Covid-19 mikrobunun neden olduğu Koronavirüs pandemisi son günlerde ülkemizde ve dünyada yeniden atağa geçiyor.
Enfeksiyonun yayılmasını önlemede temizlik kurallarına uymak kadar, fiziksel mesafenin korunması ve maske kullanımına özen gösterilmesi hayati önem gösteriyor. Ancak bunaltıcı sıcaklar nedeniyle, maske kullanımı ve sosyal mesafeye uyum konusunda ciddi problemler yaşanıyor.
Memorial Antalya Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Asım Şafak, koronavirüsten korunmak için önerilerde bulundu.
1- Kapalı ortamlarda maskesiz olmayın!
Koronavirüs hasta bireylerden gelen damlacık enfeksiyonu ile çevreye yayılmaktadır. Özellikle öksürme ve hapşırma esnasında risk artmaktadır. Konuşma sırasında da etrafa mikro zerrecikler halinde salgılar yayılabilir. Bu mikro zerreciklerin yoğunluğu zamanla azalsa da, önemli bir süre havada asılı olarak kalabilmektedir. Enfekte olmuş havanın sağlıklı bireyler tarafından solunmasıyla virüsün burun ve ağız yoluyla kişilere ulaşması kolaylaşmaktadır. Bu risk özellikle kapalı mekanlarda çok daha yüksektir. Açık alanda havaya yayılan zerrecikler küçük esintilerin yardımıyla hızla dağılabilecek iken, kapalı mekanlarda saatlerce havada asılı kalabilir. Bu nedenle maskenin önemi kapalı ortamlarda daha çok ortaya çıkmaktadır.
2- Maske olsa da fiziksel mesafe olmazsa olmaz...
Kapalı ortamlarda hasta kişiler aksırıp öksürdüklerinde enfeksiyonu 3-5 metre uzağa yayabilmektedir. Mesafe uzadıkça havadaki virüs yoğunluğu azalır. Bu açıdan fiziksel mesafenin de önemi ortaya çıkmaktadır. Pek çok insan hastalığı kendisinde hiç bir belirti görülmeden başkalarına geçirebilmektedir. Hatta daha önemlisi henüz belirtilerin ortaya çıkmadığı ilk günlerde hasta kişilerden virüsün etrafa saçıldığı gösterilmiştir. Bu nedenle kişilerin o an Covid-19 virüsü taşıyıp taşımadığından emin olmak mümkün olmamaktadır.
3- Maske ağzınızı ve burnunuzu kapatmalı
Hastalığın havadan damlacık enfeksiyonu yoluyla bulaşması ne kadar kolay olsa da, bundan korunmak da o kadar pratiktir. Maske kullanımı özellikle hasta kişilerdeki salgıların etrafa yayılmasını önlemek için çok önemlidir. Hangi tip maske olursa olsun usulüne uygun, ağız ve burnun kapatıldığı şekilde kullanılmalıdır. Bu sayede maske takan bir kişi; başkalarının aksırma, öksürme ve konuşması sırasında etrafa mikro zerrecikler halinde yayılan salgılardan büyük oranda korunabilir. Etrafta kimsenin olmadığı açık hava bir ortamda pratik olarak maske takılmayabilir. Ancak kapalı ortamlarda, özellikle fiziksel mesafenin kontrol edilmesinin güç olduğu kalabalık yerlerde herkesin maske kullanması hayati derecede önemlidir.
4- Maskenizdeki hava geçirgenliğini test edin
Piyasadaki maskelerin bir bölümü el yapımı, değişik kumaşlardan üretilmiş, yıkanabilir, tekrar tekrar kullanılabilen maskelerdir. Maskede hava geçirgenliği ne kadar düşükse, koruyuculuğu o kadar yüksektir. Maske takılıyken üflendiğinde, maskenin önüne tutulan bir mumun ya da çakmağın alevi sönüyorsa genel olarak koruyuculuğu çok azdır. Yani iyi bir maskenin içinde geçebilen hava miktarı oldukça azaltılmış olmalıdır. Takılan maske muhtemel hasta olan kişideki mikro salgıların ortama yayılmasını kontrol etmek içindir. Yani maske takan kişi çevresindeki kişileri de korumuş olur.
