Kur‘an-ı Kerim’de erkek peygamber isimlerinin yanında kadın şahsiyet olarak sadece Hz. Meryem’in adı geçer.
Hz. Âdem’in eşi Havva; Hz. İbrahim’in eşi Hacer, Hz. Yusuf’un eşi Züleyhâ, Firavun’un eşi Asiye, Hz. Süleyman’ın eşi Belkıs, Hz. Muhammed’in eşleri Hacer ve Ayşe ile kızı Fatıma’nın adları Kur‘an’da geçmez. Ancak bir kısmı Kur‘an’daki kıssalara dayanılarak zaman zaman dinî bir kişilik olarak ve memduhun benzetileni olarak eserlerde yer alırken bir kısmı da telmih, teşbih, istiare gibi sanatlar içinde sevgilinin mazmunu olarak geçer.
Kur‘an’da kadın ve erkek bir çift, bir eş olarak birlikte anılır. Bu eşler, bazen bir birine uyumlu birer örnek çift iken bazen bir birine uyumsuz aykırı bir eş olarak karşımıza çıkar. Lügatte “çift, tek karşılığı; bir çifen her biri; karı ve kocanın her biri; koca, eş” anlamlarındaki “zevc” kelimesi
Kur‘an ’da seksen bir yerde geçmektedir. Kelime on yedi yerde tekil olarak; yedi yerde “karı ile koca, ikili” anlamlarında “zevcân/zevceyn”; elli iki yerde “kocalar, eşler, çiftler; zevceler, nikâhlı kadınlar, eşler” anlamında ve çoğul olarak “ezvâc/ zevcât” şeklinde geçmektedir. “Zevc” kelimesi
Kur‘an’da en çok “eş” anlamında kullanılmakta ve karı-koca arasındaki ailevî münasebet, maddî ve manevî bir uyum olarak tanımlanmaktadır. Bu uyum halinin devam ettiiği ailevî ilişkide, kadını “zevc” kelimesiyle, uyumsuzluğun bozulduğu ilişkilerde ise, kadını “imrae” kelimesiyle zikretmektedir.
“Zevciyyet” yani “kocalık, karılık, eşlik, karı ve koca oluş” Kur‘an’a göre sadakat, muhabbet, doğum ve nikâh demektir. Kur‘an’da bunlardan birisinin eksik olmasıyla zevciyyet kavramı ortadan kalkmıştır. Hz. Havva için Hz. Âdem’in “zevc”(e)si ifadesi kullanılırken Hz. İbrahim, Hz. Zekeriyya, Hz. Lût, Hz. Nuh, Firavun ve Azîz’in karısı ve kadınları için “imrae” diye söz edilmektedir.
Kur‘an, “ihanet, inanç farklılığı, dulluk ve kısırlık” gibi unsurların bulunduğu yerlerde “zevc” yani “eş” kelimesini kullanmamıştır. “Firavun’un eşi, Lût’un eşi, Nûh’un eşi” denmemiştir; çünkü bu kadınlar, kocalarının dininden değildir.
Kur‘an’da Hz. Nuh ile Hz. Lut’un eşlerinin münkirlerden olduğu anlatılır. Fars edebiyatında Hz. Nuh’un karısı “Vâhile”nin ismine ve onun münkir oluşuna dikkat çekilir.
Bu iki kadın, kocalarının düşmanlarına yardımcı olmuşlar ve eşlerine ihanet etmişlerdir. Bu eşler, peygamberlerin himayesi altında oldukları halde imanın üstünlüğünü kavrayamayarak inkâra sapan kadınlardır.
Kur‘an’da “İmran’ın eşi” denmemiştir; çünkü Hz. Meryem’in annesi duldur. “İbrahim’in eşi, Zekeriya’nın eşi” denmemiştir; çünkü her iki kadın da kısırdır. Hz. Zekeriyya’nın evlat sahibi olmayla müjdelenmesinden sonra karısı için “zevc” sözü kullanılmıştır.
