İstinye Üniversitesi, gelenekselleştirmeyi hedeflediği “İSÜ Mikrobiyota Günleri” kapsamında; hem “Mikrobiyota Sempozyumu” gerçekleştirdi hem de Türkiye’nin ilk “Mikrobiyota Laboratuvarını” açtı.
Metagenomik yöntemle mikrobiyota analizi yapacak laboratuvar; sadece sağlık kurumlarına değil, vatandaşlara da hizmet verecek.
Sempozyumda ise, üç ayrı oturumda probiyotik, karaciğer yağlanması ve İrritabl Bağırsak Sendromu ile mikrobiyota ilişkisi masaya yatırılarak, hastalıkları önlemede alınacak tedbirler konuşuldu. Ayrıca, “Metagenomik Yöntemle Mikrobiyota Analizi Rutin Sağlık Hizmetlerini Nasıl Değiştirecek?” konusu ele alındı.
Açılış konuşmaları, İstinye Üniversitesi rektörü Melih Bulu, rektör yardımcısı Prof. Dr. Erdal Karaöz ve Biyokimya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Engin Ulukaya tarafından yapılan sempozyuma, Prof. Dr. Hakan Alagözlü (Probiyotik Prebiyotik Derneği İkinci Başkanı ve Ankara Medikal Park Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı); Prof. Dr. Abdullah Olgun (İstinye Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı); Prof. Dr. Kadir Demir (İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi); Yrd. Doç. Dr. Zehra Çağla Karakoç (İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi ve LİV Hospital); Doç. Dr. Binnur Şimşek (İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesi ve LİV Hospital); Yrd. Doç. Dr. Şule Namlı Koç (LİV Hospital Ulus) ve Yrd. Doç. Dr. Filiz Sağlam (Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı) katıldı..
Sonuçlar, başta kanser olmak üzere, birçok hastalığın tedavisi için kullanılabilecek
İstinye Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erdal Karaöz, Türkiye’de hemen hemen hiç yapılmayan ve daha çok dışa bağımlı olunan testleri Türkiye'de yapmayı amaçladıklarını ve bu bağlamda tıbbın ve yaşam bilimlerinin önemli alanı olan mikrobiyota konusunda ilk gerçek laboratuvarı kurguladıklarını söyledi. Karaöz, “Başta kanser olmak üzere, obezite, diyabet gibi birçok hastalığın bağırsaklarımızda bulunan milyarlarca bakteriyle bir ilişkisi olduğu bilim insanları tarafından ortaya kondu. Biz bu laboratuvarda, Türkiye'deki hekimlerimize gaitadan (dışkı) elde edeceğimiz sonuçları sunarak, hastalıkları daha doğru tedavi etmeleri noktasında yardımcı olmaya çalışacağız. Bu laboratuvarı çok önemsiyoruz. Türk insanlarına ve Türk sağlık sistemine büyük katkılar sağlayacaktır.” dedi.
Ülkemizin mikrobiyota profilini çıkartmayı düşünüyoruz.
İstinye Üniversitesi Biyokimya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Engin Ulukaya ise, insan mikrobiyotasının, tıp için adete yeni bulunmuş bir organ gibi görüldüğünü vurgulayarak, şunları söyledi: “İnsan mikrobiyotası, vücudumuzda, kendi aralarında birlikte yaşayan farklı mikroorganizmalar topluluklarıdır. Özellikle ikinci beyin kabul edilen bağırsaktaki mikrobiyota, artık bir organ olarak kabul edilmektedir. Her organ gibi bağırsak mikrobiyotasının da sağlıklı bir yaşam için önemli fonksiyonları var ve düzenli çalışmadığı zaman hastalıklar ortaya çıkıyor. Ve sağlık açısından önemli olan, onların hangi oranlarda bir arada olduğunu bulgulamak ve onların bu birlikteliklerini dengeli tutabilmek ve yönetebilmektir. İşte ülkemiz için bir ilk olan bu yeni cihazımız ve yeni tahlil laboratuvarımızla, ülkemizin mikrobiyota profilini çıkartmayı düşünüyoruz. Ülkemizdeki insanların nasıl bir bakteri profiline sahip olduklarını bulgulayıp, bunları uzun vadede ülkemizin sık görülen hastalıklarıyla ilişkilendireceğiz ve bu sonuçlar bize çok büyük faydalar sağlayacak. Ülkemizdeki hastalıklarla bağını ilişkilendirirsek, belki de sadece probiyotiklerle, yani bakteri tedavisiyle, bir tür yoğurt tedavisiyle birçok hastalığın önüne geçeceğiz. Bu ülkelerin sağlık bütçelerinde müthiş bir rahatlama sağlayabilir. Mevcut cihazımız yüksek teknolojili bir cihaz ve bu anlamda Türkiye’de bir ilk. Biz tüm bakterileri son teknolojiyle analiz etmiş olacağız.”
