Toros dağlarından Akdeniz’e akan Ceyhan nehrinin kıyısında yer alan, günümüzde Osmaniye ili Kadirli ilçesine bağlı Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanı 14 Nisan’da UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne girdi.
Karatepe-Aslantaş, bir yandan Geç Hitit dönemi çift dilli yazıtlarıyla Anadolu hiyeroglifinin çözülmesini sağlayarak bilim dünyasında ünlenmiş, bir yandan da daha 1950’li yıllarda arkeolojik alan ile birlikte doğayı ve yerel insanı da odak noktasına taşıyan hümanist koruma-restorasyon projeleriyle dünyada öncü bir uygulama olarak kabul edilmiştir. Karatepe-Aslantaş’ın UNESCO Dünya Mirası listesine girmesi için çalışmalar 2018 yılında başlamış, Mimarlar Odası Adana Şubesi, Kadirli Kültür ve Eğitim Vakfı (KA-VAK), Osmaniye Valiliği ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkı ve desteği ile ilk adım olan Geçici Listeye girmiştir.
Çift dilli metin Anadolu Hiyeroglif’lerinin çözülmesine katkı sağladı
Çukurova’yı İç Anadolu’ya bağlayan ve yakın zamana kadar Türkmen oymaklarının da göç yolu olarak kullandığı tarihi Akyol üzerinde yer alan Karatepe-Aslantaş, Neolitik dönemden Roma dönemine kadar süreklilik gösteren bir yerleşim alanları topluluğudur. Ancak bu uzun soluklu ören yeri bilim dünyasındaki büyük ününü, M.Ö. 8. yüzyılda yerel bir yönetici olan Azatiwatas tarafından kurulan ve onun adıyla anılan kale yerleşimine borçludur. Bu kale dış surları, iç surları ve iç kesimindeki yapıları ile kendi döneminde antik Adanava kent devletinin kuzey sınırını kollayan stratejik bir noktada yer almaktaydı.
1947 yılında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji hocaları Helmuth Th. Bossert, Bahadır Alkım ve Halet Çambel’in başlattığı ilk kazılarda iç surlarda yer alan iki görkemli kapı üzerinde çift dilli (Luvice ve Fenikece) yazıtların bulunması, Luvice metni yazmak için kullanılan Anadolu Hiyeroglif’lerinin de çözülmesine katkı sağlamıştır. Dünyada geliştirilen ilk alfabe ile yazılmış olan Fenike dilindeki bu metin, aynı zamanda bu döneme ait bugüne kadar bulunmuş en uzun yazıdır.
Eserlerin yerinde kendi bağlamında korunması sağlandı
Yöneticinin bölgeyi ve kendi hükümdarlığını anlattığı yazıtlar ile onlara eşlik eden ve tanrılar dünyasının, kahramanların ve efsanelerin resim yoluyla anlatıldığı taş kabartma eserler, heykeller, 1950’li yılların başlarında uluslararası bilim dünyasında bugün Göbeklitepe’nin oluşturduğuna yakın çok büyük bir heyecan yaratmıştır. 1951’de kazılar büyük ölçüde tamamlandığında kazı ekibi alandan ayrılırken genç Halet Çambel, bu önemli ve görkemli arkeolojik alanda ilk koruma ve restorasyon çalışmalarını başlatmıştır. O dönemde genel yaklaşım kazılarda açığa çıkan taş eserlerin yerlerinden sökülerek müzelere gönderilmesi ve arkeolojik alanın da kaderine ter edilmesiyken, Çambel bu yerleşimin ve eserlerin kendi yerinde kendi bağlamında onları çevreleyen doğa ile birlikte bir bütün olarak korunması gerektiğini ısrarla savunmuştur. Uluslararası işbirliği ile dünyanın önde gelen uzmanlarından da yararlanarak Türkiye’nin ilk yerinde taş eser konservasyonunu ve dünyanın ilk koruma çatılarından birinin uygulamalarını gerçekleştirmiştir. Yine 1958 yılında Türkiye’nin ilk Milli Parkı olan Karatepe-Aslantaş böylece çok geniş bir koruma kalkanına kavuşmuştur. Çambel gerçek korumanın yerel toplumla birlikte sağlanacağı öngörüsüyle büyük zorluklar içinde yaşayan bölge orman köylülerinin çağdaş yaşam koşullarına kavuşması için okul, sağlık ocağı, PTT vb pek çok hizmetin verilmesine ön ayak olmuş ve böylece yerel toplumun Karatepe-Aslantaş ören yerini benimsemesini ve sahip çıkmasını sağlamıştır. Çambel 2014 yılında 98 yaşında vefatına kadar Karatepe-Aslantaş’ın bir açık hava müzesi olarak varlığını sürdürmesi için çabalamıştır.
Uluslararası koruma tarihinde özgün yere sahip
Karatepe-Aslantaş’ın kültür tarihi içindeki “üstün evrensel değer”ini çok sayıda saygın bilimsel yayın ortaya koyarken, burası aynı zamanda arkeolojiyi, doğayı ve insanı birlikte harmanlayan çok yönlü, çok boyutlu koruma uygulamaları ile de uluslararası koruma tarihinde özgün bir yer edinmiştir kendine.
Yorumlar