Kur‘an ’da adı geçen ya da adına ayetlerle işaret edilen kadınlar, peygamberlerin geliş sırasına göre şöyle ele anlatılmıştır.
Hz. Havva :
İnsan neslinin ilk annesi, yeryüzünde yaratılan ilk kadın olan Havva, Kuran-ı Kerim
’de “zevc” kelimesiyle ifade edilen “Âdem’in eşi” olarak geçer ve birçok ayette Âdem’le birlikte anılır. Hz. Havva’nın yaratılışı ile ilgili olarak Hz. Âdem’den veya Âdem ile aynı maddeden yaratıldığına dair ayetler vardır. Bazı âlimler, “Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan” ayetine dayanarak, Havva’nın Hz. Âdem’den, Âdem’in vücudunun bir uzvundan yaratıldığını iddia etmişler ve bunu destekleyen bazı hadisleri öne sürmüşlerdir. İblis’in Allah’a isyan edip cennetten çıkarılışından sonra, Hz. Âdem cennete yerleştirilir. Kendisi ile teselli olacağı bir eşi olmaksızın yalnız başına bir süre dolaşır. Bir ara uykuya dalıp uyanınca başucunda, kendi türünden bir canlı görür. “Sen kimsin?” diye sorar ve “ Bir kadın” cevabını alır. Daha sonra, kadına yaratılış nedenini sorar. Kadın, “ Benimle teselli bulman için yaratıldım” der. Bu arada, yanlarına gelen melekler, Âdem’in ilminin derecesini anlamak maksadıyla “Ey Âdem! Kadına, neden Havva adı verilmiştir?
” diye sorarlar. Âdem de “ Çünkü o, canlı bir maddeden yaratılmıştır” der.
Kur‘an-ı Kerîm’de Hz. Havva’nın yaratılma nedeni Hz. Âdem’e “eş olması ve onunla huzur bulması” olarak belirtilir. İnsan cinsinin erkek türü olan Âdem’e yine insan cinsinden, kadın türünde bir eş yaratılmıştır.
Hz. Havva, ilk doğum yapan kadındır ve dolayısıyla “annelik” makamının ilk sahibidir. İçlerinde Hz. Muhammed’in de bulunduğu nice peygamberleri çıkaran bir neslin anasıdır. Âdem’le birlikte Havva da insan neslinin başlangıcıdır.
Hz. Hacer:
Hz. İbrahim’in eşi ve Hz. İsmail’in annesidir. Kur‘an-ı Kerim’de adı geçmez; ancak Klâsik Türk şiirinde ve diğer edebî eserlerde Zemzem ve Hz. İsmail’le birlikte anılır. Hz. İbrahim, Hz. Hacer ile oğlu İsmail’i çölde bırakıp dönerken dua eder. Bu duanın yüzü suyu hürmetine Hacer’in bulunduğu bu yerde, Mekke’de, bir şehir kurulur. Allah onu “Hicr-i İsmail” denilen Kâbe’nin eteğinde sırlandırmıştır. Nitekim Hz. Hacer’i ve İsmail’i çevreleyen o duvarı dönmeden tavaf olmaz.
Züleyhâ / Zelîhâ:
Kur‘an-ı Kerim’de “Yûsuf Suresi”nde Mısır azizinin eşi anlamında “imraetu’l-azîz” ve Yusuf’a âşık olan kadın olarak yer almasına rağmen Züleyhâ/Zelîhâ’nın adı geçmez. Züleyhâ/Zelîhâ, Yusuf u Züleyhâ
mesnevisinin kadın kahramanıdır ve çoğu Türkçe ve Farsça mesnevilerde Zilha ve Zelhâ olarak da harekelenmiştir.
