Vakvak Ağacı (Şecere-i Vakvak); İslam Halk mitolojisinde insan bedeni ya da insan kafası şeklinde meyve veren bir cehennem ağacıdır. İslamiyetin temel kaynaklarında yer almayan bu efsanevi ağacın cehennemde var olduğuna dair inanç tamamen halk efsaneleri kökenlidir. Ancak inancı doğuran efsaneler, Müslüman yazarların pek çok kitabında yer almışıtr. Efsanelerin arka planında ise Hint mitolojisindeki bir anlatı yer almaktadır.
Vakvak Ağacı; aynı zamanda Anadolu Türk mimarisinde 13. yüzyılın ortalarından itibaren yaygınlaşan gerçeküstü sanat üslübu ve Anadolu Türk Sanatında, kitap bezeme ve mimari süslemelerde rastlanan, dal ve yaprakları insan veya hayvan başlarından oluşan ağaç şeklinde bir bezeme figürüdür.
Cumhuriyet Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü'nden Dr. Turgay Yazar'ın Bilig dergisinde (2007, Sayı 47) yayınlanan Ortaçağ Anadolu Türk Mimari Bezemesinde Vakvak Üslubu adlı makalesine göre; Ortaçağ Anadolu Türk sanatında bu tür bezemeye sahip bilinen en erken tarihli örnek, Kayseri-Sivas kervan yolu üzerindeki Karatay Hanı’dır. Hanın, Vezir Celaleddin Karatay tarafından 1240-1241 yılında inşa ettirilen avlu taçkapısını kuşatan içteki bordüründe, rumilerin oluşturduğu çerçeveler içinde, rumilere bağlı, cepheden tasvir edilmiş bir boğa ve palmeti andırır bir yaprak üzerine işlenmiş insan başı vardır.
Vakvak Ağacı tasvirlerinin bilinen ilk örnekleri 15. yüzyıla aittir. Bu örnekler- den biri, 1490-1500 yılları arasında İbn Said Da’üd Sahdiyâbâdî tarafından Mandu’da (Hindistan) resimlenen Miftâh al-fuzalâ adlı yazmanın 293. sayfasında yer alır.
Resimde Vakvak Ağacı ile ağacın altında oturan iki figür tasvir edilmiştir. Gövdesi üç hayvan başı üzerinde yer alan Vakvak Ağacı’nın dallarında deve, keçi, koyun, geyik, leopar, ayı ve at gibi hayvanlarla insan başları vardır.
Köklerinin Şamanizmdeki hayat ağacına ve kötü ruhlarkan koruyan maskelere dayandığı iddia edilse de figürün 13. yüzyılın son dönemlerinde yaygınlaşması daha çok Müslüman Denizcilerin maceralarında yer alan Vakvak Ağacı rivayetiyle bağlantılı olduğunu göstermektedir. Öte yandan fiğürün yayılmasının Moğol istilası yıllarına rastlaması Orta Asya etsiyle üretildiğine dair tezleri desteklemektedir.
Rivayetlere ve yazılı kaynalara göre Vakvak Ağacı
Rivayetlere göre Müslüman denizciler; sekiz yıl bir deniz seferinde, bir adadar kaya üzerinde dalları kırmızı, yaprakları yeşil bir ağaç görürler. Ancak bu ağacın meyveleri altı yedi parmak boyunda çocuklardır. Başları ağaca yapışık insan şekilli meyveler konuşamıyor, ancak ellerini ve ayaklarını hareket ettirip, gülme gibi yüz mimikleri sergileyebiliyorlardı. Meyveler dalından kopartılınca kısa sürede ölüyorlardı..
Bir diğer rivayete göre; adadaki ağacın meyveleri hurmaya benziyor fakat olgunlaştıkça bir genç kızın bacak ve kalçalarını andırır hale geliyorlardı.
Bir başka rivayete göre ise meyveler ağacın dallarından saçlarından sarkan çok güzel çıplak kadın vücutları şeklindeydi. "vak vak" diye bir ses çıkarırlar, sonunda toprak olurlar.
