Türk Geleneklerinde yemek yedirme arzusu

27 Aralık 2021 Pazartesi
Türk Geleneklerinde yemek yedirme arzusu
Türk Geleneklerinde yemek yedirme arzusu

Yurtdışında yaşadığım dönemde en çabuk dikkatimi çeken- ve en memnun kaldığım- gelenek farklılıklarından biri yemekli davet adabıydı. İnsanlar misafir geldiğinde en fazla çayın/kahvenin yanına bir parça peynir, birkaç dilim kızarmış ekmek, belki bir iki dilim jambon ya da tütsülenmiş et, birkaç dilim meyve çıkarılır, komple sofra kurulmazdı. Sofra kurulunca da genelde bu, bir kutlama sofrası olurdu: yani yine -genelde alkolle- azar azar tüketilecek, soğuk gıdalardan oluşan bir sofra kurulurdu. Yani özetle kimse koca koca tabakların tıka basa doldurulduğu bir sofraya, iştahla, rahatça yemek yemeye oturtulmaz, zorlanmazdı. Aynı tertibi bugün yabancı dizilerde de görmeniz mümkün. Küçük ikramlar, dünyadan öğrenmemiz gereken bir adap.

Çünkü yemek yemek yani aslında iştah, tatmini mahrem her itkimiz gibi özeldir. Umumi alanda tuvalete girebiliriz, ama tuvalet keyfi yapmayız. Misafirlikte kestirebiliriz ama Pazar günü uykusu çekmeyiz. Aynı şekilde en iç çemberimizden görmediğimiz insanlarla da iştahla, doyasıya, tıka basa ve rahatça yemek yemek istemez, sadece nefsimizi köreltecek kadar, biraz tokluk verecek kadar yemek yemek isteriz. Birinin bizden bu itkimizi açıkça yanında doyurmamızı istemesi, tuvalete oturtup” rahatça sıç” demesi kadar acayiptir ve resmen sınır ihlalidir.

Herkes, dürtülerini güvende olduğu ve her haliyle kabul edildiği bir ortamda, “yuvam” dediği bir yerde tatmin etme hakkına sahiptir ve zaten burada bir dürtünün tatmini, bir haz durumu olduğu için, bunun zorlamayla tatmin edilmesi de mümkün değildir.

İnsanlara kepçelerce yemek yedirmenin bir sevgi gösterisi değil, huzursuzluk verici bir davranış olduğunu bir an önce farkına varmalı ve herkese peynir, kızarmış ekmek, biraz sebze ve birkaç üzüm sunarak onların iştah mahremiyeti hakkına saygı göstermeyi öğrenmeliyiz.