“Yusuf Suresi”nde Züleyha’ya dair şu bilgiler verilir: “Yusuf köle olarak Mısır’da satıldığında çocuğu olmayan hükümdarın veziri (aziz) onu alır ve karısına çocuğu evlat edinmek istediğini ve ona iyi bakmasını söyler. Yusuf ergenliğe ulaşınca Züleyha güzelliğinden dolayı ona göz koyar ve onu elde etmek için çareler arar. Bir gün kapıları kapatarak Yusuf’u mahremine davet eder. Ancak Yusuf efendisine ihanet edemeyeceğini söyleyerek ondan kaçar ve kapıya doğru koşar, Yusuf’a yetişen kadın onu arkasından yakalarsa da gömleği yırtılan Yusuf bu sayede Züleyha’nın elinden kurtulur. Tam o sırada kapıda azizle karşılaştıklarında Züleyha, Yusuf’un kendisine saldırdığını ileri sürer. Ancak Yusuf’un gömleğinin arkadan yırtılmış olması kadının haksızlığını ortaya çıkarır. Diğer taraftan şehrin ileri gelenlerinin hanımları azizin karısının kölesinden murat almak istediği yolunda dedikodu yaparlar. Züleyha da onları evine çağırıp önlerine meyve koyar, ellerine de birer bıçak verir; kadınlar bıçakla meyveleri soyarken Yusuf’u karşılarına çıkarır. Yusuf’u gören kadınlar güzelliği karşısında şaşırır ve bıçakla ellerini keserler. Azizin karısı da, “Benim murat almak isteyip karşılık bulamadığım işte bu gençtir” diyerek kendini savunur.
Buna rağmen Yusuf dedikoduları önlemek amacıyla zindana atılır. Zindanda iken Mısır hükümdarının gördüğü bir rüyayı tabir etmesi için saraya çağrılınca ellerini kesen kadınlar suçsuzluğunu açıklığa kavuşturmadıkça zindandan çıkmayacağını söyler. Hükümdarın huzuruna getirilen kadınlar Yusuf’un suçsuz olduğunu bildirirler; azizin karısı da kendisinin ondan murat almak istediğini, ancak bunu kabul etmediğini söyler.
Asiye:
Firavun’un Hz. Musa’ya iman etmiş eşidir. Kur’ân-ı Kerîm’de Firavun’un sarayında küçük Musa’nın öldürülmesi ne engel olan ve sarayda büyümesini sağlayan bir kadın olarak tanıtılır ve adı verilmeksizin “Firavun’un karısı” diye söz edilir. Hz. Muhammed “Firavun’un eşi Asiye” diyerek onun adını açıkça söylemiş ve hadislerinde de Asiye’den övgüyle söz etmiştir.
Hz Musa’nın doğduğu yıl Firavun, İsrâiloğulları’nın yeni doğan erkek çocuklarının öldürülmesini emretmiştir. Musa’nın annesine çocuğun başına bir şey gelmesinden korktuğu takdirde onu bir san dık içinde denize bırakması Allah tarafından bildirilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’de üstün ahlakıyla dünya hayatına bağlı olmadığı, asıl Allah’ın rızasını ve cennetini istediği ortaya konulmuş, Hz. Meryem’le birlikte en yüksek kemale eren kadınlardan birisi olarak gösterilmiş tir. O, Hz. Muhammed’in diliyle övülmüş ve Hz. Meryem gibi sırrı saklı kalmış bir kadındır. Ayrıca peygamber hanımları içinde örnek bir şahsiyettir.
Belkıs:
Sebe, Yemen’de bir kabilenin adıdır ve bu kabilenin hükümdarı da Belkıs adında bir kadındır.
Kur‘an-ı Kerim’de güneşe tapan Sebe melikesi ve halkının Hz. Süleyman’ın tebliğiyle tevhid dinini kabul eden bir kadın olarak bahsi geçmesine rağmen Belkıs isminden hiç söz edilmez.
