Pek çok konuda öncülük eden başörtüsü konusunun eğitimli Müslüman kadının hayatına girmesine vesile olan Şule Yüksel, gerek yazıları gerekse konferanslarıyla 1960 ve 1970’li yıllara damgasını vurdu. Huzur Sokağı romanıyla tüm zamanların en çok okunan yazarları arasında yer aldı.
Türkiye’de Müslüman kadınların hayatında önemli bir yeri olan yazar Şule Yüksel Şenler’in hayatı, ÖNDER Genel Başkan Yardımcısı Demet Tezcan tarafından kaleme alındı. 2006 yılında ilk kez yayınlanan kitabın yeni baskısı ise “Şule Yüksel Şenler / Bugün Kazanılan Özgürlüklerde Onun Mücadelesi Var” adıyla Profil Yayınları’ndan çıktı. Şule Yüksel Şenler'in yaşadığı çileli günleri doktorlarının tavsiyesi ile unutmak için inzivaya çekildiği ve bu süreçte kendisini de unutturduğu dönemde kaleme alan Demet Tezcan, ardından tüm Türkiye'de Şule Yüksel Şenler'in hayatı ve mücadelesini konu alan konferanslarla binlerce gence ulaştı, ulaşmaya devam ediyor.
20 YAŞINDA KÖŞE YAZARI
Aslen Kıbrıslı olan Şule Yüksel Şenler, babasının memuriyeti dolayısıyla bulundukları Kayseri’de 29 Mayıs 1938’de altı kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Altı yaşındayken İstanbul’a taşındılar. Kız Eğitim Enstitüsü ortaokul 2. sınıfa giderken annesinin hastalığı nedeniyle eğitim hayatını yarıda bırakmak durumunda kaldı, okula gidemedi ama okumaktan vazgeçmedi.
15-18 yaşlarında Peyami Safa, Gökhan Evliyaoğlu gibi isimlerin yazdığı haftalık Yeni İstanbul Gazetesi’nde hikayeleri yayınlandı. 20 yaşında İffet Halim Oruz’un yayın yönetmeni olduğu Kadın Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı. Daha sonra 25 Ocak 1967 tarihli haftalık Yeni İstiklal Gazetesi’ne “İslam Kadınına Hitap” isimli bir yazı gönderdi. Gazetenin sahibi Mehmet Şevket Eygi yazıyı çok beğenerek neşretti. Yeni İstiklal’in kapanmasıyla yine Şevket Eygi’nin günlük olarak çıkardığı Bugün’de yoğun ilgiye mazhar olan günlük yazılarına başlamış oldu.
YAZIYOR AMA KONUŞABİLECEK Mİ?
Şule Yüksel’in köşe yazılarından etkilenen Samsun’dan bir grup imam hatip hocası, Şule Yüksel’i konferans vermeye davet eder. Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği adına davette bulunan hocalardan bir kısmının, “Yazıları güzel ama bakalım konuşma yapabilecek mi?” itiraz ve endişesi karşısında “Hiç olmazsa lisanı hal ile örnek olur” diyen hocaların ısrarları üzerine Şule Yüksel, tüm Türkiye’yi 3.5 kez dolaşacağı, fırtınalar estiren konferans serisine başladı. Konferanslarına olan yoğun ilgiden dolayı Anadolu şehirlerinde sokaklara hoparlör döşeniyor, binlerce kişi salonların dışında cadde ve sokaklarda konferanslarını izliyordu.
‘ŞULEBAŞ’ EKOL OLUYOR
Avrupa’da moda olan pardösülerin üzerine başörtüsü tasarımı yapan ve bunları gazetede paylaşan Şule Yüksel’in çizimleri büyük ilgi gördü. Gazete köşesinden kimilerine renkler, kimilerine kumaş türü, kimilerine de broşlar, tokalar gibi aksesuarlar tavsiye ediyordu. “Şık, zarif, modern” sloganını kullanarak yaptığı tasarımlarını, kendisi için de her konferansı için ayrı bir pardösü ve eşarp tasarımı şeklinde sürdürdü. Kıyafetlerini hem çizip hem diken Şule Yüksel, genç kadınların, özellikle içinden geldiği çevrenin gençlerinin beğenisine bunları sundu. Yaptığı başörtüsü tasarımları halk arasında bir ekol haline geldi ve “Şulebaş” örtünme furyası başlattı.
