Aralık 1963'te iki erkek öğrenci, okuldaki fen bilgisi projesi için ne kadar süreyle uyanık kalacaklarını denemeye karar verdi. Bu deney, uykusuzluk halinde beyinde olup bitenlere ışık tuttu.
1963 yılının son günlerinde Amerika'da radyoda Beach Boys grubu dinleniyor, ABD Vietnam savaşına müdahil oluyor, öğrenciler Noel tatiline giriyorken iki lise öğrencisi genç erkek de bütün dikkatleri üzerlerine toplayacak bir deneye başlıyordu.
Bu deney 8 Ocak 1964'te sona erdiğinde 17 yaşındaki Randy Gardner 11 gün 25 dakika uyanık kalmayı başarmıştı.
Ne kadar uyanık kalınabileceğini kendileri üzerinde deneme fikrini, fen bilgisi dersinde bir proje için lise öğrencisi Bruce McAllister ortaya atmış ve arkadaşı Randy ile bu işe girişmişti.
O dönem en uzun süre uyanık kalma rekoru, Honolulu'dan birine aitti ve bu kişi 260 saat, yani neredeyse 11 gün uyanık kalmayı başarmıştı.
Uykusuzluğun bilişsel beceriler üzerindeki etkisini basketbol oyunu üzerinde gözlemeyi amaçlıyorlardı. Kura sonucunda Randy'nin uyumaması, Bruce'un da gözlem yapması kararlaştırılmıştı.
Deneyle ilgili yerel gazetede çıkan haber üzerine, Stranford Üniversitesi'nde uyku üzerine araştırma yapan William Dement de olaya dahil oldu. Bu gelişme Randy'nin ailesini biraz rahatlatmıştı.
Şimdi profesör olan Dement, 1964'te uyku konusundaki araştırmalara yeni başlamıştı. "Belki de uyku konusunda araştırma yapan tek insandım. Randy'nin ailesi bu deneyin ona zarar vermesinden korkuyordu. Uzun süre uykusuz kalmanın ölüme yol açıp açmayacağı sorusu tartışılıyordu" diyor.
Kedilerin 15 gün boyunca uyutulmadığı bir deneyde hayvanlar sonunda ölmüş, uykusuzluğun mu yoksa stres veya kimyasal maddelerin mi asıl neden olduğu konusunda tartışmalar gündeme gelmişti.
Dement deneye katıldığında Randy hala canlılığını koruyordu. Ama günler geçtikçe üzerinde yapılan deneyler beklenmedik sonuçlar ortaya çıkardı.
Tat, koku ve işitme duyuları teste tabi tutulmuş, bir süre sonra bilişsel ve duyumsal becerilerinin etkilendiği görülmüştü.
Randy bazı kokulara tahammül edemez hale gelmiş, ama belki de çok fazla pratik yapmasının sonucu olarak daha iyi basketbol oynamaya başlamıştı.
"Fiziksel olarak çok iyiydi. Basketbol veya bowling gibi oyunlar oynatabiliyorduk ona. Ama gözünü kapatsa hemen uyuyacak haldeydi," diyor Dement. En zoru ise onu geceleri uyanık tutmaktı.
Medyanın da bu deneye ilgisi giderek artıyordu. Öyle ki Kennedy suikastı ve Beatles grubunun ziyaretinin ardından bu konu medyada en fazla yer verilen haber haline gelmişti.
Ama çoğu haberde bu deney ciddiye alınmıyordu. Oysa öğrenciler bunu büyük bir ciddiyetle yapıyordu. 264 saatlik uykusuzluğun ardından dünya rekoru kırılmış ve deneye son verilmişti.
Randy evde yatağa girmek yerine hastaneye götürülüp beyin dalgaları incelendi.
14 saat uyuduktan sonra tuvalete gitmek için uyanmıştı. İlk gece REM uykusu (rüya görülen uyku aşaması) oranı çok yüksekti. Ertesi gece bu oran düşmüş, birkaç gün sonra ise normale dönmüştü.
"Sonra da kalkıp okula gitti, çok ilginçti" diye anlatıyor Dement.
Randy'nin hastanedeki gözlem sonuçları incelendiğinde, beyninin bazı bölgelerinin uyku halinde iken bazı bölgelerinin uyanık olduğu ortaya çıktı.
***
Ömrümüzü nasıl geçirdiğimize bakarsak ilginç şeylerle karşılaşırız.
78 yaşına geldiğimizde kaba bir hesapla dokuz yılımızı televizyon seyrederek, dört yılımızı araba sürerek, 92 günümüzü tuvalette, 48 günümüzü ise seks ile geçirmiş oluruz.
Fakat ömür boyu yaptığımız etkinliklerin en uzunu hiç şüphesiz uykudur. 78 yaşına bastığımızda, uykuda geçirdiğimiz zaman 25 yılı bulmuş olacaktır. Peki, bu süreyi biraz daha azaltmak mümkün müdür? En fazla ne kadar süreyle uyanık kalınabilir? Uykusuz kalmanın sonuçları nelerdir?