Rafine gıdaların tüketimiyle mikrobiyotamız değişerek fonksiyonlarını yapamaz hale geldi
İstinye Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Filiz Sağlam ise, mikrobiyotaların insan vücudunda bazı yaşamsal fonksiyonları yerine getirdiğini vurgulayıp, özellikle sindirimde çok önemli olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Bağırsak mikrobiyotasının başlıca fonksiyonları; besinlerin sindirimi, bağışıklık sisteminin düzenlenmesi ve patojen bakterilerin hastalık yapmasının engellenmesidir. Rafine gıdaların tüketimiyle mikrobiyotamız değişti ve eski fonksiyonlarını yapamaz hale geldi. Bu da obezite, fonksiyonel bağırsak hastalıkları, ülseratif kolit gibi hastalıkları ortaya çıkardı. Eskiden bu kadar sık görünmeyen hastalıklar, mikrobiyotanın ve yeme alışkanlıklarının değişmesiyle ortaya çıktı. Her obezite, mikrobiyota bozukluğuna bağlı olmayabilir bunun için de bir analiz yapılması gerek ve bu laboratuarda bunun analizi yapılacak. Eğer bundan kaynaklıysa diyet, probiyotik, yaşam tarzı değişikliğine daha fazla önem verilecek. Eğer böyle bir sorun yoksa daha değişik çözümlere gidilecek. Testin yapılması bu yüzden önem taşıyor."
Doktor doktor dolaşıp sonuç alamayan hastalara umut olacağız
Doktor doktor dolaşıp hiçbir şekilde çare bulamamış insanlara bir umut olmak istediklerini belirten Yrd. Doç. Dr. Sağlam, "Hastalıkları belki mikrobiyota yüzünden çözülememiştir. Bizde bunun çözümünü bulabilirler. Amacımız daha iyi bir hayat için katkıda bulunmaktır." dedi.
Dışkı transferiyle gelen sağlık
Bağırsak mikrobiyotasının analizi için “metagenomik” testler kullanılmasının önemine de dikkat çeken Sağlam, sözlerine şöyle devam etti: “Bu sayede, hastadan alınan örnekte bulunan tüm bakteriler bu yöntemlerle tespit edilebilmektedir. Mikrobiyotada bulunan mikroorganizmaların çeşitliliği ve disbiyozis varlığı tayin edilebilmektedir. Doğru diyet, probiyotik desteği ve endikasyon durumunda, sağlıklı bağırsak mikrobiyotasının bağırsaklara yerleştirilmesi olarak tanımlayabileceğimiz “fekal transplantasyon (dışkı transferi)”, disbiyozis tedavisi olarak uygulanabilmektedir. Ve bu konuda ülkemizin ilk ve tek mikrobiyota laboratuvarını hizmete açmaktan büyük sevinç duyuyoruz. Laboratuvarımız sayesinde artık, hasta dışkı örneklerinden, mikrobiyotadaki ‘bakteriyel içerik’, ‘çeşitlilik’ ve ‘disbiyozis’ varlığı, hassas bir şekilde tespit edilebilecek.”
Bağırsak sağlığı genel sağlığımızın göstergesi
Mikrobiyota Sempozyumu konuşmacılarından Probiyotik Prebiyotik Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Hakan Alagözlü ise, bağırsak mikrobiyotasının, vücudumuzdaki tüm mikrobiyotanın yüzde 95’ini oluşturduğunu vurgulayarak; "Dolayısıyla bağırsak bakterileri sağlığımızın bir göstergesi. Bağırsak sağlığı birçok hastalıkla ilişkili bulundu ve yapılan çalışmalarda, şeker hastalığı, huzursuz bağırsak sendromu, iltihaplı bağırsak hastalıkları, obezite, depresyon alerji, astım gibi bir çok hastalıklarla ilişkili bulunduğu kanıtlandı" dedi.
Çığır açan laboratuvar
İstinye Üniversitesi’nde açılan bu laboratuvarın bu alanda çığır açacağının aktaran Prof. Dr. Alagözlü, şunları söyledi: "En üst düzey yöntem olduğu için bağırsağımızdaki bakterilerin hepsini analiz ediyor. Birçok kronik hastalığın belki de nedeni bulunabilecek. Kronik hastalıkta bu nedensel ilişki açıklanmamış. Son makalelerde şeker hastalığı, astım, depresyon gibi birçok kronik hastalıkta mikrobiyotanın ilişkisi ispat edilmiştir."
Yorumlar