Türk mitolojisinde kıyamet kavramı Kalgançı Çağ veya Kalgançı Çak ifadesiye ya da Kalganan (sıçrayıp kalkılan / Kıyamet) günü olarak karşımıza çıkar.
Orta Asya Türkleri ve Altay kültürüne göre Kalgançı Çağ, Bay Ülgen ile Erlik Han, yani iyilik ve kötülük tanrıları arasında yaşanacak büyük savaşla kopacak ve o gün Ülgen Han dışındaki her şey yok olacaktır.
Kalgançı ve Kalganan sözcükleri, kalkma ve sıçrama anlamına gelen Kal fiil kökünden türemiştir. Kalgamak fiili Kalkmak demektir. Moğolcada Halgah (Kalkah) fiili korkmak anlamına gelirken, bu bağlamda Korku Günü denildiğini düşünmek de mümkündür. Bir başka etimolojik görüş ise Kal kelimesini emir kip olarak tanımlayarak, Kalgançı ve Kalganan kavramlarının kalıcılık manası taşıdığı ve Kalıcı Zaman anlamına geldiğini savunur.
Oğuz Can Acar, kayiprihtim.com sitesi için kaleme aldığı Türk Mitolojisi yazı serisinde Kalganan Gün inançlarını şu şekilde özetlemiştir:
Mitoloji, insanın başlangıca dair sorularına aradığı yanıtlarla temellenirken, sona dair düşüncelerini de içerir. Mitolojinin kategorilerinden biri olan eskatoloji, işte bu “son” düşüncesini araştırmaktadır. Dünyanın sonu, tüm medeniyetlerin eskatolojik mitlerinde bulunmaktadır.
Kendisine Türk mitolojisinde de yer bulan son bulma düşüncesi, Kalgançı Çakolarak adlandırılır. Şamanlıktan İslamiyet’e kadar Türklerce kabul edilmiş dinler, bu düşünce sistemini etkilemiştir. Nihayetinde elimize ulaşan veriler, ekseriyetle Müslümanlığın etkileriyle şekillenmiştir.
Kıyamet vakti ve sonrasındaki ebedî hayat düşüncesi Kalgançı Çak (kalan çağ, sona kalacak olan çağ) düşüncesiyle varlığını korumuştur. Mitolojik zaman anlayışında yaratılış bir başlangıcı ifade ederken kıyamet bir sonu ifade eder. Bu noktada belirtmek gerekir ki aslında Kalgançı Çak kıyamet vaktine değil, kıyametin kopmasından sonraki zamana bir atıftır.
Mitlerin oluşumunda insanın doğayla olan ilişkisi aşikârdır, eskatolojik mitlerde de durum böyledir. İnsan için büyük yıkım ve felaketle sonuçlanan doğal afetler insanın kıyamet günü tasavvurlarını etkilemiştir. Aynı şekilde insanın bu doğal afetlerden sonra tekrardan hayatına devam etmesi, kıyametin kopmasından sonra yeni bir hayatın başlayacağı düşüncesini doğurmuştur.
Kıyametle gelen yok oluş değil, ardından gelecek ebedî hayata önemlidir
Kalgançı Çak gibi eskatolojik mitler, bir nevi geleceğe yönelik kehanet olma niteliklerinden dolayı, gelişmiş medeniyetlerde bulunurlar. Uzun bir yaşam tecrübesinin mahsulüdürler. Önemli bir husus şudur ki, eskatolojik düşünce de önemli nokta kıyametle gelen yok oluş değil, ardından gelecek olan yenilenme ve ebedî hayat gibi düşünceleridir.
Genel eskatolojik mitlerde dünyanın sonu; tufan, yangın, sel, deprem, meteor, toprak kayması gibi kozmik doğal afetlerle tasavvur edilir. Bunun yanı sıra kıyametin habercisi olarak gelenler, kıyamet esnasında önemli görevleri olan figürler de mitik anlatılarda mevcuttur.
Türk Mitolojisinde Kıyamet Sebepleri
Altaylılar arasında anlatılan bir tufan mitine baktığımızda; demir boynuzlu gök renkli bir tekenin tufanın habercisi olduğunu görürüz. Bu mitte ayrıca; yedi günlük periyotlarla deprem, volkan patlaması, fırtına gibi felaketlerin gerçekleştiğinden de bahsedilir.
Dünyanın sonunun gelmesine sebep olarak insanların yoldan sapması başta gelir, zamanla manevî değerler kaybolur ve kötülükler artar. Dolayısıyla yozlaşmış dünyanın yok olması ve yeniden başlaması gerekir, bu düşünce Kalgançı Çak’ın temelidir. Yaratılışın temelinde tazelenme ve yenilenme vardır, bundan dolayı asıl odak noktamız kıyamet değil, kıyametten sonra yeniden başlayan zamandır.
