Çaresizliği Öğrenmek!
Öğrenilmiş çaresizlik, başımıza gelen olaylar üzerinde hiçbir denetimimiz olamadığı inancıyla çabalamaktan vaz geçmemiz ve teslim olmamız demektir.
Bu durum, yalnız bize özgü değildir; diğer canlılar da çaresizliği öğrenir!
Araştırmacılar balıklarla dolu bir havuza aç bir köpek balığı koyarlar. Köpekbalığı diğer balıklara saldırmak istediğinde, aralarına yerleştirilmiş bir cam bölmeye çarpar.
Bu şeffaf bölme, her hücumda onu balıklara ulaşmaktan alıkoyar ve çarptıkça canını acıtır. Bir süre sonra cam bölme kaldırılsa da, köpekbalığı artık hamle yapmaz, çabalamayı bırakır.
Defalarca denediği halde istediği sonucu alamamış olması, bir sonraki denemesinde başarısız olacağına inandırmış, istek ve cesaretini kırmış, ona çaresizliği öğretmiştir.
İnsan da benzer bir biçimde öğrenir çaresizliği.
Tüm çabalarına rağmen istediğinin olmadığını gördükçe, motivasyonunu, özgüvenini, yaşama sevincini kaybeder.
Çaresizliği bazen, ailemizde öğreniriz.
Duygularımıza ve düşüncelerimize değer verilmezse, bizi doğrudan ilgilendiren kararlar bize rağmen alınırsa aile bizim, kendimize ve gücümüze inancımızı kaybettiğimiz ilk ve en önemli yer olur.
İsteklerimize duyarsız, anlayışsız ve yargılayıcı insanlarla yaşamak, benliğimizi parçalar, yaşama yabancılaştırır.
Yetenek farklılıkları gözetilmeksizin aynı sınıfa doldurulduğumuz yaşıtlarımızla yarıştırılmamız, kendimizi yetersiz ve beceriksiz hissetmemize, zamanla öğrenme arzumuzu yitirmemize yol açar.
Merak duygumuz, cesaretimiz, yaratıcılığımız öl(dürül)ür.
Zor yöneticiler ve iş arkadaşlarıyla çalışmak, istek ve yeteneklerimizle örtüşmeyen sıkıcı bir iş döngüsüne takılıp kalmak, yaşam coşkumuzu yok edebilir.
Çağ dışı gelenekler, farklılıklara hoşgörüsüz, değişime kapalı, özgürlük taleplerine duyarsız toplumlar ve devlet sistemleri, insanlara kitlesel çaresizliği öğretir.
Başkalarının başına gelenleri görmek de caydırıcıdır.
Bu amaçla baskıcı toplumlarda insanlar, yanlış nedenlerle yargılanır, ölçüsüz cezalar verilir ve bu cezalar sıklıkla, halkın önünde infaz edilir.
Farklı düşünmenin, farklı olmanın ne kadar tehlikeli olduğu böyle öğretilir!
Öğrenilmiş çaresizlik, yaşamın gaspıdır!
Tüm çabamıza rağmen sesimiz duyulmadıkça, kapılar yüzümüze kapandıkça, olaylara ve hayata bakışımız değişir.
Pasifleşiriz.
Giderek canımız hiçbir şey yapmak istemez; Oğuz Atay’ın dediği gibi:
“Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni…”
Öğrenilmiş çaresizlik aynı zamanda, sorunların nedenleri yerine yakınmaların giderilmesine odaklanan tıbbi modelin gözden kaçırdığı çok önemli bir sağlık sorunudur!
Zihinsel ve bedensel yakınmalar, yaşamda bir şeylerin yolunda gitmediğini bildiren işaret fişekleridir!
Stres, endişe, panik, depresyon ve migren, fibromiyalji, huzursuz bağırsak sendromu, uykusuzluk gibi psikosomatik (psikolojik kökenli) rahatsızlıklar yaşıyorsanız, hemen ilaçlara sarılmak yerine, yaşamınızı gözden geçirmenizi tavsiye ederim!
İç dünyanıza, yaşamınıza dikkatle bakın!
Ön yargılarınıza, ‘’ya hep, ya hiç’’ gibi koşullu bakış açılarınıza, ne yaparsanız yapın, hiçbir şeyin değişmeyeceğine dair inançlarınızı fark edin!
Neleri daha farklı yaparsanız daha iyi hissedeceğinizi, kendinizi bulacağınızı sorgulayın!
Durumu değiştirmek için hangi riskleri almaktan kaçındığınızın bilincine varın!
En zorlu sorunlarla bile mücadele etmenin, direnmenin önemini, hayatta hiç bir zorluğun sonsuza dek süremeyeceğini unutmayın!
Yıkıcı düşünceleri fark etmeniz, onları yapıcı olanlarla değiştirmeniz, risk alıp harekete geçmeniz sizi iyileştirecek ve yaşam kalitenizi yükseltecektir.
İşte ancak o zaman yakınmak yerine, kendinizi ve dünyayı değiştirme gücünü içinizde bulacaksınız!
Doç. Dr. Şafak Nakajima - mistikalem
www.safaknakajima.com
0212 570 80 20
Yorumlar