Mart ayında Amerikan Fiziksel Antropologlar Birliği (American Association of Physical Anthropologists) toplantısında sunduğu bildiriye göre; Amerikalı Biyoarkeolog ve New York Chiropractic College anatomi profesörü Robyn Wakefield-Murphy, Pensilvanya'da sıradışı bir kızılderili mezarının gizemini çözmeye çalışıyor.
Şu anda Carnegie Tabiat Tarihi Müzesi'nde muhafaza edilen mezar kalıntıları, Pensilvanya'da Amerika kıtasının gizemli halklarından Monongahela yerlilerine ait Shippenport arkeolojik alanında bulunan mezar hamile bir Kızılderili kadına ait. 1950’lili yıllara güneybatı Pensilvanya’daki Shippenport arkeolojik kazısıda arkeolog Kristina Killgrove tarafından keşfedilmişti.
Amerikanın gizemli kabilesinin gizemli kadını
Alan, yaklaşık olarak MS 1050-1635 tarihlerinde bölgede yaşayan Monongahela geleneğine ait bir yerleşimdi. Monongahela halkının gerçek adının ne olduğu bilinmiyor. “Monongahela” adı bölgede Kuzey Batı Virginia'dan Pittsburgh'a kadar uzanan Monongahela Nehri'nden hareketle bu yerlilere araştırmacılar tarafından 1930'larda verilmişti. Ancak onların bölgedeki varlığı 1800'lerden itibaren biliniyordu. Diğer Kızılderili gruplarından farklı olarak Monongahela kabilesi mensuplarına ne olduğu bilinmiyor. Avrupalıların Amerika'yı işgalinden sonra yaşadıkları alandan göçtükleri tahmin ediliyor ama nereye gittikleri tam olarak bilinmiyor. Monongahela yerlilerin yerleşimlerinde darı tarımı yapıldığı ve yerleşim alanlarının çevresini çitlerle çevirdikleri de biliniyor.
Prof. Dr. Robyn Wakefield-Murphy, Pittsburgh'daki Carnegie Tabiat Tarihi Müzesi'nde kadının kemiklerini incelerken bazı sıradışılıklar olduğu fark etti.
Kabilenin diğer yetişkin insanları genellikle köyün içineki mezarlığa cenin pozisyonunda, bükülmüş halde birkaç mezar eşyasıyla birlikte gömülüyordu. Kadının mezarı ise köyün dışında bir ağacın altındaydı. Mezarlığa yaklaşık 600 yıllık bir zaman aralığında farklı zamanlarda gömülmüş 200 iskeletten hiçbirinde silah yarası bulunmuyordu.
Mezarı diğer kabile üyelerinin gömüldüğü mezarlıktan ayrı yerde bulunan kadının gövdesinde ise onu öldürdüğü anlaşılan dört ok başı vardı. Oklardan üçünün göğsüne, bir tanesinin ise sol kaburgalarının arasına sağlandığı tespit edilevbiliyordu Kadın 4 okla öldürüldüğü kesindi.
Kadının muhtemelen öldüğünde ya da gömülürken boynunda bulunduğu anlaşılan kolyeye ait 30 boncuk da mezarındaydı. Mezarda bunun dışında deniz kabuğundan bir kolye ya da kemere ait olduğu anlaşılan 44 adet deniz kabuğu bulundu.
Kadın iskeletinin Leğen kemikleri olağan dışı pozisyondaydı. Bu da kadının hamileyken öldüğünü gösteriyordu. Robyn Wakefield-Murphy yaptığı analizlerle kadının 6 aylık (24 haftalık) hamileyken öldürüldüğünü teşhis etti.
Kadının ölümünün hamileliğiyle ilgisi olabilir mi?
Wakefield-Murphy, Amerikan Fiziksel Antropologlar Derneği konferansındaki sunumunda Biyoarkeoliji literatürde gebe kadın ölümü vakasına çok az sayıda rastlandığını belirterek,"rakamların azlığı kazılarda bulunanlar arasında yer almamalarına veya bazı inançlardan dolayı onların ayrı mekanlara gömülmesinden kaynaklanabilir. Hamile kadın cenazelerine alışılmışın dışında uygulamalar da yapılmış olabilir. Elimizdeki vaka da bunun için bir ipucu olabilir. Ama şu aşamada bu konuda yorum yapmak çok zorlama olur. Kadının ölümünün hamileliği ile ilgisi yok. Kadın silahla öldürülmüş ve işin ilginci Monongahela mezarlıklarında başka silah kaynaklı ölüme rastlamadık. Bu ortamda zalimce bir ölümün olması sıradışı bir durum ve bu sıradışılığın hamile kadında olması ilginç. tesadüf mü, hamileliği ile bir bağlantısı mı vardı? Bunu bilemiyoruz" dedi.
Bin yıllık töre cinayeti mi?
Otago Üniversitesi biyoarkeologu Siân Halcrow, "gebeliğinin altıncı ayı olduğu için kadının hamileliğini fiziksel olarak gizlemesi artık zordu" diyerek onun bir töre cinayeti ve namus cinayeti kurbanı olabileciğini işaret ediyor ve "Bu anormal mezar, toplumda yeni bir anne beklentisinin kayboluşunu ve onun ölümünden duyulan üzüntünün büyüklüğüyle ifade edilebilir" ifadesini kullanıyor.
Gwen Robbins Schug “mezarın konumu, ölünün yerleştirilme şekli, yaşamla bu özel ölüm arasında bir ilişki kurulabileceğini gösteriyor. Bu mezarın diğerlerinden uzak tutulması, toplumun ondan huzursuz olduğunu ve onu dışladığını gösterebilir” diyor.
Wakefield Murphy, eğer Monongahela halkında, doğum ve menstrüasyon (adet kanaması) olaylarına dair özel inançlar ve tabular varsa, bu ölüm ve harici mezar, doğurganlıkla ilgili törelerle izah edilebilir ve bu ölüm şekli ile mezar da törenin ürünü olabilir" diyor.
Katherine Hignett - Newsweek ve Kristina Killgrove - Forbes
Yorumlar