5- Hasta olanlar ve yakınları için özel maske kullanılmalı
Maskelerin de çeşitleri bulunmaktadır. Sıklıkla üç katlı cerrahi maskeler kullanılmaktadır, profesyonel ekiplerin takması gereken maskeler de farklılık göstermektedir. Sağlık kuruluşlarında hasta olma ihtimali çok yüksek olan kişilerin veya Covid-19 tanısı konulmuş bireylerin tedavisiyle ilgilenen sağlık personelinin ve hasta yakınlarının kullanması gereken özel amaçlı maskeler de vardır. Bu tip maskelerin koruma oranları filtre geçirgenliğine göre değişir. Genel olarak N95 olarak adlandırılan bu tip maskeler, koronavirüs için %80-90 koruma sağlayan FFP1 maskeler, %90-95 koruma sağlayan FFP2 maskeler ve %97-99 koruma sağlayan FFP3 maskeler olarak gruplanır.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer, 21 Eylül’de yüz yüze eğitime geçilmesi planlanan okullarda gerekli tedbirler alınmasının önemli olduğunu kaydetti.
Ebeveynler okula ‘Okulum Temiz’ belgesini sormalı
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda gerekli önlemlerin alındığını ve ‘Okulum Temiz’ başlıklı bir belge verildiğini açıkladığını hatırlatan Dr. Songül Özer, “Ebeveynler yüzyüze eğitim başlamadan önce özellikle bu belgenin olup olmadığı sorgulamalı. Düzenli temizlik yapılıyor mu, yemekhanelerde masa düzeni gibi gerekli önlemler alınmış mı, sınıflardaki öğrenci sayısı azaltılmış mı, büyüklerle aynı okula giden ufak çocuklar aynı anda mı tenefüse ve yemeğe çıkıyor sorgulanmalı. Çocuk maske takıp mesafe kuralına uyup korunsa da sınıfta hemen yanına bir çocuk oturtulduğunda yine o mikroorganizmayı alma ihtimali doğuyor. Çocuklar ve aileler virüsten korunma önlemlerini alıyor fakat eğitim alanında en önemli görev Milli Eğitim Bakanlığına, okul yönetimine ve okul müdürlerine düşüyor” dedi.
Dr. Songül Özer, ebeveynlerin çocuklarına maske kullanımı, fiziksel mesafe ve temizlik kuralları hakkında mutlaka bilgi vermesi ve bunlara uyulması konusunda tavsiyelerde bulunması gerektiğini kaydetti.
Virüs daha çok aile içinde yayılıyor
Dr. Songül Özer, koronavirüsün çocukları ve gençleri etkilemediği, onlarda enfeksiyon yaratmadığı algısının da yanlış olduğuna dikkat çekti ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Koronavirüs, 0-100 yaş arasındaki herkesi etkileyebilir. Sadece etkileme şekli farklıdır, hastalığın seyri ve ağırlığı farklıdır. Çocuklarda ve gençlerde bağışıklık sistemini bozucu faktörler daha az olduğu için onlar daha hafif geçirirler. Altta yatan bir hastalıkları varsa, örneğin kanser hastalığı olan bir çocuksa onun hastalığı geçirdiği ağırlık 70 yaşındaki kişiyle aynıdır. Hastalığın etkisi yine bizim tamamen altta yatan hastalığımız ve bağışıklık sistemimizle alakalı. Son 6-7 aydır çocuklarda ve gençlerde koronavirüsün hafif geçtiğini gördük fakat bir de asemptomatik yani belirtisiz geçiren bir grup insan da var. Çocuklar ve gençler asemptomatik gruba dahil oluyor daha çok. Kendileri bu mikroorganizmayı alıyor, belirgin hastalık tablosunu yaşamıyor ama vücutlarında o virüs olduğu için solunum yoluyla birlikte çevrelerine yayıyorlar. Evde yaşı daha ileri büyükler varsa onlara da en büyük virüs kaynağı oluyorlar. Bir araştırma koronavirüsün yüzde 75 oranında aile içinde, yüzde 40 - 45 oranında iş yerinde, yüzde 20-25’de restoranlar ve toplu taşıma gibi kalabalığın olduğu alanlarda bulaştığını ortaya koydu. Sokağa çıkıp yürümeye korkuyorduk fakat o esnada bulaşma oranı çok düşük. Yani maskeyi takıp sokakta yürüdüğümüzde hiçbirşey olmuyor. Sakin, açık alanda ve az insanın olduğu yerde tek başınaysak maske takmasak bile hiç bulaşma ihtimali yok.”
Yorumlar