Müslüman Denizcilerin gerçek gibi aktardığı hayali ağaca dair en eski yazılı kaynağa (Metin And'ın Minyatürlerle Osmanlı İslam Mitolojisi adlı eserine göre) 8. yüzyılda Çin'de rastlanmıştır. Ancak bu bilginin kaynağı da 14. Yüzyılda Çin'de kaleme alınan bir ansiklopedidir. Buna göre; Vakvak Ağacı, ilk defa Tu Huan (766-801) tarafından yazılan T’ung-tien adlı Çince eserde şu şekilde yer alır. “Ta-şe'lerin (Arapların) kralı, adamları gemi ile yola çıkardı; onlar da yiyecek ve giyeceklerini beraberinde alarak denize açıldılar. Garptaki son sahile ulaşmadan sekiz sene [denizde] seyrettiler. Denizin ortasında kare şeklinde bir kaya gördüler. Bu kayanın üzerinde kırmızı dallı ve yeşil yapraklı bir ağaç vardı. Ağacın üzerinde ise, bir sürü küçük çocuk yetişmişti; bunlar altı veya yedi baş parmak uzunluğunda idiler. İnsanları gördükleri zaman konuşamıyorlardı, ancak hepsi gülebiliyor, hareket edebiliyorlardı. Elleri, ayakları ve başları ağacın dallarına yapışık idi. Adamlar, onları dallarından koparıp ellerinde tutar tutmaz kuruyup siyahlaşıyorlardı. Elçiler halen Taşe (Arap) kralının sarayında bulunan [bu ağaçtan] bir dal ile geri döndüler" Çin kaynağının da rivayeti Araplara dayandırması oldukça ilginçtir. Çünkü efsaneyi daha sonra yayacak Arap yazarların çoğu, Vakvak ağacını Çin'de bir adada göstermiştir.
Vakvak Ağacı söylencelerini Doğruran Budist Mütolojisindeki anlatı
İşin ilginç yanı ise tüm bu efsaleri doğurudan ana efsanin Budist mitolojisinden kaynaklanmasıdır. Budist mitolojisine göre; Havanın, savaşın, Cennetin Tanrısı Indra'nın, karısı ve çocukları ile birlikte yaşadığı ormanda, şehvet düşkünü keşişler gezmektedir. Tanrı İndra, karısının ormanda meyve toplarken onların saldırısına uğramasını engellemek için, eşinin vücûduna benzeyen meyveler veren ağaçlar yaratır. Bu meyveleri yiyenler ya da meyvelee dokunan kötü niyetli varlıkları 4 ay uyur ya da cinsel güdülerini yitirirlermiş. Tanrı İndra'nın eşi ve çocuklar da bu sayede ormanda rahatlıkla gezeblirmiş.
Hint efsanelerinde ise meyveleri insan olan ağaç, bir kehanet ağacıdır. Meyvleri konuşur ve gaipten haberler verir...
Ağacı Hint Okyanusu’ndaki adalardan birinde gösteren rivayetlere göre ise Vakvak Adası’ nda yetişen ve bulunduğu adaya adını da veren Vakvak Ağacı, dallarının uçları veya meyveleri insan ya da hayvan şeklindedir ve vak vak şeklinde ses çıkarırırlar..
Hangi Yazara göre Vakvak Ağacı nerededir ve nasıldır?
Dr. Turgay Yazar, Ortaçağ Anadolu Türk Mimari Bezemesinde Vakvak Üslubu makalesinde Vakvak Ağacıyla ilgili yazılı İslami Kaynakları şu şekilde özetlemiştir:
Tarihçi ve coğrafyacılarca farklı yerlerde gösterilen bu efsanevi adadaki ağaç kaynaklarda, biri Cenup veya Afrika, diğeri Şark veya Çin Vakvakı ya da Vakı olma üzere iki ayrı ada veya adalardan bahsedilir. Vakvak Ağacı, Çin Vakvak Adası veya adalarındadır. İbn Hurdâzbih’e göre, Çin Vakvak Adası Çin’in doğusunda, El Biruni’ye (1030) göre ise Büyük Okyanus’un güneydoğusundadır. İbn Tufayl, Vakvak Ağaçları’nın Hindistan’da olduğundan ve meyvelerinin kadına benzediğinden bahseder. Kazvini’ye göre Sumatra Adası’na komşudur. Bu adaya Vakvak adı -Kazvini, İbn Said (öl. 1274 veya 1286) ve Baküvi’ye (15. yüzyıl) göre- vak vak diye ses çıkaran, insan kafası biçiminde meyvesi olan bir ağaçtan dolayı verilmiştir.
