatabilir.

Elbette kendimizi de korumalıyız. Kimsenin şartlarını öne sürerek bizi sömürmesine, tüketmesine, kaynaklarımızı bize bile yetmeyecek kadar talan etmesine müsaade etmemeliyiz. Sadece kadınlar olarak erkeklerin değil, insan olarak tüm diğerlerine karşı kendimizi ve alanımızı da korumak bizim kendimize karşı görevimiz.

Bununla birlikte eğer birbirimize bağı, sevgiyi, merhameti, ilişkiyi -insanlığı yani- vermek için buna "yeterli kalitede" olmamızı bekliyorsak, tüm bağları şimdi şu dakika kesebiliriz çünkü günümüzde kimse, eğer ilişki bir ödülse, onu hak edecek kadar iyi değil. Herkes hasta. Herkes ilaç alıyor. Herkes ağlıyor. Herkes üç gün iyiyse dördüncü gün yıkık. Herkesin içinde bastırdığı öfkesi, acısı, çaresizliği, yıkıklığı, yası var ve bunu en alakasız kişiye yansıtıp duruyor. Zaman zaman herkes çok zor oluyor.

Fakat biz yine de ilişkileniyoruz çünkü buna ihtiyacımız var. Hak etmesek de ihtiyacımız var. Yani birbirimizin rehabilitasyon merkezi değiliz, evet ama yoldaşız bu hayatta. Hep birlikte bir cenderenin içinden geçiyoruz ve hepimiz (tamam belki hepimiz değil, bazı çok kötü insanlar hariç) birinin eline, "buradayım" demesine, tuhaf tuhaf hallerimize, saçmalayışlarımıza, zihinsel kayıklıklarımıza ve toplumsal bozukluklarımıza anlayış ve tahammül göstermesine ihtiyaç duyuyoruz.

Ezcümle, kendimizi korumayı olduğu kadar birbirimizi çekmeyi de öğrenmek zorundayız bağ kurabilmek için. Bağı bir ihtiyaç olmaktan çıkarıp ödül haline getirirsek, yetersizlik duygusu her ilişkiye hakim olur ve yetersizlik duygusu kaçınma, yalnızlık, korku, kaygı ve utanç getirir. İhtiyacı ise ihtiyaç halinde olduğunu farkında olmayan birine sunarsak, verdiğimizi hizmet bizi de kölesi sanan bir densiz bizi sömürür.

İhtiyacının ve sorunlarının farkında erkeklerin ya da insanların yanında olma gayreti gösterebiliriz bence. İkisini de farkında olmayanlardan ise sessizce uzaklaşabiliriz.

Caput Draconis - mistikalem.com

Prof. Yaşam Koçu, NLP ve Öğrenci Koçluğu
Usui-Kundalini Reiki II
Seans/iletişim: [email protected]

www.youtube.com/user/thejenrachelblack