Mitoloji

Türk ve Dünya Mitolojisinde Tepegöz

Mitolojilerde genellikle tek gözlü devasa yaratıklar olarak karşımıza çıkan tepegözlerle, insanların mücadelesi hep zekâ, cesaret ve güçlü kahramanlarla şekillenir

Türk ve Dünya Mitolojisinde Tepegöz

Tepegöz hem mitolojilerde hem de ezoterizmde oldukça önemli bir sembol kahramandır. Baita Dede Korkut hikâyeleri ve Antik Yunan Mitolojilerinin en dehşetli canavarlarından olan Tepegöz genellikle tek gözlü, devasa yaratıklar olarak yer alır ve adını, "tepe" (yani "baş") ve "göz" kelimelerinin birleşiminden alır.

Tek gözlü canavarlar, birçok farklı kültürde benzer şekilde betimlenmiş, farklı zaman dilimlerinde ve coğrafyalarda farklı efsanelerde yer almıştır. Tepegözler, genellikle korkutucu, güçlü, doğaüstü varlıklardır. 

1. Türk Mitolojisinde Tepegöz

Türk mitolojisinde Tepegöz evrensel bir felaket sembolü olarak dikkat çeker.  Tepegöz yalnız Oğuz halkı için değil zamanla bütün insanlık için büyük bir felakete dönüşür.  "Tepegöz" kelimesi, Yunan mitolojisindeki Kykloplar ile benzer şekilde, tek gözlü devleri tanımlamak için kullanılır. Özellikle Dede Korkut Hikâyeleri başta olmak üzere, sözlü halk edebiyatı eserlerinde bu tür canavarlara rastlanır.

Dede Korkut Hikâyeleri’nde yer alan Tepegöz figürü, kocaman bir yaratık olarak halk arasında büyük korku yaratır. Bu yaratık, insanları ve köyleri tehdit eder. Birçok hikâyede Tepegöz’ün kahramanlar tarafından öldürülmesi veya yenilgiye uğratılması anlatılır. Bu tür hikâyeler, halkın büyük, güçlü, korkutucu varlıklar karşısında cesaret, zekâ ve mücadele ile zafer kazanabileceğini simgeler.

Tepegözü Öldürdüğü Hikâyede Tepegöz için biricik ve değerli olan gözdür. İnsan için
de aynı özelliklere sahip candır. “Ala gözden ayırdın yiğit meni, tatlu candan ayırsın
kadir seni” bedduasıyla yaşam için önemli aydınlığın karanlığa dönüşümüne göz ve can sembolüyle gönderme yapılmaktadır. Bu anlamda kargış sahip olunan, değer verilen unsurların kaybı için de kullanılan bir unsur haline gelmektedir.

