bilimsel

İnsanoğlunun şiddet paradoksunda genlerin etkisi

Nörobiyologlarından Prof. Robert Sapolsky, 'Şiddetten hepimiz korkuyoruz ama şiddet doğru bir şekilde uygulandığında ise keyif alıyoruz' diyor.

İnsanoğlunun şiddet paradoksunda genlerin etkisi

Dünyanın önde gelen nörobiyologlarından Prof. Robert Sapolsky, 20 Mayıs'ta Zoom'da düzenlenen “BU Lectures Feyyaz Berker Series” kapsamındaki konuşmasında, genlerin çevreye göre belirlenerek davranışlarımızı şekillendirdiğini söyledi.

İnsan davranışının nedenleri açıklamanın zor olduğunu belirten Prof. Sapolsky, "Farklı ekosistemler farklı hayat tarzlarını, farklı beyinleri ve farklı davranışları doğuruyor" diye konuştu. Duayen bilim insanı ayrıca korona virüs salgını geride kaldığında, kaygı bozukluklarına daha yatkın olacağımızı da dile getirdi.

Dünyanın önde gelen akademisyen ve düşünürlerinin ağırlandığı “Boğaziçi Lectures” serisinin 2020 yılı konuğu Stanford Üniversitesi Biyoloji, Nöroloji ve Beyin Cerrahı Profesörü ve Kenya Ulusal Müzeleri Primat Araştırma Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Robert Sapolsky oldu. Tekfen Vakfı’nın desteğiyle “BU Lectures Feyyaz Berker Series”başlıklı etkinliklerin bir parçası olarak Zoom platformunda düzenlenen seminerde, Sapolsky milliyetçilik, gelir farkı, toplumsal anlaşmazlık gibi konuları evrimsel biyolojinin perspektifinden masaya yatırdı. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Tekcan’ın moderasyonunda gerçekleşen semineri 900’den fazla katılımcı ilgiyle takip etti.

Adolf Hitler’i elinize geçirseniz ne yapardınız?

İnsan türünün yeryüzündeki hem en şiddet yanlısı hem de en yardımsever tür olduğunu vurgulayan Sapolsky, türümüzün karmaşıklığını şu ifadelerle açıkladı: “10 yaşından beri Adolf Hitler’i elime geçirsem ne yapardım diye düşünüyorum. Tarihteki en şeytani kişiyi cezalandırmak için onun omurgasını kırmak, gözlerini oymak ya da ona kanser hücreleri vermek isteyebilirdim. Ama ben şiddet yanlısı biri değilim, ölüm cezasına karşıyım, bir yandan da şiddet dolu filmleri izlerken keyif alabiliyorum. Şiddete karşı tavrımız konusunda gezegendeki milyonlarca insandan farklı değilim.”

“Şiddetten hepimiz korkuyoruz ama şiddet doğru bir şekilde uygulandığında ise keyif alıyoruz. Yeryüzündeki en şiddet dolu türüz ama aynı zamanda en çok iş birliği ve iyilik yapan tür de biziz. Bu paradoksu anlamak için davranışlarımızın hangi bağlamda geçtiğini anlamak gerekiyor. Beynimizde bir saniye önce ne oldu, birkaç gün önce ne oldu, birkaç ay önce hormon seviyelerimiz nasıldı, çocukken ya da henüz annemizin karnında cenin halindeyken neler oldu? Hatta milyonlarca yıl önce neler yaşandığı bile doğduğumuz andan itibaren hayatımızı etkiliyor.”

Irkçılık dürtüleri

Beyindeki amigdala, insular korteks, frontal korteks gibi bölümlerin çalışma mekanizması üzerinden saldırgan davranışlarımızın nasıl ortaya çıktığını açıklayan Robert Sapolsky, “Bir şeyden tiksindiğinizde beyninizdeki insular korteks bölümü aktive oluyor. Ancak son 20 yılda bu bölüm yepyeni bir beceri kazandı: İnsular korteks artık ahlaki olarak başka bir insandan tiksinti duyduğunuzda da zehirli bir şey yemişsiniz gibi aktive oluyor,” ifadelerini kullandı.

“Beyinde insanların yüzleri algılamasını sağlayan fusiform korteks bölümü saniyenin 10’da birinde harekete geçen bir bölüm. Örneğin ABD’de yapılan bir deneyde beyaz kişilere siyah insanların resimleri gösteriliyor ve bu bölüm çok aktive olmuyor, çünkü deneydeki beyazlar için siyahların yüzü çok yüz gibi gelmiyor. Ya da aynı kişilere herhangi birinin eline iğne batırılan görüntüler izlettiklerinde beyinlerinde empatiden sorumlu bölgeleri aktive oluyor ama eline iğne batırılan kişi siyahsa aynı bölge çok aktive olmuyor.”

Anne karnındayken yaşananlar tüm hayatı etkiliyor

Sapolsky, insan davranışlarının paradoksunu çözmede çocukluk döneminin de çok önemli olduğunu belirtti: “Eğer anneniz hamilelik döneminde çok fazla stres hormonu salgılarsa amigdalanız normalden daha büyük olacaktır ve daha çok şey sizi korkutacaktır. Bu nedenle sizin de hamileliğiniz daha stresli geçeceği için sizin çocuğunuzun amigdalası da daha büyük olacaktır. Görüldüğü gibi bu genlerle tamamen ilgisiz bir gelişme ama bebeklik ya da çocukluk döneminizde yaşadıklarınız hem tüm hayatınızı etkiler hem de nesilden nesile aktarılır”.

Genler farklı ortamlarda farklı özelliklere neden olabilir

Aynı genlerin farklı ortamlarda farklı özelliklere neden olabildiğini vurgulayan Sapolsky, Asya ülkelerini ve Amerika’yı karşılaştırarak insanların farklı kültürlerde yaşamasının davranışlarını nasıl şekillendirdiği açıkladı: “500 yıl öncesine dönelim. Güneydoğu Asya, Çin gibi yerlerde kolektivist; Amerika gibi bölgelerde ise bireysel yaşam tarzları kuruldu. Örneğin Amerikalı ve Çinli annelerin çocuklarıyla ilişkisi karşılaştırıldığında Amerikalı annenin çocuğuna daha yüksek sesle ninni söylediği görülüyor. Çinli annenin ağlayan çocuğunu kucağına alıp sakinleştirme süresi Amerikalınınkinin yarısı kadar. Farklı ekosistemler farklı hayat tarzlarını, farklı beyinleri ve farklı davranışları doğuruyor.”


Sapolsky, beynin gelecekteki evrimine yönelik öngörülerde bulunarak “COVID-19 krizi ya da küresel ısınma gibi felaketleri atlatır da hayatta kalırsak gelecekte anksiyete bozukluklarına daha yatkın olacağız,” ifadelerini kullandı ve sözlerini hukuki kararlar alan insanlara daha çok bilim öğretilmesi gerektiğini vurgulayarak bitirdi.

Yorumlar