Hasan Aycın kimdir?
1955’te Balıkesir’in Aslıhantepecik köyünde dünyaya gelen Aycın, Yükseköğrenimini Bursa iktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde tamamladı. Sanatçının ilk çizgisi 3 Şubat 1978 tarihli Yeni Devir gazetesinde yayımlandı. Çeşitli mecralarda yer alan çizgileri Bocurgat, Gece Yürüyüşü, Asa, Kulbar adlı albümlerde toplandı. Söyleşileri ise "Müşahedat" adıyla kitaplaştı. Son iki yıldır "Hamzanameler" ve masallar başta olmak üzere geleneksel Doğu anlatıları üstünde çalışan Aycın'ın son çalışması da "Esrarname" adıyla okurla buluştu. Evli ve dört çocuk babası olan sanatçı, İstanbul’da yaşıyor.
"Güneşin Altında", "Sahipkıran", "Risâletü’n-Nushiyye ve Divan", "Korkma", Bin Hüseyin", "Müşahedat" ve "Kılağı" adlı eserleri okuyucuyla buluşan Ünlü Çizer ve Yazar Hasan Aycın, sanatsal birikimi ve sanatına yön veren yaşam tecrübelerini AA muhabirine anlattı.
Tasavvufta kendini bilmek ilkesini benimsediğini ve bu ilkeye göre hayatını sürdürdüğünü ifade eden Aycın, "Aslolan insanın kendini bilmesi. Kendini bildikten sonra da kendini var edeni bilmesi esastır. Ben hep kendimi bilmek ve tanımak derdinde oldum. Halen de öyle devam ediyor. Evren nedir? Yeryüzü nedir? İnsanoğlunun serüveni nedir? Bu serüven içinde benim hikayem nedir? sorularına cevap aradım. İnsan soru soran bir varlıktır. Soruların cevaplarını ya hazır bulursunuz ya da bulamazsanız. Ancak soru, soru olmaktan çıkmaz. Oturur, o cevapların peşine düşersiniz. Ben galiba biraz onu yapmaya çalıştım." değerlendirmesinde bulundu.
HASAN AYCIN: ÇİZGİ SANATI BENİM İÇİN BİR ARAÇ
Aycın, çizgi sanatının kendisi için bir araç olduğuna değinerek, "Allah vergisi bir yeteneğin olması lazım. Bidayette farkında olmadığınız bir yetenek bu. Karikatür diye bir tür vardı, ben başlatmadım. Ben bir anlamda o maceraya katıldım. Batı disiplini bir sanat bu karikatür sanatı. Batı düşüncesinin bir ürünü. Ben Batılı değilim, Batılı değerlerin belirlediği bir kimliğin sahibi değilim. Ben peşinde olduğum cevapları buldukça kendi kimliğimi ve kişiliğimi tahkim ettim." ifadelerini kullandı.
Kendi değerlerini doğal olarak önceleyen bir anlayışla karikatür yaptığını aktaran Aycın, kendisini kimlik sahibi kılanın Batılı değerlerin karşısında olmasından kaynakladığını söyledi.
"ESERLERİM ÇİZGİ BEN ÇİZGİDARIM"
Aycın, Batılı anlamda karikatürden farklı bir tarzı benimsediği için yaptıklarına "Çizgi" kendisine de "Çizgizar" denildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "İlham kaynağım kimliğim oldu desem mübalağa etmiş olmam. Peşinde olduğum şey kimliğimdi. Ben insanı şöyle gördüm: varlık aleminde Tanrı karşısında bir konum sahibi. O varlık aleminde, Allah'ın arzında insanın konumu, Tanrı karşısında, varlığı var edenin karşısında bir konum. Batılı bakış, batılı değerlerin yaklaşımı Tanrıya isyan eden, Tanrıyı küçümseyen, aşağılayan ve dışlayan bir konum. Bunun karşısında kendini yüceltiyor. Beni ben yapan değerlerim ise bunun tersini söylüyor. Kul diyor bir kere, var edelim kulu, Allah'ın kulu... Ben kendimi böyle buldum ve çok rahatladım. Böyle bakmaya devam ediyorum. Hala heyecanla çiziyorum. Elimdeki çizgiyi bile siz geldiğinizde bırakmadım. Ölünceye kadar da inşallah çizerim umudundayım.