Tepegözler mağaralarda yaşar. Mağara kültü, Türk kültür tarihinde taşıdığı değerler dizgesi ile özel bir yere sahiptir. İlkel dönemlerden günümüze kadar, insanlık için sığınma, korunma, barınma nitelikleri ile bütünleşmiştir. Mağara, bir mit mekânı olarak dikkati çeker. Mağara, fiziksel boyutu yanında kutsal yönü ile insanları koruyan, onlara barındıran, taşıdığı bilinmezliklerle/gizlerle yeni bir yaşama kapı açan kutsal bir mekândır. Zamanla insanlık, mağaraya farklı ve yeni anlamlar yükleyerek, onu sembolik bir mekâna dönüştürmüştür. Mağara, bireyin kendisini tanıma ve tanıtma sürecinde ona ev sahipliği yapan, boyut değiştirmeyi sağlayan bir mekândır. İnsan bu kutsal mekânda kendisini yeniden gerçekleştirir, kendi ben’ini bulur, dönüşüm geçirerek hayata yeniden burada başlar. Mağara özdür, çekirdektir. Birey bu merkeze, çekirdeğe yaklaşarak kendini tam anlamıyla bulur. Mağaranın içine girebilmek, orada kalabilmek, yeni keşifler yapabilmek seçilmiş insanlara bahşedilen bir lütuftur. Bu şansı doğru kullanan insan, olgunlaşma yolunda doğru adım atmış olur. Mağara, en eski dönemlerde yaşamak ve korunmak adına aranılan, ulaşılmak istenen; ancak kavuşulması zor bir mekândı. Bu inanç zamanla dönüşüme uğrayarak gidilmek, varılmak istenmeyen ürkütücü ve soğuk bir mekâna dönüşür. Zamanla büyük imkânlara ulaşan insanoğlu, dar mekânlara sığamaz olur. Eskiden mutlu olduğu dar mekân fikrinin değişmesiyle mağaranın algılanış süreci de yeniden şekillenir. İnsanın kendisini toplumun kargaşasından kurtarıp bireysel erginleme yolculuğuna çıktığında mağaranın koruma ve barındırma olan ilk işlevi kendisini gösterir. Mağara, kuyu, yer altı, mahzen ya da zindan gibi bir yere giriş/iniş başka bir âleme geçişin işaretidir. Bu geçiş bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu kapalı ve kutsal mekânlara kişi kendi isteği dışında girer. Ancak buradan ancak kendi iradesi, aklı ile çıkabilir. Kişi mağaradan çıkarak kendi farkına varır, kendini bulur. Kişinin mağaraya girme/çıkma aşamasında mekân –mağara- önemlidir. Mağara olmadan kişi, eşiği atlayamaz, kendini erginleştirip yeni bir hayata başlayamaz. Mağaraya girme, kişinin hayatının en önemli sınavlarından birisidir. Mağara, bu bakımdan kişinin pişmesine olanak sağlar. Mağaralar, bilinmeyenlerin, karanlıkların dünyasıdır. İnsan tarafından görülmeyen çoğu zaman sadece psişik edim ve sezgileriyle anlayabildiği bir bilinmezlik mekânıdır.

Basat’ın Tepegözü Öldürdüğü Hikâyede de yine ahlakî anlamda bir itaatsizliğin sonucu
olarak toplumun başına korku ve felaket getirmektedir. Bu hikâyede korku temeline
dayalı felaket, inaçla ilgili değerlere ve kurallara bağlı kalmamaktan kaynaklanmaktadır. Burada ahlakî yanlış, Konur Sarı Çobanın bir peri kızıyla birlikte olmasıyla başlamaktadır. Hikâyede bireyin hem ahlakî hem de fizikî hatası toplumun önüne felaket olarak sunulmaktadır.

Dede korkut anlatılarında, mitin koruyucu gücü bozulduğu/yıkıldığı zaman varoluşsal anlamda bir suç işlenmiş olur ve ihlal edilen varlık alanı yıkıcı yüzüyle geri dönerek, evrensel anlamda öç almak ister. Bu tipin en önemli temsilcisi olan Tepegöz, kutsal yer sularını temsil eden perili pınarın bir çoban tarafından insani bir zaafla kirletilmesi sonucu ortaya çıkar. Bütün Oğuz halkı bu problemi yalnızca fiziksel güç olarak çözmek istedikçe problem daha da büyür. Sonuçta Tepegöz yalnız Oğuz halkı için değil bütün insanlık için büyük bir felakete dönüşür. Tepegöz sembolüyle mitik düşünce bize şunu söylemek ister; İnsanla doğa arasındaki ilişkiler tek yönlü ve yetersiz değil, çok yönlü ve daha birbirini bütünler bir kompleks teşkil etmektedir. Bu yüzden mitik düşünce Tepegöz aracılığıyla bize bütün varlık alanlarına karşı daha saygılı olmaya ve başkalarının varlık alanlarını ihlal etmemeye ve onlara daha saygılı olmaya davet eder.

Bazı Orta Asya halklarının geleneksel anlatılarında, tek gözlü devler bazen bir halkın tarihini ya da doğaüstü varlıklarla olan mücadelesini anlatan figürler olarak karşımıza çıkar. Bu devler, genellikle büyük bir tehlike ve tehdittir. Efsanelerdeki kahramanlar, devleri öldürerek ya da onları zekâ kullanarak alt ederek zafer kazanırlar.

