Aile, yakın arkadaşlıklar, sevgili, eş veya bir evcil hayvan... Gündelik yaşantımızda bunların en az biriyle iletişimde bulunuyoruz. Bunlar bizim varoluşumuzun sosyal tarafına yönelik olarak kurduğumuz bağlardır ve çoğunlukla duygusal yoğunluğu olan ilişkilerimizdir. Öte yandan bir sınıf arkadaşı, bir iş arkadaşı, bir etkinlikte görev arkadaşı şeklinde kurduğumuz diğer ilişkilerimiz de vardır. Ancak bunların duygusal yoğunluğu az önce yukarıda saydıklarımız gibi değildir. Bunlar daha rasyonel ilişkilerdir.
Peki, bu ilişkiler mi psikolojimizi, yoksa psikolojimiz mi ilişkilerimizi etkiliyor? Bu sorunun yanıtını DoktorTakvimi.com uzmanlarından Uzm. Psk. Erdem Ocak, yakın ilişki kurduğumuz kişilerle yaşayacağımız olumlu veya olumsuz bir iletişimin bize olan etkisinin, diğer ilişkilerimizden daha farklı, daha yoğun olacağının altını çiziyor:
Farklı seviyelerde de olsa ilişkilerimizin psikolojimizi etkileyebiir. Eşinizin size çok güzel/çok yakışıklı olduğunuzu söylemesi, yakın bir arkadaşınızın bir alanda ödül alması ile iş arkadaşınızın bir yarışmada birinci olduğunu söylemesinin bize olan etkileri farklı olacaktır. Bir yanda duygusal bir bağ kurduğunuz, sevdiğiniz, önemsediğiniz bir alanda yaşanan bir gelişme var. Diğer yanda ise yalnızca tanışıklığınızın olduğu, günübirlik sohbetlerde bulunulan bir alanda yaşanan bir durum var. Yeni ikisi de psikolojimizi etkiliyor.
Psikolojimiz ilişkilerimizi etkilemiyor mu?
Her şeyin üst üste geldiğini düşündüğünüz günleriniz olmuştur mutlaka. Kâbus dolu bir gecenin ardından geç uyanmayla başlayan stresli bir gün, ceketinizin düğmesinin kopması, yetiştirilmeye çalışılan işler, sorumluluklar derken ilişkilerimizi bir düşünelim. İşimizin başımızdan aşkın olduğunu düşündüğümüz için bunlara öylesine odaklanırız ki müthiş bir ego savaşında olduğumuz için varoluşumuzun o sosyal tarafı arka planda kalır. Her düştüğünüzde yanınızda olan, tüm sırlarınızı paylaştığınız en yakın arkadaşınızın tam da bu stresli günde ödül aldığını düşünün. Elbette tepkiniz “Bana ne” olmayacaktır. Ancak her şeyin yolunda gittiği, keyifli bir gün içindeyken bu duruma vereceğiniz tepki ile böyle bir günde vereceğiniz tepki de farklı olacaktır. Dolayısıyla bu noktada psikolojimizin de ilişkilerimizi etkilediğini söyleyebiliriz.
Etkileşim tek taraflı değil
Her şeyin bir bütün ve biz de bu bütünün birer parçasıyız. Ne duygularımızı bastırıp kurduğumuz ilişkilerden etkilenmeyecek kadar aktif, ne de her şeyden etkilenip benliğimizi yok sayacak kadar pasif olmamız gerekir. İlişkilerimizi ve psikolojimizi birbirinden bağımsız düşünemeyiz. Hayatta var olan her şey ile her an bir etkileşim içindeyiz. Bu etkileşim tek taraflı değil, karşılıklı; yani yalnızca etkileyen değil aynı zamanda etkilenen konumunda yer alıyoruz. Bu durumda uyum ve denge önemli. Hayatın uzun bir yol olduğunu; bu yolun bazen taşlı, bazen çukurlu, bazen çamurlu, bazen yokuş, bazense dümdüz ve yürümesi çok keyifli olduğunu düşünün. Biz ise birer yolcuyuz. Yolun o anki yapısına göre bazen daha dikkatli bazen bir ağaç dalından destek alarak yürürüz.
Dengenin devreye girdiği nokta
Bazen de etraftaki mis kokulu ağaçlara bakarak, kuş cıvıltılarını dinleyerek yolumuza devam ederiz. Ancak yol güzel diye koşmaya başlarsak da, bu sefer etraftaki güzellikleri fark edemez ve kısa zamanda da yoruluruz. Sonrasında yol keyifli olduğu halde şikâyet ederiz. İşte tam da bu noktada denge devreye giriyor. Bu iki sihirli sözcüğü ne kadar benimserseniz, hayatın akışını yakalamaktaki ve olayları algılayış biçiminizdeki farklılıkları göreceksiniz.
Yorumlar