Hz. Süleyman ile Belkıs’ın aralarında geçen olaylar, Kur‘an-ı Kerim'uzun bir şekilde anlatılır:
Hz. Süleyman bir gün Hüdhüd’ü yakınında göremez ve nereye gittiğini sorar. Eğer geçerli bir sebebi yoksa onu cezalandıracaktır. Bir süre sonra Hüdhüd gelir ve Sebe adlı bir ülkeye gittiğini, oranın zenginliği ile dillere destan melikesi Belkıs ile tanıştığını söyler. Belkıs ve maiyetinin güneşe tapındıklarını öğrenen Hz. Süleyman, Hüdhüd aracılığıyla Belkıs’a bir mektup gönderir ve onu Müslüman olmaya davet eder. Adamlarıyla görüşen Belkıs, maiyetinden bazısıyla, birtakım hediyelerle yurdundan kalkıp Hz. Süleyman’ın ziyaretine gelir. Hz. Süleyman, kendisini ziyarete gelmekte olan Belkıs’tan önce onun tahtının getirilmesini ister. Allah’ın bir lutfu olarak da çok kısa bir süre içerisinde getirilip Hz. Süleyman’ın tahtının yanına konulur. Sonunda Belkıs, kavmiyle birlikte imana yönelir.
Kur‘an-ı Kerim, Hüdhüd’ün diliyle onun bir kadın olduğunu söylerken bir kadının yönetici olmasının sıra dışı bir durum olduğuna dair bir imada bulunmaz ve Belkıs örneğiyle kadınlardan da ideal yönetici olabileceğini vurgular. Ayrıca, Belkıs’ın Hz. Süleyman’ın ayağına kadar gitmesiyle tevazu ve fedakârlığını; Hz. Süleyman’ın sarayının girişinde eteklerini toplarken gösterdiği incelik ve zarafetiyle de tahtının kadınlığını köreltmediğini gösterir.
Hz. Meryem:
Hz. Meryem, Hz. İsâ’nın annesi ve Davut peygamber soyundan İmran ve Hanne isimli bir baba ve annenin kızıdır. Kuran’da örnek kadın olarak bahsedilen Firavun’un eşinden başka ikinci örnek kadın Hz. Meryem’dir. Kur‘an’da Allah’ın kudretinin sonsuzluğu, O’nun kudretinin her şeye yeiği belirtilirken Hz. Meryem’in de ietine dikkat çekilir. Allah, Hz. Meryem’in ietini, Allah’a olan gönülden bağlılığını ve güçlü imanını örnek vermiş ve onu tüm âlemlerin kadınlarına üstün kıldığını bildirmiştir. Hz. Muhammed de “ Zamanındaki dünya kadınlarının hayırlısı İmran kızı Meryem’dir. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hadîce’dir"der.
Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Meryem’in adı, otuz dört farklı yerde geçer. Kur‘an-ı Kerim’de İmran’ın karısının doğurduğu kızın, hayalinde canlandırdığı ve adadığı erkekten daha hayırlı olacağına işaret edilir ki bu kız, Hz. İsa’nın annesi olacaktır. Eğer bir çocukları olursa mabede bağışlayacaklarını vaat eden Hz. Meryem’in anne ve babasının duaları kabul olur ve Hz. Meryem doğar.
Ailesi, kızlarını mabede götürüp oranın imamı Hz. Zekeriyya’ya teslim ederler. Hz. Zekeriyya’nın terbiyesinde yetiştirilmiş olan Hz. Meryem, Hz. İsa henüz doğmadan ilâhî lütuflara mazhar olmuş bir şahsiyet; peygamber olmadığı halde Hz. Cebrail ile konuşma şerefine nail olmuş özel bir kadındır. Hz. Meryem yalnız kaldığı bir sırada Cebrail ona bir insan şeklinde görünür. Meryem, Allah’a sığınarak, onun kendisine dokunmamasını ister. Cebrail, Allah’ın elçisi olduğunu ve ona tertemiz bir erkek çocuk vermek üzere Allah tarafından gönderildiğini söyler. Meryem kendisine bir erkek elinin değmediği ve iffetsiz bir kadın olmadığı halde bu durumun nasıl olacağını sorar. Cebrail, bu işin Allah için çok kolay olduğunu belirtir. Sonunda Hz. Meryem hamile kalır.