Kendimizi uykusuzlukla sınamaya kalktığımızda bunun ne kadar zor olduğunu görürüz. Uzmanlar uyuma dürtüsünün yemenin bile önüne geçtiğini, uyumamak için ne kadar çabalasak da beynimizin kendiliğinden uykuya dalacağını söylüyor.
Neden uyuruz?
Uyuma dürtüsünün neden bu kadar güçlü olduğu bilinmiyor. Uzmanlar uykunun tam olarak nasıl bir fonksiyonu olduğunun hala açıklanmaya ihtiyacı olduğunu, fakat genel olarak vücudumuzdaki sistemleri yeniden ayarladığını belirtiyor. Araştırmalar ayrıca düzenli ve gerektiği kadar uyumanın iyileşmeyi sağladığını, bağışıklığı güçlendirdiğini ve metabolizmayı düzenlediğini de gösteriyor.
Öte yandan yeterince uyumama halinde diyabet, kalp hastalıkları, obezite depresyon ve diğer rahatsızlıklara dair risklerin arttığı biliniyor. Belki de bu yüzden uyumamız gerektiğinde yorgunluk, enerji azlığı, gözlere bastırılıyormuş hissi duyarız. Uykuya karşı direndikçe konsantrasyonumuz ve kısa dönemli hafıza oluşturma yeteneğimiz dibe vurur.
Tüm bu yan etkileri görmezden gelirsek akli dengesizlik baş gösterir; ruhsal bir gelgit, paranoya ve halüsinasyon başlar. Amerika’da uzun yol tır şoförleri bu durumu anlatmak için “kara köpeği görmek” deyimini kullanır. Yolda gölgeler belirmeye başlar. Aracı kenara çekme vakti gelmiştir.
Uykusuzluk durumunda bedende de buna paralel bir inişe geçme söz konusudur. Kanda adrenalin ve kortizol gibi stres hormonları artar, tansiyon yükselir; kalp ritmi düzensizleşir, bağışıklık sistemi sarsılmaya başlar. Uykusuz kalan insanlar bu nedenle daha kolay hastalanır.
Fakat uyuduktan sonra bütün bunlar düzelir; yani uykusuzluğun yarattığı hasar kalıcı değildir.
Hiç uyumamak
Peki, hiç uyunmadığı durumlarda ne olur? Ölümcül Kalıtsal Uykusuzluk adı verilen ve nadir görülen bir genetik bozukluk aşırı uykusuzluğun ağır sonuçlarına dair çarpıcı bir görünüm çiziyor.
Dünya çapında 40 ailede bu genetik bozukluk biliniyor. Bir tek kusurlu genin beyinde hasara yol açması ve özellikle uykuyu düzenleyen talamus bölgesini etkilemesi nedeniyle uykusuzluk hastalığı baş gösteriyor.
Günlerce uyumamak aşırı terlemeye, gözbebeklerinin iğne ucu kadar küçülmesine neden oluyor. Birkaç hafta sonra ise uykuya dalma hali, uyurgezerlik ve istemsiz kas hareketleri başlıyor. Kilo kaybı ve demans (bunama), ardından da ölüm baş gösteriyor.
Uykusuzluk öldürür mü?
Fakat burada ölüme uykusuzluğun değil, hastalığın beyinde yarattığı hasarın neden olduğu düşünülüyor. (İşkence yöntemi olarak uygulanan uykusuz bırakmadan dolayı tutukluların büyük acılar çektiği biliniyor; fakat bugüne kadar kimsenin öldüğü görülmemiştir.)
Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde de doğrudan uykusuzluğun olmasa da ondan kaynaklı gelişmelerin ölüme yol açabileceği görülmüştür. Uykuya dalmak üzere olan sıçanlar günde bin kez uyandırılmış, uzun süre uykudan mahrum bırakılınca vücut sistemleri çökmüş, vücut ısıları düzensizleşmiş, fazla yemelerine rağmen kilo kaybı görülmüştü. Uzmanlar ölüme uykusuzluğun mu yoksa ondan kaynaklı stresin mi neden olduğuna dair ayrımın zor olduğunu belirtiyor.
Rekor kimde?
Bütün bunlar uykusuz kalmanın sınırlarını zorlama konusunda caydırıcı etkenler olabiliyor. Peki, insanın uykusuzluğa ne kadar dayanabileceği konusunda bir deney var mı?
Bu konuda rekor Randy Gardner adlı Amerikalıya ait. Gardner, 1964’te 17 yaşındayken yapılan bir bilim fuarında yaptığı gönüllü deneyde, 11 günden fazla (264 saat) süreyle uyanık kalmıştır. Daha az güvenilir başka kaynaklar, 1977’de bir İngiliz kadının 18 gün boyunca sallanan iskemlede sallandığını belirtiyor.
Guinness Rekorlar Kitabı, insanların kasıtlı uyanık kalarak kendilerine zarar verebileceği gerekçesiyle birkaç yıl önce bu alandaki denemeleri kayda geçirmeye son verdi.
Bu haberin İngilizce aslını BBC Future sayfasında okuyabilirsiniz.
Yorumlar