Ne dünyaya ne ahirete ne de dünyada olup bitenlere kategorik bakmıyorum. Dolayısıyla aktüel dediğimiz nedir? Biz onun dışında mıyız? Daha doğrusu öyle çizerken, böyle çizerken ben başka biri değilim. Ben hep aynı benim. Benim bir tanecik beynim, bir tanecik kalbim, bir tanecik ruhum var. Hepsi buradan çıkıyor. Bu tematik çalışmalar istendikçe yaptığım çalışmalar oldu. Kendimi bıraktığımda işte o diğer bütün serbest çalışmalarımı yapıyorum. Canımı acıtan bir mesele, bir insanlık meselesi, bir müşkül vardır, hayatın içindedir."
"TOHUMSUZ ZİRAAT OLMAZ"
Usta sanatçı, aynı zamanda "Korkma" albümü gibi tematik çalışmalar yaparken, dünya ve insanlık meselelerine de duyarlılık gösterdiğini belirtti. Sanatını, kendi içindeki motivasyon ve disiplinle besleyen Aycın, her daim heyecanla çizmeye devam ettiğini ve umut dolu bir şekilde ölene kadar çizmeye devam etmeyi arzuladığını paylaştı.
Çizginin yanı sıra romanlar da kaleme alan Hasan Aycın, "Çizerken ne yapıyorsam yazarken de onu yapıyorum. Ayrıca bir dil falan kurmuyorum. Olan bir şeyi güncelliyorum belki. Yeniden kendim anlatıyorum. Hamzaname, edebiyatta İslami destan geleneğinin ilk örneği kabul edilmiş. Ben onu kendi günümde yeniden anlatıyorum. Bin Hüseyin de aynı şekilde. Bir anlamda yaşadığımız coğrafyanın, bu toprakların İslamlaşmasının destanıdır aslında. Toprakla arasına mesafe koymamış insanlar iyi bilirler. Tohumsuz ziraat olmaz. Ben geçmişten aldığımı bugün yeniden üretiyorum hepsi bu." şeklinde konuştu.
Aycın, eserlerini üretirken insanlarla kendi üzerinden konuşmaya çalıştığını aktararak, muhatap olanın da kendinde var olanı keşfettiğini söyledi.
Albüm isimlerini şair ve yazar dostlarıyla birlikte belirlediklerini dile getiren Aycın, "Bocurgat"ın İsmet Özel, "Gece Yürüyüşü"nün İlhan Kutluer'in tavsiyeleri olduğunu kaydederek, "Aslında benim çalışmalarım anonim sayılabilir. Ben dağ başında yaşamıyorum, dostlarım, arkadaşlarım var. Bu 45 yılı birlikte geçirdiğim insanlar var. Rahmetli Necip Fazıl'dan kendime kadar birçoğu rahmetli olmuş sanat edebiyat camiasından abilerimiz var. Bu isimlerin çoğuyla ağabey-kardeş olduk. Ben hep bu ortamların içinden beslendim." şeklinde konuştu.
