Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, son yıllarda konuşulan pozitif psikolojinin kişiler arası ilişkiler ve aile içi iletişim üzerinde önemli etkileri olduğuna dikkat çekti. Demirsoy, pozitif psikoloji yaklaşımının olaylara pozitif bakabilmeyi, iyimser olmayı ve karşılaşılan olayları olumlu yorumlayıp olumlu dersler çıkarabilmeyi gerektirdiğini söyledi.
Sağlıklı aile, zorluklarla baş edebilir
Aile hayatında ve yaşamın akışı içerisinde çeşitli iniş çıkışlar olması ve sorunlarla karşılaşmanın kaçınılmaz olduğunu belirten Çiğdem Demirsoy, “Sadece sorunlu ailelerde değil mutlu ailelerde de zaman zaman maddi-manevi zorluklar yaşanır. Çocukların gelişimsel sorunları, ders çalışma gibi davranışsal problemler, ailede ekonomik güçlükler, iş kaybı, ilişki çatışmaları gibi hemen her ailede görülebilecek yaşamsal güçlükler bazen aileleri zora sokar, aile üyelerinde bireysel sıkıntılar ya da aile içi ilişkilerde çatışmalar doğabilir. Bu gibi zorluklarla baş edebilen aileleri de sağlıklı aile olarak tanımlayabiliriz. Zorlukların üstesinden gelebilmek için ise sorunlara değil, onların çözümüne odaklanmak gerekir. Pozitif psikolojinin yaklaşımı da budur; dikkatin odağını negatiften pozitife çevirmeyi, geçmişten çok şimdiye ve geleceğe odaklanmayı önerir. Aile içinde yaşanan problemler varsa bile olan olmuştur, eksik varsa da tamamlanır ama bunu sağlamak ancak gelecekte mümkündür, geçmişe bakıp üzülmenin anlamı yoktur” diye konuştu.
Güçlü sosyal ilişkiler yaşam tatmini sağlıyor
“Pozitif psikolojinin en temel bulgularından birisi, güçlü sosyal ilişkilerin bireylerin yaşam tatmini üzerinde büyük bir etkisi olduğudur” diyen Demirsoy, “Zannedildiğinin aksine, gelir seviyesi ve maddi refahın, psikolojik iyilik hali üzerindeki etkisinin çok az olduğu yine araştırma bulguları ile gösterilmiştir. Pozitif psikoloji yaklaşımına göre esas olan, küçük şeylerde mutluluk bulmak ve elindekilerin kıymetini bilerek pozitif anlar ve duygular yakalayabilmektedir. Yaşamda bir şeyler iyi gitmiyor olsa bile insanın kendisi ile ilgilenen, bağlı olduğu ailesinin, akrabalarının ve arkadaşlarının olmasının büyük bir değeri vardır” şeklinde konuştu.
Destekleyici ilişkiler mutluluğun şartı
Yapılan araştırmaların; evli ve aile bağları güçlü olan insanların daha mutlu, daha sağlıklı ve refah seviyesinin de daha yüksek olduğunu gösterdiğine dikkat çeken Demirsoy, şunları söyledi: “Destekleyici ilişkilere sahip olmak mutluluğun bir şartıdır ve bu tür ilişkiler emek ister, çaba ve zaman gerektirir. Bu nedenle aile ve akrabalık bağlarını güçlendirmek için onlara enerji ve zaman ayırmaya özen göstermeliyiz. Ve yine, kişinin kendisini ve ailesini destekleyecek bir sosyal çevrenin içinde olmaya da gayret etmesi gerekir. Bir grubun parçası olduğunu hissetmek, “ait olmak” insana kendini iyi hissettirir. Sorunlar paylaşılmalıdır. Konuşmaya ve dinlenilmeye herkesin ihtiyacı vardır. Sağlıklı ilişkiler kurabilmek ve ilişkileri geliştirmek de ancak açık iletişim kurarak ve olaylara pozitif bakış açısıyla sağlanabilir.”
Öneriler
Kişiler arası ilişkilerde fikir ayrılıkları, anlaşmazlık ve çatışmaların ortaya çıkması kaçınılmaz olduğu için aile içinde de bunların yaşandığını belirten Çiğdem Demirsoy, önerilerini şöyle sıraladı:
“Sorunlara değil, çözüme odaklanmalı: Aile içi çatımalara pozitif psikolojinin bakış açısı ile yaklaşmak istiyorsak eğer; sorunlara değil çözümlere odaklanmalı, şu ana kadar denediğimiz ve işe yaramayan çözüm yollarında ısrar etmek yerine yeni yollar denemeliyiz. Örneğin problemin yaşanmadığı durumları keşfetmek ve bu gibi durumları teşvik etmek pozitif bir yaklaşımdır.
İşbirliği için uygun zemin hazırlayın: Sürekli yaramazlık yapan, söz dinlemeyen çocuğun ya da her zaman öfkeli olup kavgaya hazır olan bir eşin de mutlaka işbirliğine açık ve uyumlu olduğu anlar vardır. Yoksa bile buna zemin hazırlamak mümkündür. Ama bu zemini yaratabilmek için hep-hiç bakış açısından kurtulmak, küçük adımları önemsemek, uzak gelecekteki büyük bir hedefe odaklanmak yerine şimdiye ve yakın geleceğe odaklanarak ufak değişimleri yakalayıp bunları takdir etmek, ödüllendirmek gelişimin önünü açar.