Vakvak Adası veya sayıları farklı olarak verilen Vakvak Adalarının toprakları ekili, kasabaları büyüktür. Yıldızlara bakarak gidilebilen Vakvak Adaları’nın hükümdarı bir kadındır. O, başında altın bir tacı ve etrafında çıplak dört bin genç esirle tahtında çıplak bir halde oturur. İsmi Damhara olup altından örülü elbise ve ayakkabılar giyer.
Kitab al-Coğrafya (12. yüzyıl) isimli anonim bir yazmada ada ve ağaç şöyle tanımlanır: Çin’e bağlı adalar arasında en büyüğü ve en mühimi Vakvak Adası’dır. Böyle adlandırılması, burada sık yapraklı, büyük ve yüksek ağaçlar bulunmasındandır. Bu ağacın meyvesi Mart ayında olur ve hurmaya benzer. Olgunlaşırken meyvelerden genç kızların ayakları çıkmaya başlar, ayın ikinci gününde bacakları, üçüncü gününde iki dizi ve kalçası görünür ve Nisan ayında son şeklini alır, Mayısta baş ve bedenleri tamamlanır. Bu kızlar saçlarından asılıdırlar. Vücutları son derece güzel ve hayranlık vericidir. Haziran gelince ağaçlardan düşmeye başlarlar, ayın ortasına kadar ağaçlarda hiçbiri kalmaz. Yere düşerken vak vak diye iki ses çıkarırlar, aynı şekilde üç ses çıkardıkları da söylenir. Yere düştükleri zaman kemiksiz et halindedirler. Ölü veya ruhsuz olmaları dışında sözle ifade edilemeyecek kadar güzeldirler. Bu, Çin memleketi- nin bir harikasıdır. Ada denizdeki meskûn dünyanın sonunda Büyük Okyanus’a bitişik olan sahilin doğusundadır .
Cahiz’in (öl. 868), Kitāb al-Hayavan isimli eserine göre Vakvaklar bitki ve hayvanlardan oluşur. Bu görüşe katılan Dimeşkî (1235), Vakvakların hayvan ve bitki alemleri arasında yer alan varlıklar olduğunu belirtir. Benzer bir görüşe sahip olan Muhyiddin-i Arabî’ye (1203) göre en gelişmiş bitki Vakvak Ağacı’dır.
Vakvak Adası ve ağacı hakkında 1583 yılında Osmanlı Sultanı III. Murad’a (Sal. 1575-1595) sunulan Tarih-i Hind-i Garb-î el Müsemma bi Hadis-i Nev14 isimli Amerika kıtasını tanıtan yazmada da benzer bilgiler verilir. Yerle- şimin olmadığı, gemilerle ulaşılan, şiddetli rüzgarların estiği bir adada bulu- nan Vakvak Ağacı’nın her zaman sabit duran, yaradılışları bilinmeyen güzel cariyeler şeklinde meyveleri vardır. Diğer kadınlar gibi memeleri ve cinsel organları bulunan ve görenleri hayran bırakan bu cariyeler saçlarıyla ağacın dallarına birer meyve gibi asılıdır. Bağlı oldukları daldan koparılınca iki gün sağ kalabilen cariyelerin güzellikleri ölünce kaybolur. Bazen hepsi vak vak diye ses çıkarır ve bu nedenle adına Vakvak Ağacı denir.