HATİCE BABACAN’I TEŞVİK ETTİ
Gittiği şehirlerde verdiği konferanslar birer miting havasında geçen Şule Yüksel, genç kadınların değişim ve dönüşümünde büyük bir öncü oldu. Özellikle 17 Kasım 1967’de Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde verdiği konferansın ayrı bir önemi vardı. Bu konferansı dinleyenlerden biri de Ankara İlahiyat’ta okuyan üniversite öğrencisi Hatice Babacan’dı. Konferansın arkasından Şule Yüksel’le de görüşen Hatice Babacan, bir gün başörtüsüyle derse girer. Derse başörtülü giremeyeceğini, başını açması gerektiğini söyleyen dekana ise unutulmaz cümleyi sarfeder: “Bu baş bu gövdeden ayrılmadıkça bu örtü çıkmaz.” Başörtüsü bu olayla ilk kez üniversiteye girmiş olur. Sonrasında ise Ankara’da üniversiteli gençler arasında Babacan’ı destekleyen eylemler ve boykotlar başlar.
İMAM HATİPLERE ÖĞRENCİ YETİŞTİRME
1967 yılında bir grup girişimci, heyet oluşturarak Şule Yüksel’e bir teklif götürürler. Teklif, Ankara’da açtıkları İmam hatiplere ve İlahiyata Kız Öğrenci Yetiştirme Kursu’nun müdireliğini yapmaktır. Şule Yüksel bu teklifi severek kabul eder. Kitapta bu olay Şule Yüksel’in ağzından şöyle anlatılıyor: “Bize eşyaları olan bir ev tutmuşlardı. Annemle birlikte bir ay kadar kaldıktan sonra Hatice Babacan’ın daveti üzerine onların evine geçtik, bir müddet de onlarda kaldık. Kursun öğretmenleri ilahiyat öğrencileriydi. Kursun idaresini bir buçuk ay yürüttükten sonra ayrıldım. Çünkü orada sürekli kurs ile ilgilenmem konferanslarıma engel olacaktı.”
YAZISINDAN DOLAYI HAPİSTE
Türkiye’yi dolaşarak konferanslar veren Şule Yüksel artık birileri için ürkütücü olmaya başlamıştı. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde verdiği konferans bir anlamda bunun habercisiydi. Binlerce kişinin dinlediği konferans dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın gazabını çekmişti. Şule Yüksel, konferanstan altı ay sonra Papa’nın Türkiye ziyareti dolayısıyla Cumhurbaşkanı’na hitaben yazdığı yazıdan dolayı 13 ay 10 gün hapis cezası aldı. Halkın yoğun tepkisi üzerine cezaevine girdikten iki ay sonra Cumhurbaşkanı Sunay, Şule Yüksel’i affettiğini beyan etti, fakat bunu kendisine zul kabul eden Şule Yüksel cezasını 9 ay 10 gün kaldığı Bursa Cezaevi’nde tamamladı.
HUZUR SOKAĞI
Şule Yüksel’in Huzur Sokağı adıyla yazmaya başladığı metinler ilk önce Bugün gazetesinde tefrika edildi. Ancak gazetenin kapanması ve Şule Yüksel’in hapse girmesiyle yarım kalan metinler, ilk önce bir senaryo halinde ardından ise roman olarak yeniden yazıldı. Senaryosu Birleşen Yollar ismiyle beyaz perdenin meşhur filmlerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. Hidayet romanları ekolünü de başlatan romanı ise bugüne kadar milyonlarca adet satıp, okuyucularla buluştu.
Yorumlar