Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Biyokimya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahim Koçyiğit, yaptığı bilimsel çalışmayla zeytin yaprağı özütünün antioksidan özelliğini ve tip 2 diyabetli hastaları tedavi etme potansiyelini ortaya koydu.
Barışın ve bereketin simgesi zeytin ağacının meyvesi, çekirdeği, yağı ve yaprağı antik çağdan bu yana bitkisel şifa kaynağı olarak insanoğlunun hayatında önemli yer tutuyor.
Hipokrat ve İbn-i Sina gibi tıbbın kadim hekimlerinin de tedavilerde faydalandığı zeytin yaprağı, antimikrobiyal, antioksidan, antihipertansif, antienflamatuar ve antihiperglisemik etkileriyle şifa kaynağı olarak görülüyor.
Günümüzde ise bazıları da zeytin yaprağını, kötü kolesterolü, kan basıncını ve şekerini düşürmek, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek, soğuk algınlığını önlemek ve antibiyotik özelliğinden yararlanmak amacıyla demleme usulüyle hazırlayarak şifa niyetine çay olarak içiyor.
- Demleme yönteminden ziyade özütü çıkarılarak kullanılmalı
Geleneksel tıp tekniklerini modern tıp ile buluşturan Prof. Dr. Koçyiğit de ekranda ve sosyal medyada sıklıkla tarifi paylaşılan zeytin yaprağının genetik yatkınlık, obezite ve fiziksel hareketsizliğin tetiklediği, insülin direnci sonucu meydana gelen tip 2 diyabet üzerine olan etkisini bilimsel araştırmaya taşıdı.
Koçyiğit, 7 kişilik ekibiyle Tekirdağ'ın Şarköy ilçesinden toplanan olgun zeytin yaprakları üzerinde bir yıl boyunca hücre kültürü çalışması yaptı. Araştırmalar neticesinde, bitkinin yapısal olarak antioksidan özelliği bulunduğu, demleme yönteminden ziyade özütünün çıkarılarak kullanılmasının kan şekerini düşürmede daha etkili olduğu ortaya konuldu.
Maksimum etki için tip 2 diyabet hastalarında uygulanacak dozun önemine işaret edilen çalışmanın sonuçlarına göre, kullanılması gereken net doz hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılacak deneysel çalışmaların ardından belirlenebilecek.
Henüz preklinik hücre kültürü aşaması tamamlanan ve ileri çalışmaları süren zeytin yaprağının ekstresinin, gelecekte tip 2 diyabetin tedavisi için ilaç olarak kullanılabileceği öngörülüyor.
Prof. Dr. Koçyiğit'in çalışma sonuçlarını kaleme aldığı "An Optimum Dose of Olive Leaf Extract Improves Insulin Receptor Substrate-1, Tyrosine Kinase and Glucose Transporters, While High Doses Have Genotoxic and Apoptotic Effects" başlıklı makalesi, ABD menşeli "American Journal of Plant Sciences" adlı bitki bilimleri dergisinde yayımlanarak literatüre kazandırıldı.
- Zeytin yaprağından yarar görenlerin oranı göremeyenlerden fazla
Bakanlık onaylı Fitoterapi sertifika sahibi de olan Koçyiğit, AA muhabirine, halkın hangi ilacı ne amaçla kullandığına dair sahada aktif çalışan hekimlerle görüşerek araştırma yaptıklarını anlattı.
Araştırmalar sonucunda, tip 2 diyabet hastası kişilerin özellikle zeytin yaprağını tercih ederek, farklı şekillerde tükettiklerinin görüldüğünü aktaran Koçyiğit, bundan yarar göremeyenler olsa da genel olarak bir faydanın söz konusu olduğunu tespit ettiklerini kaydetti.
Prof. Dr. Koçyiğit, toplam diyabet olgularının yaklaşık yüzde 95'ini tip 2 diyabetin oluşturduğuna ve hastalıkta problemin insülin direnci olduğuna işaret ederek, "İnsülin direnci niçin gelişir? Aslında insülin vardır. Hastalarda normalin bile üstündedir. Buna rağmen şekeri yüksektir. Sebebi de insülin reseptörleridir. İnsülinin glikozu hücrenin içerisine sokabilmesi için bu reseptörlere ihtiyacı var. Özellikle sedanter hayat yaşayan ve kilolu insanlarda bu reseptörlerde ciddi eksilmeler oluyor. Reseptör olmadığı için de glikoz hücrenin içerisine giremiyor ve metabolize olamıyor." dedi.
- "Tip 2 diyabette etkili bir ilaç olma potansiyeli var ama doz çok önemli"
Yaprağın insülin reseptörlerini ve taşıyıcı proteinleri ne seviyede etkilediğini araştırmak için yola çıktıklarını belirten Koçyiğit, çalışma sürecine ilişkin şu bilgileri paylaştı:
"Yaprakları önce kuruttuk, sonra toz haline getirdik. Dört farklı yöntemle ekstrasyonunu çıkardık. Çünkü burada kullandığımız solventler (çözücü) de önemli. En iyi ekstrasyon yönteminin metanol olduğunu bulduk. Bunları farklı konsantrasyonlarda hücrelerimize verdik. Hangi dozlarda hücrede işe yarıyor, hücreyi öldürüyor, DNA hasarı yapıyor ve kontrollü hücre ölümü dediğimiz apoptozise götürüyor bunları çalıştık. Hücrelerde 'western blot' dediğimiz yöntemle bu reseptörlerin seviyelerine baktık. En az 5 doz uyguladık ve optimum doz dediğimiz, 10 mikrogram mililitre de reseptör düzeylerini yaklaşık 5 kat arttırdığını ama 10'un altındaki dozlarda reseptörleri çok fazla yükseltmediğini, özellikle 40 mikrogram mililitreden sonra hem DNA hasarı hem de apoptozise götürdüğünü tespit ettik.