Vakvak Ağacı, Konuşan Ağaç imgesi ile birleştirilerek bazı edebi eserlerde de yer alır. Firdevsi’nin 11. yüzyıl başlarında yazdığı İran Destanı Şehname’nin, Büyük İskender’in yaşam öyküsüyle ilgili bölümünde konuşan ağaç şöyle anlatılır: İskender çölde güzel bahçelerle donanmış bir şehre varır. Şe- hirde dünyada eşi olmayacak kadar büyük, iki gövdeli, dalları süslü bir ağaç olduğunu öğrenir. Ağacın erkek ve dişi konuşan iki gövdesi vardır. Ağacın erkek gövdesi günün dokuzuncu saati geçince, dişi gövdesi ise gece konuş- maktadır. Ağacın erkek gövdesi, İskender’e bunca güzelliğe sahip olmasına rağmen neden dünyayı dolaştığını sorar ve tahtını bırakmasını öğütler. Ağacın gece yarısı konuşan dişi gövdesi ise, İskender’in dünyayı gezerek ruhuna eziyet ettiğini, fazla bir ömrünün kalmadığını ve ölümün yabancı topraklarda geleceğini söyler.
Firdevsi'nin Şehname’sinin çok sayıda Türkçe çevirisi vardır. Bunlardan biri Şerifi Amidi (Hüseyin bin Hasan bin Muhammed El-Hüseyni El-Hanefi) tarafından 1510 yılında yapılmıştır. Şerifi’nin metninde Vakvak Adası ve ağacı şöyle anlatılır: Vakvak Adası bin adanın bulunduğu bir diyarda, hiç kimsenin akıl erdiremediği kadar malla dolu bir yerdir. Bu adanın hakimi çok güzel bir kadındır. Kadına ay yüzlü altı bin kadın hizmet eder. İskender’i ırzına ve namusuna dokunulmaması için altın, gümüş, zümrütler ile atlı askerler ve kadınlar göndererek karşılar. Adada Vakvak adı verilen, başı yük- seklerde, yeşil yapraklı, ak yemişlerinden sesler gelen bir ağaç vardır. Ağaçtan çıkan sesler bazı olayların habercisidir. Ağacın çok yemişi olduğu zaman yokluk ve veba, sesler bir bir gelirse fitne ve fesat hakim olur.
İskender’in hayat öyküsü Şehname dışında pek çok Ortaçağ şairi veya yaza- rının ele aldığı bir konudur. Bu metinlerin bazılarında İskender’in karşılaştığı Vakvak Ağacı da anlatılır. Bunlardan biri Osmanlı şairi Ahmedî’dir (öl. 1423). Ahmedî’nin İskendernamesi’nde (1390) anlatılan Vakvak Adası ve ağacı Şerifi Şehname’sine benzer (Ünver 1983: 29a). İskendername’ye göre bin adanın olduğu bir diyarda bulunan, mamur ve görenlerin hayran kaldığı Vakvak Adası’na ulaşmak için gece yıldızlarla beraber yürümek gerekir. Ada- nın yöneticisi bir kadındır. Kendisine hizmet eden altı bin kadın askeri vardır. Adanın hakimi olan kadın, İskender’in geldiğini duyunca ona pek çok altın, gümüş hediye eder ve asker verir. İskender adada çok büyük, yeşil yaprakları dökülmeyen ve sararmayan bir ağaç bulur. Ağacın Allah’ın bir hikmeti olan ve vak vak sesi çıkaran acayip yemişleri vardır. Yılda yalnızca bir ay işitilen ve hayra yorulmayan bu sesle birlikte kötülükler gelir.
İslam kaynakları dışında Avrupa, Asya ve Hint kaynaklarında da benzer efsaneler vardır. Bir Hint bahçesinde nar ağaçları, çiçeklenme döneminde rengarenk kuşlar verir. Bir Tatar öyküsüne göre bazı hayvanlar sebze gibi ekilmektedir. Mesela bir koyunun göbeği toprağa ekilip sulanırsa küçük kuzular verir.
arkeolojikhaber.com
Yorumlar