Hz. Âdem’i topraktan, anasız babasız yaratan Allah, Hz. İsa’yı da babasız yaratmıştır. Babasız yaratıldığı için Hz. İsa, Kur‘an-ı Kerîm’de ve hadîs-i şeriflerde annesine nispetle “Meryem oğlu İsa” olarak anılır. Meryem oğlu İsa, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı emriyle onda var ettiği kendinden bir ruhtur.
Kur‘an-ı Kerim’de Hz. Meryem’e insanların dedikodusundan uzak kalmak için oruç tutması söylenir. Rivayete göre Meryem’in kavmi İslâm’da bilinen orucun dışında sükût etmek suretiyle de oruç tutarlarmış. Bu ayet, onlarda böyle bir oruç şeklinin varlığına işaret etmektedir. Doğumu yaklaşan Hz. Meryem, insanlardan uzak bir yere çekilir.
Hz. Hatice:
Hz. Muhammed’in ilk eşi olup asıl adı Ümmü’l-Kâsım (Ümmü’l-Hind) Hâdice bint Hüveylid b. Esed b.Abdiluzzâ b.Kusay el-Kureyşiyye’dir. İet sahibi olması nedeniyle İslâmiyet’ten önce “Tâhire”, Hz. Muhammed’in ilk eşi olması nedeniyle “Kübrâ” lakaplarıyla da anılmıştır. Hz. Muhammed’e sevgisi, saygısı ve ietiyle daima iyi bir eş; onun peygamberliğine ve dinine inanan ilk Müslüman olmuştur.
Hz. Ayşe / Âişe:
Hz. Ebu Bekir’in kızı ve Hz. Muhammed’in Hz. Hatice’den sonra en sevdiği eşidir. Ayşe; genç, bilgili, cesur, dirayetli, zekâsı ve hafızası güçlü ve diğer eşlerden daha seçkin bir hanımdır. Hz. Ayşe’ye iftiralar atarak Hz. Muhammed’i lekelemeye çalışanlar hakkında Allah, Hz. Ayşe’nin tertemiz olduğunu tüm insanlığa haber vermiştir. Şiirlerde peygamberimizin eşi Hz. Ayşe; Hz. Meryem, Asiye ve Rabia ile birlikte örnek kadınlar arasında anılır.
Hz. Fâtıma:
Ehl-i Beyt’i işleyen manzum ve mensur metinlerde Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin’le birlikte Hz. Fâtıma’nın da adı anılır. O; eşine, evine, çocuklarına bağlı, becerikli, sabırlı, güzel ahlâklı örnek bir Müslüman hanımı olarak tasvir edilir.
Hz. Fatıma’nın konumu ve şahsiyeti dolayısıyla İslam tarihi kaynaklarında hakkında pek çok malumat bulmak ve değerlendirmek mümkündür. Öte taraftan Şiî kaynaklarda Hz. Fâtıma ile ilgili birçok hususun dile getirildiği de bilinmektedir. En azından Fâtımîler zamanında Hz. Fatıma ile ilgili mevlid törenlerinde birtakım materyallerin ortaya çıkarıldığı varsayılabilir. Yine Alevî-Bektâşî edebiyatı içerisinde Hz. Fatıma’nın önemli bir yeri ve günümüze yansımaları vardır.
Hz. Peygamber’in neslini devam ettirmesi, onun en sevdiği kızı ve Ehl-i beyt’in beş rüknünden biri olması dolayısıyla Hz. Fâtıma’nın Resûl-i Ekrem’in hayatında önemli bir yeri vardır. Peygamber’in soyu ondan devam etmiştir. Fâtıma nesli, can hilyesinin süsüdür.
Hz. Fâtıma; Hz. Muhammed’in kızı, kadınların en hayırlısı, aşk derdinin çaresi ve kimsesizlerin sultanıdır. O, Hz. Ali’nin eşi ve Hasan ile Hüseyin’in anneleridir.
Yorumlar