2. Yunan Mitolojisi: Polyphemus

Yunan mitolojisinde tepegözler, "Kykloplar" (tek gözlü devler) olarak bilinir. Polyphemus, en ünlü Kyklop figürlerinden biridir. Polyphemus, Poseidon'un oğlu ve dev bir yaratık olarak tasvir edilir. Tek gözlü ve son derece güçlüdür. En ünlü efsane, Homeros'un Odysseia adlı destanında yer alır. Bu destanda, Odysseus ve adamları, Polyphemus'un mağarasına gelirler ve onu tuzağa düşürerek gözünü kör ederler.

Polyphemus ve Odysseus’un karşılaşması, bir yandan tepegözlerin (Kyklopların) korkutuculuğunu ve vahşiliğini, diğer yandan da insanların zekası ve stratejik düşünme yeteneğini simgeler. Polyphemus, insanların yediği yiyecekleri çalar ve onları hapsetmeye çalışır, ancak Odysseus zekice bir planla ondan kurtulur.

Kykloplar, Yunan mitolojisinin erken dönemlerinde, özellikle Hesiodos'un Theogonia adlı eserinde, yeraltı tanrısı Uranüs ve Gaia'nın çocukları olarak tanıtılır. Her biri devasa boyutlarda olan bu yaratıklar, bazen Zeus gibi tanrılar tarafından yardımcı olarak da tasvir edilmiştir.

Yunan mitolojisinde Polyphemus dışında da tek gözlü yaratıklar bulunmaktadır. Gorgonlar ve Ettinler gibi varlıklar, devasa boyutları ve korkutuculuklarıyla dikkat çekerler. Ancak Gorgonlar, başlarında yılanlar bulunan ve bakışlarıyla insanları taşa çeviren korkutucu yaratıklardır. Ettinler ise tek gözlü olmasa da, Yunan mitolojisinin korkutucu dev figürlerinden biridir.

3. Hindu Mitolojisi: Rakshasa ve Asura

Hindu mitolojisinde, özellikle Rakshasa ve Asura gibi canavarlara rastlanır. Bu yaratıklar bazen tek gözlü olabilir ve insanlara zarar vermek için sıkça tanrılarla mücadele ederler. Ravana, Ramayana destanındaki baş karakterlerden biridir ve ten başlı, bazen de tek gözlü bir figür olarak betimlenebilir. Ravana’nın tepegöz özelliklerine sahip olmasa da, yıkıcı ve korkutucu bir figür olarak, bazı benzerlikler taşır.

4. İskandinav Mitolojisi: Jotunlar (Devler)

İskandinav mitolojisinde de devler (Jotunlar) sıkça yer alır. Bazı Jotun figürleri tek gözlü ya da devasa boyutlardadır. Örneğin, Ymir adlı dev, İskandinav yaratılış efsanelerinde yer alır ve bazen tek gözlü olarak tasvir edilir. Ayrıca, Fenrir gibi yaratıklar da devasa ve tek gözlü figürler olarak düşünülebilir, ancak bunlar genellikle daha farklı mitolojik kontekstlere sahiptir.

5. İrlanda Mitolojisi: Fomorianlar
İrlanda mitolojisinde, Fomorianlar adı verilen bir ırk, devasa ve korkutucu varlıklardır. Bu yaratıklar bazen tek gözlü ya da tek kollu şekilde tasvir edilirler. Fomorianlar, genellikle karanlık güçlere sahip olan ve tanrılarla mücadele eden yaratıklardır. Onlar, Tuatha Dé Danann halkı ile çatışan eski İrlanda tanrılarından biridir.

Özetlersek; Tepegözler, mitolojilerde genellikle tek gözlü devasa yaratıklar olarak karşımıza çıkar ve halklar arasında benzer temalar etrafında şekillenir. İnsanlık, tepegözler ve devler gibi korkutucu varlıklarla mücadelesini hep zekâ, cesaret ve güçlü kahramanlarla simgeleştirir. Yunan mitolojisindeki Polyphemus'tan Türk mitolojisindeki Tepegöz figürlerine kadar, tek gözlü devler, farklı kültürlerin korkularını, ahlaki değerlerini ve kahramanlık anlayışlarını yansıtır.

Yorumlar