Medipol Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kaasım Fatih Yavuz, küresel salgının yetişkinlerin ve çocukların psikolojisi, yeni normale alışım süreci, kaygı, stres ve pozitif kazanımlar üzerine AA muhabirine açıklamada bulundu.
Dünya Sağlık Örgütü’nün Kovid -19 virüsüne karşı erkeklerin kadınlara göre daha fazla risk altında olduğu yönündeki görüşünü hatırlatan Yavuz, süreci psikolojik olarak da değerlendirdi.
Zorlu durumlarla karşılaşıldığında cinsiyetten bağımsız olarak her bireyde korku, kaygı, çaresizlik, ümitsizlik gibi duygular ortaya çıkabildiğini, bununla birlikte kadın ve erkek arasında, bu duygularla baş etme tarzı açısından farklılıklar olduğunu ifade eden Yavuz, "Kadınlar böyle durumlarda erkeklere göre daha fazla zihinsel mücadele içerisine girmeye yatkındır. Uzun süreler boyunca düşünerek halihazırdaki olumsuz duyguyla baş etmek için endişe ederler. Bu da sürekli bir gerginlik, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşama gibi riskler ortaya çıkarır. Erkekler ise kadınlara göre daha fazla dışardan fark edilen sigara ve alkol kullanımı, uyuma, uzun süreler televizyon izleme gibi baş etme davranışları sergilerler. Bunlar da hem beden hem de ruh sağlığını riske sokabilir." değerlendirmesinde bulundu.
Kovid-19 salgınıyla birlikte sadece erişkinlerin değil, çocukların da birçok alandaki rutinleri değişerek hiç tecrübe edilmemiş bir düzeni yaşadıklarını anlatan Yavuz, okulların ertelenmesiyle tatil kavramının değiştiğini ve çocukların uzaktan eğitim süreciyle tanıştıklarını söyledi.
Pandeminin, çocukların psikolojine olan etkileri
Pandemi sürecinin çocukların psikolojilerine etkilerini anlatan Yavuz, şunları söyledi:
"Arkadaşlarla bir arada olma ve diğer sosyal aktiviteler çocuklar için çoğunlukla 'eğlenceli' iken, artık bu durum virüsün varlığıyla ‘tehlikeli’ etiketine sahip bir durum oldu. Tüm toplumsal krizlerde olduğu gibi böylesine değişen bir düzenin de çocukların zihninde yer tutması beklenir bir tablo olacaktır. Fakat içinden geçilen sürecin çocuklar üzerinde hangi etkilere sebep olacağı, bu etkilerin ne derece şiddetli olacağı ve bunların nasıl bir seyir izleyeceği; çocuğun yaşı, bu süreci kimlerle, hangi koşullarda ve nasıl bir ortamda geçirdiği, ebeveynlerinin ve kendisinin bu krizle başa çıkma becerileri, okuldaki öğretmenleri ve arkadaşları ile iletişimleri gibi daha birçok faktöre göre değişecektir."
Doç. Dr. Kaasım Fatih Yavuz, çocukların mevcut sürecin getirdiği psikolojik zorluklarla baş etmesinde ebeveynlerin ve varsa öğretmenlerin rolünün oldukça önemli olduğunu vurgulayarak, mevcut düzenin değiştiği bu süreçte çocuklar için yeni bir düzen kurmak ve yeni bir rutin oluşturmanın, düzensizlikten daha iyi bir tercih olacağını kaydetti.
Yeni kurulacak düzende, aşırı ve katı olmaması koşuluyla kuralların olmasının önemli olduğunu belirten Yavuz, bu kuralların aile bireyleri arasında eşit ve uygulanabilir nitelikte olması göz önüne alınması gerektiğine işaret etti.
Yavuz, ebeveynlerin kendi çocukluklarını hayal ederek empati ile çocuklara yaklaşması gerektiğini ve buna göre bir eylem planı hazırlamasıyla sürecin kolay atlatılabileceğini belirtti.
Yetişkinler ve çocuklar yeni normal döneme adapte olurken birtakım zorluklar yaşanabileceğine değinen Yavuz, bu yeni süreçte insanların öncelikle neyin kontrollerinde olduğunu tespit ederek, hayatta önem verdikleri alanlar doğrultusunda hareket edebileceklerini kaydetti.