"NACİ EL ALİ, HANZALA, FİLİSTİN KURTULDUĞUNDA DÖNECEKTİR, DEMİŞTİ"
Aycın, Filistinli karikatürist Naci el-Ali'nin imzasının "Hanzala" çizgisi olduğuna değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hanzala, güneş başlı, yalın ayak ve yamalı giysileri içerisinde arkasını insanlığa, yüzünü Filistin gerçeğine dönmüş bir tiptir. Naci el-Ali, Hanzala için 'Filistin kurtulduğunda dönecektir yüzünü' der. O umudu taşıdı ama şehit edildi. O günden sonrasını görmedi. Ben artık o kurtuluşun izlerini gördüğümü zannediyorum. Eski dünya çöküyor ve Gazze'den insanlığa bir umut ışığı doğuyor. Artık dünya eskisi gibi olmayacak. ABD'nin sonunu insanlık konuşmaya başladı. Naci el-Ali'nin imza olarak kullandığı bu tipi ben Filistin'in simgesi olarak bütün çizgilerimde kullanmaya başladım. Naci el-Ali'den sonra Filistin konusunu dünyada en çok çizenlerden biriyim. Ben zaman zaman Hanzala'nın yüzünü gösterdim. Hanzala, Naci el-Ali'de bir imza iken bende Filistin oldu. Çünkü Naci el-Ali, tablonun içinde yaşadı, içinden baktı ve oradan çizdi. Ben ise olaya dışardan bakıyorum. Dolayısıyla ben Hanzala'yı Naci el-Ali'nin çizdiği gibi çizemem. İnşallah Hanzala'nın tamamen döndüğünü de göreceğiz."
"DUA İNSANIN ALLAH İLE KONUŞTUĞU DİLİN ADIDIR"
Genç çizerlere de tavsiyelerde bulunan Hasan Aycın, yaşadığı bir olayı şöyle anlattı:
"2010 yılında bir sergime anne-oğul iki kişi gelmişti. Delikanlının koltuğunun altında bayağı kalınca bir dosya vardı. Çizdiği çizgiler. Bunlara baştan sona birlikte baktık. 18 yaşlarında bir delikanlı için annenin 'Ne yapalım?' anlamında bir isteği vardı. Bir dizi soruları vardı. Ben de ona 'Çocuğunuzu vazgeçirtin' demiştim. Delikanlı baştan sona hiç konuşmadı. Bütün çizgilere dikkatlice baktıktan sonra konuştuk. Yazılı çizgiler, çok başarılı... Tipler çok oturmuş, usta işi çizgiler fakat konular eften püften, dil argo ve üçte biri küfürlü. Kadıncağız şaşırdı biraz. Çocuğa, 'Sen bu dille annenle konuşuyor musun?' dedim. 'Estağfirullah' dedi annesi. 'Dua ediyor musun?' dedim. Kaldı çocuk. Hatta buraya kadar sakız çiğnemeyle devam ediyordu. 'Oğlum dua etmelisin bence' dedim. Dua insanın Allah'la konuştuğu dilin adıdır. Naiftir, latiftir, içtendir. İnsan onunla küfredemez.
Bu memleketin gençlerini toplasak ve desek ki 'Çocuklar bize birer karikatür çizin' çoğu yapamaz. 'Sen bak bir dosya çizmişsin, özverilisin. Muhtemelen senin arkadaşların hayatın keyfini sürerken sen bunlarla uğraşmışsın. Ama oğlum bu meseleler senin meselelerin değil. Bu dil senin dilin değil. Bu gidişle efendim 85 yıl ömür sürsen ve dolu dolu çizsen, ölürken arkana baktığında başkasının ağzıyla yemek yemiş insan gibi hissedeceksin kendini' dedim. Annesi de 'Biz bu sergiyi gezinceye kadar karikatür öyle oluyor zannediyorduk' dedi. 'Öyle olmuyor maalesef. Burada gördüğünüz 50 çizgilik bir sergi. Benim çizgi toplamımın yüzde 2,5'u falan. Bunların her birinin arkasında derin insanlık acıları var. İnsanlar hayatın keyfini sürerken sizin çocuğunuzun böyle yaşamasını ister misiniz?' dedim. Yaşayacaksa değmeli. O zaman çocuğunuza dilinden konularına kadar tam destek vermelisiniz. İsmet Özel'in bir tespiti var: 'Bilim, felsefe ve sanat ile kainat mektubunun önüne kendi gerekçelerini koydular.' Kainat Allah'ın kuluna mektubudur. Siz anlamadığınız bir dilde bile olsa sevgilinizden gelen mektubu o dilin erbabına götürüp tercüme ettirir misiniz? Ettirmezsiniz, çünkü sevginin esası sevgilinizle sizin aranızdadır."
Fatih Türkyılmaz - AA
Yorumlar