Amerika merkezli mimarlık firması Clouds Architecture Office, ütopik bir tasarım ile dünyanın ilk uçan ve seyahat eden gökdeleni için kolları sıvadı.
İlk konsept çalışmaları 2017 yılında paylaşılan ve geliştirme süreci devam eden yapının temel mantığı, Dünya yüzeyinden on binlerce kilometre yukarıdaki bir gök taşına bağlanması ve aşağı doğru sarkıtılması modeline dayanıyor. Bu sayede asteroit ile hareket hâlinde olacak “uçan gökdelen” aynı zamanda tarihin en yüksek binası olma unvanını da eline almayı hedefliyor.
Gökdelenin inşası sırasında en son teknolojilerin kullanılacağı ve bunlardan bazılarının henüz mevcut olmadığı da belirtiliyor. Mimarlık firması, sürekli hareket hâlinde olan bir yapının sıcaklık değişimleri ve atmosferik basınca olan dayanıklılığı gibi konuları da dikkatle inceliyor. Örneğin, basınca dayanıklı olması adına farklı boyut ve şekillerde pencerelere sahip olarak hazırlayacağı gökdelene dairesel lombozlar ve panoramik pencereler de dahil etmeyi düşünüyor.
Analemma Tower, Dünyanın İlk Uçan Gökdeleni Olacak
Analemma Tower’ın bir gök taşına bağlı olmasının en büyük avantajı (ya da dezavantajı) dünyanın çevresini her gün dolaşacak olması. Tek bir yerde sabit kalmayacak olan uçan gökdelen, New York ve Dubai gibi dünyanın belli başlı şehirlerinde mola verecek. Binaya ulaşmak isteyen insanların ise özel helikopterler kullanması ve yapıya paraşütle atlaması gerekecek.
Uçan Gökdelen Projesi Uzay Ajanslarının Desteklemesi ile Kısa Sürede Uygulamaya Geçebilir
Fikrin arkasındaki mimarlar dünyanın şimdiye kadarki en yüksek binası olacak olan Analemma Tower’ın gezegensel tasarım düşüncesinin gücünden ve aşırı yükseklik ile sürekli hareketlilik arzusundan yararlanacağını belirtiyorlar.
Gökdelen, sinemalar, gökyüzü bahçeleri, panoramik pencereler, jakuziler, ofisler ve daha fazlasının yanı sıra lüks dairelere de ev sahipliği yapacak. Ancak herkesin merak ettiği en büyük soru, binanın bir gök taşına nasıl bağlanacağı.
Evrensel Yörünge Destek Sistemi uygulanacak
Mimarlara göre kule, onu dev bir asteroide asmak için ’Evrensel Yörünge Destek Sistemi’ adı verilen bir sistem kullanacak. Ancak bunun için öncelikle NASA’nın derin uzaydan bir asteroit yakalaması ve onu gezegenimizin yörüngesine taşımasını gerektiriyor. Bu da şu an için mümkün olmayan bir talep gibi duruyor.
Mimarlık firması uçan gökdelen tasarımı üzerinde 2017’den bu yana çalışıyor. Fakat kâğıt üzerinde her şey mümkün gibi dursa da uygulamada henüz bir yol kat edilebilmiş değil. Yine de Clouds Architecture firması proje hakkında bir hayli umutlu.
NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’nın çalışmalarının hayallerini yakın gelecekte gerçek kılabileceğine inanan firmanın konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadeler yer alıyor:
“Asteroitleri manipüle etmek artık bilim kurgudan ibaret değil. 2015’te Avrupa Uzay Ajansı, Rosetta misyonuyla bir kuyruklu yıldıza inmenin mümkün olduğunu kanıtlayarak asteroit madenciliği için yeni bir yatırım fıryaıs başlattı. NASA da 2021 boyunca asteroitleri yakalama ve yerini değiştirmenin mümkün olduğunu kanıtlamayı amaçlayan görevler planladı.”