Dolayısıyla şu sonuca vardık, evet zeytin yaprağı tip 2 diyabette etkili bir ilaç olma potansiyeli vardır ama doz çok önemlidir. Optimum doz dediğimiz bu dozu yakalamazsak fayda görmeyiz, hatta ciddi zarar da görebiliriz. Hastalara bunlar verilirken mutlaka hangi dozda etki edecekse o doza ulaşılması gerektiği kanaatindeyim. Ancak henüz insan için doz öneremiyoruz çünkü hayvan çalışması yapmadık. Bundan sonraki aşamamız hayvan çalışması olacak. Çünkü şu an ekstraktın ne kadar emildiğini bilemiyoruz. Optimum doza ulaşabilmede oral yoldan ne kadar vermemiz gerektiğini bilmek için mutlaka hücre kültürü değil de deneysel hayvan çalışmamızı yapmamız gerekiyor."
- "Demlemeyle etken maddelerin tamamını çıkaramazsınız"
Prof. Dr. Koçyiğit, zeytin yaprağı tüketenlerle konuşup, onlardaki etkilerini gözlemlediklerini anlatarak, "Fayda ettiğini söylüyorlar fakat bu bizim için bilimsel kanıt değil. Klinik olarak kanıtlamak için mutlaka faz çalışmalarını yapmak zorundayız." dedi.
Dünyada zeytin yaprağının reseptör seviyesi ve transfer proteinlerini birlikte araştıran bir çalışma olmadığının altını çizerek, bu yönüyle araştırmalarının dünyada bir ilk olduğunu ifade etti.
Koçyiğit, zeytin yaprağının tüketim şeklinin nasıl olması gerektiğine ilişkin, şu tavsiyelerde bulundu:
"Ezerek toz haline getirip, kapsüle koyarak ya da ekstratını çıkararak kullanabilirsiniz. Halkın ekstraktını kendi imkanlarıyla çıkarıp kullanması mümkün değil. Bu ancak laboratuvar şartlarında yapılabilecek bir şey. Evet, biz ekstraktını çıkardık çünkü bu bitkilerde hem alkolde hem de suda çözünen etken maddeler var. Sadece infüzyonla (demlemeyle) etken maddelerin tamamını çıkaramazsınız. Mecburen alkol de kullanmak zorundasınız. Ancak bunu toz haline getirerek bir yoğurdun ya da yemeğin üzerine atarsanız bir nevi ekstrakt gibi kullanmış oluyorsunuz. İnfüzyonun çok faydalı olmayacağı kanaatindeyim çünkü sadece suda çözünen etken maddeler oradan alınacaktır. Yağda çözünen maddeler de burada çok etkili."
- "Bitkidir, zarar gelmez" diyerek rastgele kullanılmamalı
Abdurrahim Koçyiğit, vatandaşları zeytin yaprağını rastgele kullanmamaları konusunda uyararak, "İçerik analizi yapmadan, dozu çok iyi belirlenmeden, 'bir tutam' gibi bir doz belirlemek mümkün değil. Gerçekten içerisinde yeterince oleuropein var mı, hangi dozda kullanılırsa maksimum etki gösterir? Bunlar bilinmeden kullanılırsa ya etkisiz olur ya da toksik etkiye kaçarsınız. 10 hastaya verirsiniz belki 2-3'ü fayda görür ama 2-3 tanesinin de zarar görme ihtimali çok yüksek. Dolayısıyla dozu kesin olarak belirlenmeden rastgele kullanılmamalı. 'Bu bitkidir, masumdur, doğaldır, zarar gelmez, bitki yiyip de ölen mi var?' gibi sözler maalesef halk arasında çok yaygın kullanılıyor. Bunun doğru olmadığını biz çalışmamızda gösterdik. Sağlık Bakanlığından onaylı, içerik analizi yapılmış, dozu ve endikasyonu belirlenmiş bir ilaç olmadan kullanmak sakıncalı." değerlendirmesinde bulundu.
Tip 2 diyabet hastalarına bitkinin tüketimiyle birlikte günlük fiziksel aktivite yapmalarını, günde 10 bin adım yürümelerini ve kilolularsa zayıflamalarını tavsiye eden Koçyiğit, "Literatür şunu söylüyor, kilolu bir insan diyabetken 10 kilo verdiğinde diyabetinin yüzde 40'ı hiçbir ilaç kullanmadan tedavi olabiliyor. Türkiye'de obezite çok ciddi bir problem. Amerika'dan sonra hemen hemen ikinci sırada geliyoruz. Türkiye Dergiler Birliğinin (TÜRDEB) yaptığı bir çalışmada, prediyabet + diyabet oranının yüzde 42'lerde olduğunu söylüyor. Neredeyse halkın yüzde 68,7'a yakını obez + fazla kilolu. Avrupa ortalaması yüzde 5 civarında, dünya ortalaması yüzde 8. Bizim ortalamamız ise yüzde 15." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Abdurrahim Koçyiğit, kaleme aldığı makaleye internetten ulaşılabildiğine işaret ederek, "Uluslararası hakemli dergilerde hakemlerden geçti, uygun bulundu ve yayımlandı. Yaptığımız çalışma bilimsel olarak ispat edilmiş oldu. Etik onayı aldıktan sonra, deneysel hayvan çalışmasında da aynı sonuçları elde edersek klinik faz çalışmalarına başlayacağız. Hedefimiz Sağlık Bakanlığından onaylı bitkisel bir ilaç üreterek, patent almak. Dünyada bunun örneği çok. Şu anda Amerika'da zeytin yaprağının patentli olduğunu biliyorum." şeklinde konuştu.
Elif Küçük - AA
Yorumlar