Bu süreçte deneyimlenen zorlayıcı duygu ve düşünceler gibi virüsün varlığı ve yayılım hızının da en azından kişisel önlemler dışında insanların kontrolünde olmadığını ifade eden Yavuz, “Fakat bu süreçte nasıl bir kişi olmak istediğiniz ve hayatta ne yöne doğru yürüyeceğimiz bizim kontrolümüzdedir. Geçici olan bir süreci yönetirken, eylemlerimize nelerin rehberlik edeceğini belirleyebiliriz. 2030 yılından 2020 yılına baktığımızda salgının geçtiğini, ancak tutum ve duruşumuzun bizim için kalıcı olacağını fark ederek, geçici bir durum içinde nasıl bir kalıcılık yakalamak isteyeceğimizi seçebiliriz. Zor zamanlar ilke ve değerlerimizin açığa çıktığı imkanlardır." dedi.
Pandemi sürecinde hamilelik
Hamile kadınların salgın döneminde kaygı ve stresle nasıl baş edeceği konusuna da değinen Yavuz, şöyle konuştu:
"Öncelikle vurgulamalıyım ki kaygı dediğimiz duygu, yenilmesi veya mücadele edilmesi gereken bir durum değil, can sıkıcı olsa da normal bir insan tecrübesidir. Stres dediğimiz durum ise tam da bu kaygıyı yenmeye çalışmanın sonucunda ortaya çıkan sürekli bir gerginlik ve huzursuzluğu adlandırmak için kullanılan bir kavramdır. Özellikle zaten hassas bir dönem olan hamilelik süreci, salgın hastalık ile daha da zorlayıcı geçebilir. Bu süreçte herkes gibi hamilelerin de kaygı ve korku hissetmeleri, bebekleri hakkında endişelenmeleri, zihinlerinin felaket senaryoları üretmesi normaldir. Evde kaldıkları bu süreçte, hamilelerin tabii ki önerilen hijyen kurallarına riayet ederek mümkün olduğunca normal bir hamilelik döneminde yapacak oldukları şeylere devam etmeleri önemlidir. Sürekli olarak endişe ederek zihinsel meşguliyet içinde bulunmaları ruh ve beden sağlıklarını olumsuz etkileyebilir. Egzersiz, yürüyüş ve sosyal etkileşimin evde bile olsalar kesinlikle eksik edilmemesi gerekir. Bu süreçte, kendileri için yardım ve danışma için güvenilir kaynaklar belirleyebilirler. Bunlar aile, arkadaşlar olabildiği gibi hamilelik sürecini takip eden hekimleri de olabilir."
"Her krizin de olumsuz sonuçlarının olmadığını bilmekteyiz"
Doç. Dr. Kaasım Fatih Yavuz, pandemi sürecinin hep olumsuz etkileri üzerinden tartışıldığı, bu sürecin insan psikolojisine pozitif kazanımı olup olmadığı konusunda ise şunları kaydetti:
"Her travmatik deneyimin krizle sonuçlanmadığını, her krizin de olumsuz sonuçlarının olmadığını bilmekteyiz. Dolayısıyla bu süreçte oluşan bazı yaraların şifalarını, gelecekte daha net göreceğimize inanıyorum. Fakat modern dönemdeki insanın, çok hızlı akan ve sürekli değişen hayatın peşinden koşması, onu yakalamaya çalışması veya yakalayamaması; bununla birlikte 'yakaladım' sandığı şeyin aslında aradığı/istediği şey olmadığını görmesi, yaşadığı temel zorlukların merkezinde bulunuyordu. Bu süreçle beraber insanlar, durmayı deneyimlediler ve belki başlangıçta kendi tercihi doğrultusunda olmasa da durma veya yavaşlama becerisini edindiler. Bu süreçte kendimizi daha fazla gözlemledik, deneyimlerimizi daha fazla fark ettik, hayatta neleri önemsediğimizi görerek onlar doğrultusunda adımlar atmaya başladık. Sosyalleşmemiz sanal ortamda da olsa oldukça arttı. Paylaşma, yardımlaşma, toplumsal kurallara riayet, birbirimize karşı anlayışlı ve destek olma tutumlarımız oldukça gelişti."
Yorumlar