İnsanlar âleminde kötülükler artmaya devam ettikçe, tanrılar katından gittikçe uzaklaşılır. Buna karşılık Erlik Tenri yavaşça yer üstüne doğru yaklaşır. Bu süreç içerisinde töre bozulacaktır, fırtınalar kopup depremler olacaktır, yer uğuldayacak ve sulara kan karışacaktır. Gök demir, yer bakır olacak; baba oğlu, oğul babayı tanımayacak denmektedir. Ayrıca gök ve yerin yıkılıp çökmesi gibi olayların bahsi Orhun metinlerinde de geçmektedir.
İyilik kavramını temsil eden Ülgen Tenri insanlara yüz çevirecek, onun yerine Erlik Tenri insanlara yanaşacak, yardımcılarından Karaş’ı ve Kerey’i yeryüzüne yollayacaktır. Bunun üzerine Ülgen Tenri, Maydere ve Mangdışire’yi insanları iyiliğe yöneltsinler diye gönderecektir. İyi ve kötü arasındaki bu savaşın getirdiği yıkım çok büyük olacak ve kaçınılmaz olarak ölüler sebil olacaktır. Nihayetinde ise Ülgen Tenri, “Ölüler kalkınız!” emriyle ölüleri diriltecektir.
Kalgançı Çak’a dair, biri Teleütlere ve diğeri Telengitlere ait olmak üzere iki varyant vardır.
- Teleütlerde Kalgançı Çak: “Kalgançı Çak geldiği zaman gök demir, yer sarı bakır olur. Hanlar hanlara saldırır, uluslar birbirine kötülük düşünür, katı taşlar ufalır, sert ağaçlar kırılır. Kişi bir dirsek (arşın) kadar küçük olur. Başparmak kadar erkek olur. Erlerin dizgini kısa olur [güçlülerin elinde oyuncak olurlar]. Ayak takımı bey olur. Baba çocuğunu, çocuk babasını tanımaz (saymaz). Yaban soğanı pahalı olur. At başı kadar altına bir kap yemek verilmez. Ayakaltında altın bulunur onu alacak kimse bulunmaz.”
- Telengitlerde Kalgançı Çak: “Kalgançı Çak geldiği, kara yer ateşle kaplandığı zaman büyük hakan ata tanrı (kayra kaan ada kuday) kulaklarını tıkar, o çağda dünya bozulur; yer ve insan nesli mahvolur. Fitne ve fesat saçan gaddar rüzgâr insanları heyecanlandırır. Türe bozulur. Tepeler çalkalanır; demir üzenginin dibi delinir. Çuvaldızın deliği yırtılır. Ulus bozulur. Kara böcek (gibi insan) kanatlanır, gözlerine kan dolar; kara su kanla karışık akar yer uğuldar, dağlar sallanır, çukurlar:— hendekler yıkılır, gök gürler, kenarı açılır, deniz çalkanır, dibi görünür, yerin altı üstüne gelir; yosunlar öğütülüp kul (toz) olur, gök sallanıp eteği açılır, deniz dalgalanıp dibi görünür; deniz dibinden dokuz parça kara taş çıkar, dokuztaş dokuz yerinden yarılır her taştan dokuz çemberli dokuz sandık çıkar, har sandıktan demir atlı dokuz kişi çıkar, bu kişilerden ikisi başkan olur. Bunların bindikleri atlar “Vuruşkan ulu sarı” (adlı) olur, on ayakları kılıçlı, kuyrukları kamalı olur, ağaca rastlarsa ağacı keser, canlıya çarparsa canlıyı mahveder; il güne rahat olmaz. Ay ve güneş aydınlık vermez, ışıksız olur. Ağaçlar kökünden kopar, baba çocuğundan ayrılır, bitkiler mahvolur, nesli kurur, analar sevgililerinden ayrılır, dul kalır, yerde “Konglu” denilen bir zehirli ot biter, kökünden sarı çekirge çıkar, hayvanlara çarparsa hayvanların, insanlara çarparsa insanların kanlarını somurur.”
Türk eskatolojik düşüncesinde, görüleceği üzere, genel mitolojik motifler ve figürler yer almaktadır. Numerolojik önemi olan dokuz ve yedi gibi sayılar, güneş ve ay gibi kozmolojik öğeler; ağaç, dağ, nehir gibi doğa unsurları bunlara bazı örneklerdir.
Oğuz Can Acar'ın diğer yazılarına bu linkten ulaşabilirsiniz
Yorumlar