Kullandığımız dile dikkat: Pozitif, sorun çözücü bakış açısında kalabilmek için kullanılan dile dikkat etmek, sözleri doğru kullanmak önemlidir. Kullandığımız dil olaylara bakış açımıza bağlıdır ve unutmamak gerekir ki sıkıntı ve üzüntülerimizin kaynağı dışta değil, içtedir. Bu nedenle gerçeklerle yorumlarımızı birbirine karıştırmamalıyız.
Güçlü yönlerini geliştirmek hedeflenmeli: Yaramaz, tembel çocuk ya da huysuz eş olarak nitelediğimizde ailede yaşanan problemlerin üstesinden gelmemiz zordur. Ailemizdekilerin yanlışlarını düzeltmek yerine onların sahip oldukları potansiyeli ortaya çıkartmak ya da güçlü yönlerini geliştirmek hedefimiz olmalıdır. Aile içinde ilişkilerde ya da bireylerde sıkıntılı bir durum yaşandığında genel yaklaşım, hatta psikologların bile yönelimi sorun davranışlar üzerinedir. Örneğin çocuğun yaramazlığını, öfke nöbetini ortadan kaldırmak, aile üyeleri arasındaki kavgaları durdurmak gibi problem olan davranışlara odaklanılır. Halbuki pozitif psikoloji yaklaşımı, sorun olan davranışı durdurmak yerine bunun zıttı olan, istenen davranışları teşvik etmenin yollarını bulmayı önerir. Bu da yine birlikte zaman geçirmeyi, ilişki içinde olmayı gerektirir. Pozitif psikoloji daha çok olumlu duygulara ve kişinin eksikliklerine değil, güçlü yönleri üzerine odaklanır. Kişinin güçlü yönlerini tanımak, bunları ortaya çıkacak zemini yaratmak ve teşvik edecek çözüm yollarını bulmak da ancak birlikte zaman geçirmekle mümkündür.
Birlikte geçirilen zamanın niceliği de önemli: Son yıllarda çok kullanılan, neredeyse klişe haline gelmiş olan bir söz vardır; “birlikte geçirilen zamanın süresi değil, kalitesi önemlidir” denilir. Oysa pozitif psikoloji yaklaşımına göre aile içinde birlikte geçirilen zamanın kalitesinin yanı sıra niceliği de önemlidir. Kaliteli zaman, aile üyelerinin birbirine bölünmemiş bir dikkat ile ilgi göstermesidir. Bu tabi önemlidir ama birkaç dakika ile de sınırlı olmamalıdır. Aile üyeleri birbiri ile ebeveynler çocuklarıyla ne kadar çok zaman geçirirse bu o kadar iyidir. Günlük yaşamın koşuşturması içinde herkesin ailesiyle çok uzun zaman geçirme lüksü olmayabilir ama istedikten sonra bu zaman yaratılabilir. Bu açıdan ailenin bir arada yemek yemesi beraber olmak için önemli bir zamandır. Ailenin hep birlikte sofraya oturması, yemekleri bir arada yemeye özen göstermek hem süreyi hem de kaliteyi sağlamaya yarar. ABD’de yapılan bir araştırmada aileleriyle birlikte yemek yiyen çocukların daha iyi notlar aldıkları, sigara-alkol-madde kullanımı olasılığının daha az olduğu, ebeveynleri ve kardeşleriyle daha iyi ilişki içinde oldukları görülmüştür. Ailece sofraya oturmak hem aile kültürü yaratmaya hem de aile üyelerinin birbirini tanıması ve bağlarını güçlendirmesine katkı sağlar. Ancak bu süreyi iyi değerlendirmek, kaliteli kılmak için televizyon gibi dikkat dağıtıcı uyarıcıları engellemek gerekir. Ailenizle birlikte geçirmek için uzun sayılabilecek bu süreyi kaliteli kılmak için televizyonu kapatın ve masada mümkün olduğunca oyalanın.
Ailenizi ihmal etmeyin: İnsanın yaşamında hedeflerinin olması, işiyle ilgilenmesi, sorumluluklarını yerine getirmesi tüm bunlar pozitif psikoloji yaklaşımı açısından da önemlidir ama aynı yaklaşım bunlarla uğraşırken kendini ve ailesini ihmal etmemek, birlikte hoşça zaman geçirmeyi de unutmamak gerektiğini söyler. Pek çok ailede sadece yapılması gerekenler, rollerin sorumlulukları, çocukların dersleri gibi problematik konular ilişkilerin odağını oluşturuyor. Oysa aile ile birlikte geçirilen hoş saatler ailenin birbirine kaynaştığı zamanlardır. Birlikte eğlenmeyi sağlayacak pek çok aktivite bulunabilir; oyun oynamak, sinemaya gitmek, tatile gitmek hatta birlikte yemek pişirmek ve temizlik yapmak bile olabilir. Tüm bunlar aile bağlarının güçlenip derinleşmesine katkı sağlayacaktır. Ailenin sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak yeterli değildir. Çocuklarınıza en iyi giysiyi, oyuncağı alabilir, en iyi okullara gönderebilirsiniz, evinizi en iyi eşyalarla döşeyebilirsiniz ama bunlar mutlu ve huzurlu bir ev ortamı yaratmaya yetmeyecektir. Mükemmel bir ev, eş, çocuklar değil, huzurlu bir aile ortamı amaç olmalıdır. Bu da ancak olaylara pozitif bir bakış açısıyla, sorun değil çözüm odaklı yaklaşılmasıyla mümkündür.”
Yorumlar